BİR MÜŞRİĞE İLK TEBLİĞ
Bugün Zümer suresini okurken 3. Ayete geldiğimde, zamanda beni geriye götürdü… Zümer 3: Halis inancın yanlız Allah’a yönelmesi gerekmez mi? O’ndan başkasını dost ve koruyucu edinenler, “ biz bunları sırf bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz (derler)…” İşte bu ayeti okuyunca bilincim zamanda geriye gidip, kendimi (yeşil koltuğumun) üzerine oturmuş elimdeki telefonla meşgulken bir ayet gözüme çarpar…Okumadan geçmek saygısızlık olur deyip, geri gelirsin ve okumaya başlarsın. Bir anda sanki koltuk on şiddetinde bir depremle sarsılmaya başlar..!!!! Bilincindeki binlerce kalınlığındaki buz dağlarından oluşan duvar tuz buz olmuştur..!!!! Çünkü o ayetteki müşriğin sen olduğunu anladığın andır o an.. (Rasul Muhammed’in tebliğini duyduğun ilk an!!) Elimdeki telefonu fırlatıp ayağa kalkmıştım, odanın ortasında nasıl yani deyip duruyordum. Kulağıma sadece “ Biz bunlara sırf bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz derler” sözü yankılanıyordu!!!! Bilincimde ise çocukluğumdan beri atalarımın bana öğrettikleri , gösterdikleri, söyledikleri ve sana öğretilen veliler,evliyalar yüzü suyu hürmetindeydi.. Bir işe başlamadan önce onlara gidilip dua edilir, adaklar adanır, şu zatın yüzü suyu hürmetine istenir, onlar aracı edinilirdi. Allah duanı daha çabuk kabul etsin diye… Anan, atan böyle yaptı, sana böyle öğretti, ne vardı ki bunda değil mi???? Ne güzel işte duan kabul edilsin diye bir sürü seçenek sunulmuştu. Biraz canın sıkılınca işler ters gidince ev, araba, çocuk istediğinde gidilir onların kabrine dualar edilirdi, orda yatanın kim olduğunu bile bilmeden.!! O zatın yüzü suyu hürmetine dersin istersin Alllah’tan. Birde anlamadan üç Yasin okursun (üç çok önemli nedense) hiç sorgulamazsın senin için önemli olan, duanın çabucak kabul edilmesi, işinin görülmesidir. İşte bu düşüncelerle odanın ortasında kalakalmıştım. Çünkü o ayetin konuştuğu müşrik bendim.!!! Ayette kendimi görmenin şokunu yaşıyordum. Bu çok sarsıcı şok edici birşeydi.. ALLAH’IM nasıl yani ben şimdi müşrikmiyim?? Deyip duruyordum.. Döndüm ayete bir daha baktım, evet benim o.. ayetteki müşrik benim!!! Ben o ayetteki müşriklerin yaptığı şeyleri din diye yapan ve o zihniyete sahip bir müşriktim.. Çok sarsıcıydı çoookkkk, anlatılması zor, yaşanması zor bir andı benim için. Aslında vahiyle doğduğum andı o an, her doğum gibi sancılı sonrası çok güzel ama o doğum anı çok ağrılı acılı..!!! Hep söylenirdi aslında “ŞİRK” çok büyük günahtır diye.. Tabi ama o şirk koşanlar, hep mekkkeli müşriklerdi. Hiç bir zaman üstümüze alınmazdık. Şirk koşmaktan hep Allah’a sığınılırdı. (Şirk koşarak şirkten Allah’a sığınmak) nasıl bir akıl tutulmasıydı..!!!! İnsanın Allah’ın müşrikler necistir ( pistir) dediği kişinin kendisinin olduğunu anlaması, din diye yaptığı şeylerin şirk olduğunu öğrenmesi ahhhh çok zordu. O an sanki çıplak kalmıştım, dinim gitti elden şoku vardı üstümde, küçük bir çocuk gibi (yeşil koltuğuma) büzüşüp, peki ben şimdi napıcam diye ağlamaya başlamıştım:((( Herşeyin başladığı yer aslında, benim hiram (yeşil koltuğum) ondan sonra bütün müşriklerle ilgili ayetleri bulmaya başladım. Ayetleri bulup okuduktan sonra daha çok ağlıyordum. Mesela şu ayet… ARAF 10: “İyi bilin ki Alllah’tan başka yalvarıp yakardığınız kimselerde sizin gibi yaradılmış varlıklardır.” ARAF 3: “Rabbinizden size indirilene uyun. O’nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin!! