Sevgili okurlarımız Ayasofya-i Kebir Camii’nin asli konumu olan ibadete açılması milletimizin uzun yıllardan beri özlemini duyduğu kangrenleşmiş bir yara idi.
Hamdolsun Cumhurbaşkanımızın iradesiyle yeniden ibadete açılarak bu yara kapandı. Açıldığı günden itibaren yurtiçinden ve yurtdışından halkımızın ve İslâm Âleminden Müslümanların yoğun teveccühüne mazhar oldu. Hali hazırda 3,5 milyondan fazla kişi tarafından ziyaret edildi.
Milletimizin uzun yıllardan beri özlemini duyduğu hususlardan bir diğeri de ahlâken ve fikren donanımlı ve milliyetçi fikirleri özümsemiş, nesiller yetiştirme konusudur.
Üzülerek belirtmek isterim ki eğitim sistemimiz materyalist felsefenin etkisi altındaki Batılı eğitim sisteminden, Avrupa ve Amerika’dan alınan programlara göre şekillendirilmiştir.
Yaklaşık iki asra yaklaşan zamandan beri materyalist felsefenin boyunduruğu altında sürdürülen eğitim anlayışında; merhamet ve yardımlaşmadan yoksun, bencil ve pragmatist bir bakış açısı hakimdir.
Kuran ahlâkından uzak bu anlayışla “… ben tok olayım da, başkası açlığından ölürse ölsün bana ne...” anlayışına sahip nesiller yetişmektedir.
Oysa bu topraklarda atalarımız Kur’an ile şereflendikten sonra insanımızın ruhu İslâmiyet ile mayalanıp, neşvünema bulmuştur.
Nitekim, hakperest ecnebî filozofların bir çoğu da Kur’an ahlâkına dikkat çekmiştir.
Mesela Avrupalı felsefeci Sedio “Kur'an, insanı iktisad ve itidale sevk eder, dalaletten korur, ahlâkî za'fların karanlığından çıkarır, …”
diyerek Kur’an ahlâkına hayranlığını dile getirmiştir.
Diğer taraftan Sembires Encyclopedia’nın Müslümanlığı anlatan bölümünde Peygamber Efendimizin (SAV) seciyelerini anlatan âyetler nazara verilerek “… bu Âyetler, İslâmiyetin muhteşem yapısında, altundan bir kordon gibi işlenmiştir.
İnsafsızlık, yalancılık, hırs, israf, fuhuş, hıyanet, gıybet; bunların hepsi Kur'an tarafından en şiddetli surette takbih olunmuş ve bunlar, reziletin tâ kendisi olarak ifade edilmiştir.
Diğer taraftan Hüsn-ü Niyet sahibi olmak, başkalarına iyilik etmek, İffet, Hayâ, Müsamaha, Sabır ve Tahammül, İktisad, Doğruluk, İstikamet, Sulhperverlik, Hakperestlik, … Müslümanlık nazarında Hakikî İman Esasları ve Hakikî bir Mü’minin başlıca sıfatları olarak gösterilmiştir” denilmiştir.
İşte Avrupalılar bizde bulunan bu Kur’an ahlâkının pek çok prensiplerini kendilerine rehber edinip, sosyal hayatlarında uygulayarak, kalkınmalarında bir manivela olarak kullanmışlardır.
Biz ise batının köhnemiş materyalist fikirlerini eğitim sistemimize monte ederek, kültür emperyalizmine maruz bırakılmış, körü körüne Batı ve Amerika hayranı ve taklitçisi nesiller yetiştirdik.
Halen de eğitim alanında uygulanan eksik reçeteler ile patinaj yapmaktayız. Ünlü mütefekkir Nurettin Topçu, gelecekteki toplumun bütün ahlâkının okullarda şekilleneceğini, çocukları ahlâk ve ideal sahibi yapacak kurumun okul olduğunu, okulu okul yapanın ise muallimler olduğunu ifade etmiştir.
Derslerde talebelerin sadece aklının değil kalbinin de doyurulması oldukça önemlidir. Mesela fen bilimlerinde mevsimlerin oluşumu ile ilgili konular işlenirken güneş sisteminde gerçekleşen hassas dengeler nazara verilip, bu hadiselerin gerçekleşmesinde görevli güneşin, dünyamızın, ayın, yıldızların ve göktaşlarının başıboş ve kendi kendilerine hareket etmediğine vurgu yapılarak, bu hadiselerin kâinata ve içindekilere tasarruf eden bir zatın yani Allah’ın (C.C.) sonsuz ilim ve iradesiyle gerçekleştirildiğine dikkat çekilmesi halinde, öğrencinin hem akıl midesi doyacak hem de kalbi aydınlanacaktır.
Eğer bu hadiselerin arka planında bir yaratıcının varlığı anlatılmazsa, kalp midesi beslenemediği için çocuğun ve gencin ruh dünyasında hile ve şüpheler tevellüd eder, inkâr-ı uluhiyet fikri zemin bulur.
ÇÖZÜM NEDİR?
Milli Eğitim sistemimizdeki ders programlarımız yeniden düzenlenerek materyalist felsefenin tuzaklarından arındırılmalıdır.
Bir başka ifade ile bir Mü’minde bulunması gereken başlıca sıfatları haiz bir insan yetiştirecek, tevhidî üsluba sahip, değerler eğitimi odaklı eğitim modeline geçmemiz elzemdir. Bunun için derslerde talebelerin sadece aklının değil kalbinin de doyurulmasını temin edecek ders programlarını geliştirip, tevhidî bakış açısıyla yazılmış ders kitapları ve yardımcı kaynaklar yazarak hayata geçirmeliyiz.
Bu konuda gelecek nesillerin manevi yükünü omuzlarında hisseden bütün kesimlerle birlikte eğer bunu başarabilirsek, 21. yüzyıl yetkinliklerini kazanmış, himmetini milletine hasretmiş, donanımlı ve hamiyetli gençlerle geçmişte kaybettiğimiz yılları telafi edip, ülke olarak hak ettiğimiz mevkilere geleceğimizden hiçbir şüphem yoktur.
Büyük mütefekkir Sezai Karakoç üstadımızın da dediği gibi: Her çağda şartlar ne kadar ağır ve umutsuz olursa olsun, inananlar için muhakkak bir Nuh'un gemisi vardır.
Bu ve 3Dsileyle bıraktığı eserlerle fikir ve gönül dünyamızı aydınlatan Sezai Karakoç’a Allah'tan rahmet diliyorum. En kalbi dileklerimle selam ve muhabbetlerimi sunuyorum.
Prof. Dr. Ali ALAŞ
Necmettin Erbakan Üniversitesi Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi