İstanbul'un bağrındaki mahzun sevgili...
İki semavi dine evsahipliği yapan eşsiz eser..1453 yılında, Koca Fatih'in Fethettiği İstanbul'un İslam sembolü olan Camii...
1935'te müzeye dönüştürülerek İstanbul'un bağrında boynu bükük bırakılan Ayasofyam..
Hristiyanların kaybettiği halde bir türlü vazgeçemediği, Müslümanların kazandığı halde doya doya ezanı namazı yaşayamadığı koca Fatih'in emaneti...
Allah'ın izniyle birgün esaretin bitecek ve minarelerinden Allahu Ekber nidaları yükselecek...
Bugün, Cumhuriyet gazetesi yazarı Mine Söğüt bir makale yazmış. Son paragrafında diyor ki:
"Ayasofya gibi sembol mekanların cami kilise yâda müze olması yerine; içinde dans eden, şarkı, türkü söyleyen, oyunlar, konserler düzenlenen sanat merkezlerine dönüşmedikçe o derin uykudan hiç uyanamayacaksınız."
Bunların ne dine, ne ezana, ne ecdadına sevgisi saygısı yok dediğimiz zaman suçlu oluyoruz.
Bu zihniyet hep aynıdır, değişmedi, değişmeyecek.
Geçen günlerde Leyla ALATON'un Ayasofya'da bir bayanı dans ettirmesi boşuna değildi. İçten içe küffar ordusuna hizmet eden bu zihniyetin amacı Türkiye Cumhuriyetini dinsizleştirmek.
Sanata ve sanatçıya kimse karşı değildir, olmamalı. Lakiiiin bir ibadethanenin, sanat evine dönüşmesini, ezana karşı çıkmasını, başörtüsüne hakaret etmesini her türlü gayri ahlâkî yaşamı mubah gösterilmesi gerektiğini bırak ikrar etmeyi, kalbinden geçirenin imanını, vicdanını, cibilliyetini sorgulaması gerekir vesselam.
Bu topraklar müslüman Türk topraklarıdır.
Hepimiz, inancını haddi ve hakkı olduğu kadar kardeşçe dostça birlik beraberlik içinde yaşamak zorundayız.
Ayrımız gayrımız yok, birlik olduğumuz sürece.
Birbirimizden farkımız yok, insan olduğumuz insanca yaşadığımız sürece.
Rabbim, insanca imanla birlik bareberlik içinde kardeşce yaşamamızı nasip etsin.
Selam sevgi ve saygılarımla.
Allaha emanet olun.
Dua ile kalın.