Suriye’de son durum nedir?
Türkiye nasıl bir strateji uygulamalıdır?
Tarafların avantajları ve dezavantajları nelerdir?
Bu yazıda bu sorulara cevap vereceğiz.
Öncelikle konuya hakim olmayanlar için, özet geçelim:
Şuan gelinen noktada Türkiye, ülkenin kuzey sınırlarının hemen hemen yarısını doğrudan veya dolaylı yoldan kontrol edilmektedir.
Şuan için 2 taraf var, Esad ve muhalifler.
(Ypg, PKK, pyd teror orgutlerını saymıyoruz çünkü onlar biz hariç herkese yanaşırlar.)
Muhalifler doğrudan bize bağlı, kendı bekaları için bizden emir almaktadırlar.
Bunun yanında bize bağlı olmayan radikal muhalifler de var. Bu radikaller ise şimdilik en azından bizim karşımıza çıkmıyor, aynı düşmana kurşun sıkıyor.
Bu radikaller bizi pek sevmez.
Çünkü dini olarak selefi-vahabi ekolune tabıdırler.
Hatta geçmişte bizim desteklediğimiz muhaliflere de savaşmıslardır. Ama Esad şimdi İdlib’in kapısına dayanınca, bu olaylar “askıya alındı” ve aynı düşmana karşı silahlar çevrildi.
Velhasıl, bizim hakimiyetimizde bulunan bölgede, Esad’a karşı silahlanmış binlerce silahlı insan var.
Büyük çoğunluğu AK-47 ve RPG gibi hafif silahlarla donanmış.
Az sayıda zırhlı araçları ve ağır ateşli silahları var.
Karşı taraf ise hem daha kalabalık, hem daha ağır silahlı.
Esad'ın resmi askerleri hariç; Suriye’de
-Lübnanlı Hizbullah milisleri,
-İranlı radikal Şii gönüllüler
-Afganistan gibi bölgelerden toplanmış Şii fanatik militanlar var.Ve sayıları oldukça fazla.
Her iki tarafın da kendine göre avantajları ve dezavantajları var.
Şunu belirtmek istiyoruz ki; her iki tarafta da çoğunlukla normal savaşçılar varken, radikal dini hislerle bezenmiş aşırıcı militanlar da var.
Suriye tarafının avantajları:
1-Rus Hava Desteği
Bu destek savaşın kaderini değiştirmiştir.
Rus uçakları hareket eden her cisme ateş etmektedir.
Üstelik yeni silahların denemelerini de bu cografyada yapmaktadırlar.
Muhaliflerin başarısız olmasının başlıca sebebi budur.
2- Ortadoğu’nun dört bucağından gelen Şii militan takviyesi.
Esad, uzun ve yıpratıcı savaşta, insan gücünü kaybettiği için, ülkenin kapılarını Şii militanlara açmıştır.
Geçtiğimiz günlerde öldürülen Kasım Süleymani, bu militanları toplayıp organize eden adamdı.
Dezavantajları:
1- Savaş 9 yıl boyunca aralıksız sürdüğü için, Esad’ın ordusunun insan gücü tükenme noktasına gelmiştir.
Bu yüzden, her önüne gelen toplama militan askere alınmış ve disiplin seviyesi düşmüştür.
2- Esad’ın tarafı, hava saldırıları ve topçu ateşleri ile paramparça edilmiş olan mevzileri ele geçirmeye alışmıştır.
Ağır silah desteği olmadan ilerleyemezler ve göğüs göğüse çarpışmada geri çekilirler.
Bu yüzden geçmişte bir çok Esedçi “korkaklıktan" idam edilmiştir.
Muhalif avantajları:
1- Muhalifler, insan kaynağı konusunda hiç sıkıntı yaşamazlar.
Hem hakim oldukları bölgelerden, hem de mülteci bölgelerinden binlerce militanı rahatlıkla devşirirler ve kaybedilen her canın yerine hemen yenisini koyarlar.
2- Muhalifler de silah ve mühimmatla desteklenmektedir.
Bu yüzden silah ve mühimmat eksikliği çekmezler.
Dezvantajları
1- Muhaliflerde bölünmüşlük aşırı fazladır.
3 kişi bir yerde, 5 kişi başka yerde örgüt kurmuştur.
Hiçbir birlik, bütünlük yoktur.
Emir-komuta zinciri yoktur.
Bu yüzden her ne kadar coşku ile hücum etseler de, kısa sürede dağılmaktadır.
2-Ağır silahlardan yoksundurlar.
Karşı taraftaki ağır silahlara kıyasla, kendi ellerinde az sayılacak kadar ağır silah vardır.
.
3- Hava saldırılarına karşı tamamen savunmasızdırlar.
Rus uçakları her gün onlarcasının üstüne bomba yağdırır, hiçbir şey yapamazlar.
4-Savaş stratejisi üretemez ve uygulayamazlar.
Saldırı ve savunmaları tamamen plansız, düzensizdir.
Yıllarca kaldıkları Halep'te, direniş için doğru düzgün bir tünel ağı bile kurmamışlardır.
Gerilla becerileri aşırı düşüktür.
Gelelim, Türkiye’nin ne yapması gerektiğine.
Evvela belirtelim ki, "Türkiye pılını pırtını toplayıp Suriye’den çıksın" diyenlerde, zerre akıl yoktur.
Uluslararası hukukmuş, hakmış, bilmemneymiş bunların hepsi hikaye.
Tek gerçek çıkarlardır ve çıkarlarımızı asla terkedemeyiz.
Suriye’yi terk etmek demek, ülkede 7 milyon mültecinin kalıcı olması demek.
