Son seçimler bir kez daha gösterdi ki AK Partide Bakanından milletvekiline,Belediye başkanından belediye meclis üyesine,il başkanından ilçe başkanına kadar hatta mahalle temsilcisine kadar şapkasına önüne alıp düşünmesi lazım. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kulaklarını çekmeden kendilerini hesaba çekmesi lazım. Kendileri için partileri için ne yaptıklarını bir kez daha sorgulaması lazım. İçlerindeki kripto FETO’cuları temizlemeleri lazım. Öyle isimleri biliyorum ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve hükumete hakaretten polis tarafından gözaltına alındı ama AK Partili bir vekilin danışmanlığını yapıyor.
Aslında AK Partinin”Makamdan güç alan değil makama güç veren”isimlere ihtiyacı var. Eskiden Gönüllülük esası ve dava için hizmet eden bir çok isim şimdi belirli bir makama geldikten sonra nedense”Duygusal”işler peşinde koşar olmuş.AK Parti iktidarının ilk yıllarında ülkede yapılan yapısal reformlar ile birlikte Türkiye çağ atladı ve Dünyada ilgi uyandıran bir değişimi başardı Makamdan güç alan değil Makama güç veren isimlerin kurumlarda etkin olması AK Partiyi eski günlerine döndüre bilir.
BAŞTAŞ”HALKIMIZA HİZMET İÇİN BURADAYIZ”
Geçtiğimiz günlerde Ak Parti Konak İlçe Başkanı Sait Baştaş’ı makamında ziyaret ettim. Seçimler geçmesine rağmen Konak İlçe Başkanlığı binasında insan sirkülasyonu bir hayli fazlaydı. Yıllar önce ziyaret ettiğim İlçe Binasının içinde yapılan fiziksel değişiklikte oldukça dikkatimi çekti. Başkan Baştaş’ın yeniden dizayn ettiği bina Ak Partiye yakışır bir hal almış.
Bulunduğu makama güç veren isimlerden olan Baştaş”Halkımızı can kulağı ile dinliyoruz gönül bağlarımızı kuvvetlendiriyoruz. Onlar bize gelemezse biz onlara gidiyoruz. Onların dertlerine çözüm bulmaya gayret gösteriyoruz. Partimizin kapıları değerli vatandaşlarımıza her daim açıktır. Bizler onlara hizmet etmek için bu makamlarda olduğumuzu bir an olsun unutmadan çalışıyoruz.
ADRESE TESLİM HİKAYE
Bizi Tanımaz Oldun
Bir Ramazân-ı şerîf ayında türbesinin inşâsı sırasında bu işle meşgul olanlar, oruç olmaları sebebiyle kabri yanında ona karşı lâzım olan edebi tam gösterememişlerdi. Türbe inşasında çalışan ustalar edebe uymayan şekilde ayaklarını uzatarak oturmuşlardı. Yine bir defasında kabri yanında böyle ayaklarını uzatıp oturdukları sırada, Sâfî Efendinin rûhâniyeti kendi sûretinde gözüktü. Ayaklarını uzatıp oturanlara tebessüm edip, aralarından İbrâhim adındaki kimseye;
“İbrâhim Bey! Artık sen büyüdün bizi tanımaz oldun.” dedi.
Hemen yerinden fırlayıp;
“Aman efendim ben kimim ki sizi saymayayım.” diyerek, ağladı. Çok gözyaşı döktü. Sonra ayaklarına kapanıp affetmesini istedi. O böyle ağlayıp yalvararak affetmesini isteyince onu affetti. Kendinden öyle geçmişti ki, affedilince kendini toparlayabildi. Artık bu hâdiseden sonra türbenin yanına yaklaşırken tâ uzaktan ayakta durarak edep gösterirdi.
Bu menkıbeyi yazan müellif şöyle demektedir: Bunu anlatmaktan maksadım nefsin terbiyesi içindir. Allahü teâlânın sevgili kulu olan bir mürşid-i kâmil, yetişmiş ve yetiştirebilen bir rehber, mahâretli, mesleğinde mütehassıs bir doktor gibidir.
Talebesinin ıslahı ve yetişmeleri için ne lâzım olursa, ona göre muamele eder. Kimisine sert muamele eder. Çünkü iltifat ona zararlıdır. Bâzısına da yumuşak muamele eder. Her talebe meşrebine, yapısına, huyuna göre terbiye edilir.
Eğer bunun tersi yapılırsa, rehber ne kadar mâhir olursa olsun talebe onu herhangi bir suretle inkâra kalkışır. Buna gücü yetmezse istikametine zarar verir. Güneş her meyveye ve bitkiye yapısına göre parlar. Meyve tatlı ise tadını, acı ise acılığını artırır. Mürşid-i kâmiller de talebenin meşrebine, hâline bakıp ona göre yetiştirirler.