35 sene önce büyük babam öldüğünde 21 yaşındaydım. O 63 yaşında idi. Yıllardır bir duası vardı Rabbine. “Allah’ım beni Hz. Muhammed’in yaşadığından fazla yaşatma” diye dua ederdi hep. Duası gerçekleşmişti. Kurban bayramıydı. Havalar çok sıcaktı. Bizim evde sabaha kadar cansız bedeni misafir oldu. Ben ve amcam yan odada Kur’an okuyorduk. Birden “Allah” diye bir ses duyduk. Büyükbabamın sesiydi. Acaba diye düşündük, “Büyük babam yaşıyor mu?”.
İnsan bir yakını öldüğünde onun ölmemiş olabileceğini, ya da tekrar gözlerini açacağını düşünür. Ama tabii ki böyle bir şey olmaz. Bu, İnsanın ölüm ayrılığını ilk başka kabullenmekte ne kadar zorlandığını gösterir.
“Allah”sesi üzerine yerimizden kalktık, büyükbabamın cansız bedenin yattığı yere gittik. Yüzünde bir örtü vardı. Karnına buz koyulmuştu. Örtüyü kaldırdık. Derin bir uykuya dalmış gibiydi. Ama tebessüm ediyor, yüzünden bir nur çıkıyordu sanki. Hayret ettik. Yüzümü tekrar kapattık.
Babaannem büyük babamdan 35 sene daha fazla yaşadı. Sağlığı yerindeydi. Son birkaç aydır yatıyordu. Sık sık ziyaret ediyordum. Bir ay önceki gidişimde ziyaretine gitmiştim. Yanına oturdum. Uyuyordu. Uyandırmaya kıyamadım. Dışarı çıktım. Biraz sonra yanında bulunan halam beni çağırdı. Uyanmış ve seni görmek istemişti. Gittim, elini öptüm, sarıldım. “Beni biraz kaldır” dedi. Oturmak istiyordu. Kaldırdım. Sırtına yastık koydum.
“Oğlum” diye seslendi kısık bir sesle. Kulağımı iyice yaklaştırdım anlamak için.
“aklına mukayyet ol” diyordu. Sonra “öldürmeyen Allah öldürmüyor” diyordu. Yetim kakldığını, Evlatlık olarak verilip olarak büyütüldüğünü, bu yaşa kadar Allah’ın kendisine ömür verdiğini söylüyordu. Biraz daha oturdum. Ancak ayrılmak zorundaydım. Çünkü yolum uzundu. Bir daha ziyarete geliriz diyerek ellerimi öptüm, yüzünü öptüm. Sarıldım. tam kapıdan çıkarken, hafifçe doğruldu ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ben de kapıda öylece kalakaldım ve gözyaşlarıma hakim olamadım. Ayrılmak zor gelmişti o gün. Artık onu şuurlu ve bilinçi olarak son görüşümdü.
İki hafta önce tekrar ziyaret ettim. Bu defa beni hiç tanımadı. Artık yemek yiyemiyordu ve şuuru gelip gidiyordu. İsmimi söyledim, o başka şeyler söylemeye başladı.
Bu ziyaretten iki hafta sonra vefat haberi geldi. 98 yaşında Allah’a kavuşmuştu.
Kendisini ziyaretlerimde yanına oturturdu. Sohbet ederdik. Bana “ölürsem gelmeyi unutma” diyordu.
Hemen gittim. Bu iki hafta içinde yanındakilere vasiyette bulunmuş. Tabutun üzerine örtüyü benim örtmemi ve onu mezara benim koymamı istemişti. Abdest almaya gittim. Gelene kadar birisi tabuta örtüyü örtmüştü. Ama onu kundağın içinde bir bebek gibi kabre koymak bana nasip oldu. Kendi yerimi de yakından görmüş oldum böylece. Bebek iken o beni kundak içinde kucağına alıyordu. Şimdi ise ben onu.
Allah’a imanı kuvvetli idi. Ehl-i salat ve zikirdi. Allah denildiğinde kalbi ürperir ve gözleri dolardı.
Bir gün bana şöyle demişti: Oğlum ben bu yaşama geldim. Hiçbir kötülük yapmıyorum. İbadetimi yapyorum. Allah beni hesaba çekmese olmaz mı?
Ben de dedim ki: Babaanne. Allah hepimizi hesaba çekecek. Ama müminlerin amel defterleri sağ taraftan verilecek ve hesapları kolay olacak.
Bunun üzerine gülümsedi.
Allah bizlere de hayırlı ömür, imanlı ölüm nasip etsin.
Çok duygu***dım...sonucun güzel olması ebedî hayatta sonsuz mutluluga kavuşması muhteşem...ÖÜM çok korkutucu çok üzücü lakin tekrar dirilmek ve tekar hayata başlamak içinde de şart...RABBIM korktuğumuz yerlere ugratmasin InsALLAH
Çok duygu***dım...sonucun güzel olması ebedî hayatta sonsuz mutluluga kavuşması muhteşem...ÖÜM çok korkutucu çok üzücü lakin tekrar dirilmek ve tekar hayata başlamak içinde de şart...RABBIM korktuğumuz yerlere ugratmasin InsALLAH