En geniş sınırlara sahip olduğumuz komşu ülkenin, bize ebediyyen düşman olması ve sürekli düşmanlarımıza yardım etmesi demek.
Savaş sonrası uluslararası alanda hak-hukuk hesabı vermek demek.
Burnumuzun dibinde, bize ebediyyen düşman bir ülkenin olması demek, en ufak bir zayıflığımızda bu düşmanın bize elinden gelen her türlü kötülüğü yapması demek.
Suriye’ye harcadığımız milyarlarca doların boşa gitmesi demek.
En önemlisi de, Suriye’yi terketmek demek;
Suriye’de verdiğimiz şehitlerin hepsinin boşu boşuna ölmüş olması demek.
Bu sebepten, Suriye’den çıkmayı aklınızdan çıkartın.
Bizim ne yapıp edip Suriye’nin kuzey bölgesini elimizde tutmamız şarttır.
Hem mülteci akınının durması için, hem gelenlerin geri gönderilmesi için, hem de bölgedeki hakimiyetimizi korumamız için bu şarttır.
İlk senaryo basit.
Şuan devletin yapmaya çalıştığı şey:
Askerlerimizi İdlib’in sınır bölgelerine HAT savunması yapacak şekilde sokmak,
Esad’ın ilerlemesini durdurmak,
Cepheyi çıkmaza sokmak,
Ateşkes durumu sağlayıp bunu olabildiğince uzatmak.
İkinci senaryo, aklınıza gelen şey değil.
“Hadi orduyu toplayıp Esad’a savaş açalım” diye bir şey sözkonusu değildir.
Esad’a savaş açmak, Rusya’ya savaş açmak demektir.
Rusya’ya savaş açmak, 3.dünya savaşı demektir.
Bunu asla yapmazlar.
Karşı taraf da yapmaz.
İkinci senaryo, bizim “yapılması gerekiyor” diye düşündüğümüz senaryodur.
Hükumetin kendisine bir tavsiyedir.
Nedir bu senaryo?
Anlatalım:
Öncelikle İdlib ve diğer muhalif bölgelerindeki silahlı gruplar arasındaki bölünmüşlüğü –GEREKİRSE ZORLA- bitirmeliyiz.
Darmadağın halde 100 bin kişi olacağına, tek bir emir-komuta altında savaşan, disiplinli, tek elden yönetilen 30 bin kişi bile daha iyidir. Daha kullanışlıdır
Disiplinsiz, bölünmüş, eğitimsiz, strateji yoksunu bir güruh var elimizde ve bunları
ağaç gibi yontmalıyız, kalıba
sokar gibi düzenlemeliyiz.
Karşı çıkan herkesi terbiye etmeli ve mutlak disiplini-otoriteyi sağlamalıyız.
Başlarına, muhalifleri demir yumrukla yönetecek bir askeri strateji uzmanı koymalıyız.
Öyle ki, emir verildiği zaman tereddutsuz liderin her dediğini yapmalı ve disiplinden asla şaşmamalılar.
Muhaliflere ideolojik eğitim ve disiplinli eğitim vermeliyiz.
Şuan elimizdeki yuz binlerce muhalif , IŞİD’in 10 bin militanı kadar bile savaşma niteliklerine sahip değildir!Çünkü işidi yetıstıren CIA ve mossaddır.
IŞİD açık alanda, hava saldırıları altında, her yerini cehenneme çevirmiştir.
Her taşın altına bubi tuzağı kurmuşlar, en ufak bir kum fırtınasında karşı saldırıya geçip karşı mevzilere ölüm saçmışlar, saatler içinde de tamamen ortadan kaybolmayı bilmişlerdir.
Gerilla harbi böyledir.
Hem her yerde olmalı, hem hiçbir yerde olmamalısınız.
Biz de muhalifleri öyle bir eğitmeliyiz ki, düşman yılmalıdır.
Aynı anda bir çok noktadan saldırıp vur-kaç yapmak, adım adım her yere bubi tuzağı döşemek, düşmanı sürekli yorgun ve panik halinde bırakmak...
Unutmayın, savaş önce zihinlerde kazanılır.
En önemlisi de, savaşı ülkenin her yerine yaymak.
Şuan muhalifler tek noktada sıkışmış haldedir.
Düşman bütün kuvvetlerini buraya yığıp rahatça saldırıyor.
Biz, muhalifleri Ürdün, Lübnan, İsrail ve Irak üzerinden her yolu deneyerek çöllere sokmalıyız.
Çöllerde bunlara hava saldırılarına karşı sığınaklar kurmalıyız.
Ülkenin her yerinden Esad güçlerine vur-kaç yapıp, tüm ülkeyi cehenneme çevirmeli ve her şehidin intikamını almalıyız.
Bölgelerin kaybedilmesinin hiçbir önemi yok.
Düşman her yerden, gece gündüz her zaman vurulursa ; şehirlerin, kasabaların aralarındaki ikmal yollarını sürekli bozarlarsa, Esadın elinde tuttuğu her nokta, zaten bir yük haline gelecektir.
İnsan öldürmekle uğraşmayın.
Esas nokta düşmanın ağır silahlarını yok etmek, şehirleri ve birlikleri arasındaki lojistiği kesmek, onları aç bırakmak ve psikolojik olarak sürekli olarak baskı altına tutmaktır.
Sonra Esad ve rejim çürük bir bina gibi parça parça yıkılacaktır.
Son olarak:
Savaş, hassas yüreklerin kaldıracağı bir şey değildir.
Acımasız olmalı ve kazanmak için her yolu denemeliyiz.
Esed ve ortaodudaki butun hainler misliyle bedelini odemelidir.
Çok Yaşa Kutsal Türk Milleti!Ne mutlu Turkum diyene...