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz…” Alllah’ın sözleri bilincime balyoz gibi vuruyordu!! Sadece Alllah’ı Veli(dost) edinmek O’ndan başka kimseyi Veli(dost) edinip onları tanrılaştırmamak gerektiğini bu ayetler çok net söylüyordu. Ben her ayette müşrikliğimle bir daha yüzleşiyordum. Akledememenin ne olduğunu anlıyordum. Akılsızlığımı zerrelerimde hissedip, düşünememenin gerçekliğiyle yüzleşiyordum. Utanç, mahcubiyet, aklını kullanamamanın hazmedilemeyişini yaşıyordum. O dönem namaza durduğumda, ne yapacağımı bilemiyordum.. çok utanıyordum!! Fatiha’yı okurken, “Yanlız sana inanırım, yanlız senden yardım isterim, yanlız sana sığınırım” diye dudaklarımdan dökülürken, bilincim kendi münafıklığıyla yüzleşiyordu. Allah’ım diyordum, ben Senden başka kimlerden medet umdum, aracı koydum, ne ortaklar koştum sana utancımdan yerin dibine giresim geliyordu..!!! Bazen de kıyamda Fatiha’yı bile okuyamıyordum, öylece duruyordum.. hiçbir şey söylemeden, gözlerim kuru ama kalbim ağlıyordu, tövbem kalbimin göz yaşlarıydı… Ne yapacağımı, kendimi nasıl affettireceğimi bilemiyordum. İşteee böyle zamanını bilemediğim, benim için uzun zor bir dönemdi. Tabi bu arada vahiy bilincide inşaaya başlamıştı, temeller bir bir atılıyordu. Artık bir yerden başlamalıydım. Bir gün abdestimi alıp, huzura (namaza) durup, namazımın içinde selam vermeden önce, Rabbimin şahitliğinde “Kelime-i Şehadet” getirdim. Rabbimden özür diledim ve dedim ki….Yarabbim yoktur senden başka ilah, dost,veli, otorite…senden başka bütün otoriteleri reddediyorum. Ve yine dedim ki, Şehadet ediyorum Allah’ım Muhammed senin kulun ve rasulündür. Ben Muhammed’e inen dine iman ediyorum. Ve sana hiçbir şeyi ortak koşmayacağıma söz veriyorum. Bu vahiy senin katındandır. Muhammed doğru söylüyor..O yalancı değil, o bir şair değil, o büyülenmiş değil… diye Allah’a söz verdim. Kelime-i Şehadet Allah’la sözleşmektir. Rabbim imanımı ispat etmek için bana zaman veririmisin. Eyy Rab (terbiye eden eğiten, öğreten) öğrenmeyi öğreten, sevgiyle merhametle öğreten, bana dinimi öğretirmisin… diye dua ettim. O kadar çok öğreneceğim bilgi vardı ki, yani kısacası hiç birşey bilmiyordum, dinimi yeni öğreniyordum. Öğrendikçe şaşırıyordum!!! Hatta geceleri böyle evdeki herkez, yemeğini yesin, çayını çuyunu içsin, odalarına gitsinlerde, ben Kuran’la başbaşa kalayım diye dört gözle beklerdim. Sanki geceleri Kuran’la buluştuğumda Hz. Muhammed’in evlerde ilk tebliğ edişinin hissiyatı vardı içimde. Sanki bende oradaymışım gibi öğrenmenin mutluluğunu yaşıyordum. Rasul Muhammed’i tanıyordum. Onca yıl bana anlatılan Muhammed’le, Kuran’dan tanıdığım rasul Muhammed çok farklıydı. Kuran’daki rasul Muhammed insandı, ulaşılabilinirdi… Vahiyle hem kendi bilincini hem etrafını inşaa etmeye çalışan mücadele eden, yorulan, uyarı alan, motive edilen, övülen, Allah tarafından desteklenen bir rasul Muhammed vardı. Ben o Muhammed’i çok sevdim. Çünkü gerçekti. Yüce Allah’ın gönderdiği rasulüydü. Şimdi rasul Muhammed’in tebliğini işitmeden, duymadan yani Kuran’ı anladığımız dilde okumadan, anlamadan onun rasullüğüne nasıl şahit olabiliriz ki!!! Onun tebliğ ettiği vahiyle putlarımızı kırmadan nasıl rasullüğüne şahit olabiliriz ki!!! Sadece Muhammed ismi geçince gözlerini kapatıp, elini kalbinin üstüne koyarak yapılan artistik hareketlerle şahit olabileceğimizi mi ZANnediyoruz… bu çok münafıkca olur… Demem odur ki, Yüce Alllah’ın vahyini anladığımız dilde okuyalım, düşünelim, akledelim, tefekkür edelim ve Hz. Muhammed’in rasullüğüne gerçek şahitlerden olalım… Selamlar, sevgiler… Seyyah İmran