Geçtiğimiz günlerde ülkemizin ender yetiştirdiği kıymetli yazarlarından Yusuf Kaplan ağabeyimiz Yeni şafak gazetesindeki köşesinde “Eğitim, Terörden daha önemli bir millî meseledir” başlığı altında eğitimdeki durumumuzu irdeleyen eğitime bakışımızı ortaya koyan bir köşe yazısı kaleme aldı. Yazıyı okudum her bir satırına hak verdim. Bende acizane zaman zaman eğitim meselesine değinen yazılar kaleme aldım. Bugün yine başka bir perspektiften eğitim meselesini irdelemeye gayret edeceğim.
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Eğitim denilince sadece okullar ve öğretmenler koskoca bir ordu olan Milli Eğitim camiası akla gelmemelidir. Elbette okul kısmı en önemli saçağı. Eğitimin üç saçağı vardır. Aile, okul, müfredat ve öğretmen. Eğitimin en başı ebeveynler. Yani aile kurumudur. Aile de iyi bir eğitim alamayan veya ailenin eksik bıraktığı veremediği veya vermediği eğitimi okuldan yani öğretmenden beklemek öğretmene haksızlık olur. İyi bireyler yetişmesi için aile önce üzerine düşeni mutlaka yapmalıdır. Ailenin attığı temel üzerine okulda öğretmen yavaş yavaş inşa etmeye başlamalıdır.
Aile sonrası okula adım atan çocuk artık bir yandan devletin eğitim politikasının bir neferi bir yandan da öğretmenin yetiştirdiği bir birey haline gelmektedir. İşte filmin bu kısmı son derece önemli. Bir defa arzulanan ve beklenen bir eğitim için öğretmen faktörü son derece önem arz etmektedir. İyi bir öğretmene daha doğrusu kendisini iyi yetiştirmiş, idealist, vatanını ve vatan evlatlarını seven onlar iyi yetişsin diye gayret sarf eden donanımlı öğretmenlere ihtiyacımız var. Bu nedenle eğitim politikamızın en önemli saçağı olan öğretmen kadrosunu da yetiştirir iken son derece özenli ve dikkatli olmalıyız. Devletin eğitimle ilgili bir vizyonu ve misyonu olmalı ve bu misyonu üstlenecek eğitici kadroyu da yetiştirmek için çok seçici olmalıdır. Her önüne geleni öğretmen yapmamalıdır. İdeali olan başarılı gençler eğitim kadrosu içinde yer almalıdır. Öğretmen yetiştikten sonra tek hedefi ülkeye başarılı, aydın, mütefekkir ve en önemlisi ahlak abidesi nesiller yetiştirebilmek olmalıdır. Bunun için kolları sıvamalıdır. Öğretmenin tek işi eğitim olmalıdır. Aldığı maaş geçimine yetecek ve orta seviye de bir hayatı yaşayabilecek imkân sunabilen miktarda olmalıdır. Konforlu bir hayat sürmek için farklı arayışlar içine girmemelidir. Asıl işini bir kenara bırakıp başka işler ile uğraşıp enerjisini eğitim dışı alana çekmemelidir. Donanımlı özel yetiştirilen öğretmenlerin de tek amacı ve hedefi eğitim alanındaki başarılarda imzalarının olması olmalı.
Eğitimin diğer sacayağı ise okullar ve müfredattır. Bugün yeni binaları ile okullarımız gerçekten imrenilecek durumda. Ancak bu tek başına eğitimin iyi olduğu anlamı taşımamaktadır. Yeni okul binalarının yapılmış olması ihtiyacın karşılanmasını sağlamanın ötesinde bir değeri yoktur. Asıl önemli olan ise eğitim sürecini etkileyen öğretmende idealizm oluşturan geleceğimizi inşa edecek çocuklarımızın yepyeni bir medeniyet kurabilme yönünde ufuk verecek olan müfredat kısmıdır. Burada müfredat kısmını yazanların öğretmen yetiştirmek kadar büyük önem arz ettiğini belirtmemize gerek yok. Belki de fikir, kültür, sanatta hakikat medeniyetini yeşertecek, aldığı eğitim ile geleceği doğru bir şekilde inşa edecek, ekilen tohumlar ile öncü kuşakların yetişmesine vesile olacak bir müfredat ile sağlam temellere oturan bir sistem kurularak tarih sahnesinde yeniden baş rol oynayacağımız bir nesil yetiştirmemiz mümkün olabilecektir. Müfredat sadece bir prosedürü doldurmak için yapılmamalıdır.
Bugün ne hazindir ki eğitim sistemimiz iflas etmiş durumda. Herkesin gözleri önünde geleceğimizi ve genç kuşakları kaybediyoruz. Sanki 1800’lü yıllardan bu yana Tanzimat’ın etkisiyle artan bir ivme ile Batı’nın kuşatması altında onların dayatması ile oluşturulan eğitim sistemimiz neredeyse 200 yıldır bizleri mankurtlaştırmaya devam etmektedir. Günümüzde etkisini sanki daha fazla göstermektedir. Yeni nesil dijital çağla birlikte çok ciddi kuşatma altında kalmakta, aileler ve eğiticiler bile bu duruma çaresiz kalmaktadır. Dolayısıyla günümüzde eğitim sistemimizin daha bir doğru mantık üzerine kurgulanması gerekmektedir. Bunların olmasını beklerken eğitim kadrosunun eğitici kadroları sendikal faaliyetler ile meşgul olmakta, öğretmenler daha fazla gelir elde etme peşinde, okul idarecileri eğitimin kalitesini arttırmak yerine okulun kırık döküğü ile uğraştırılmakta, veliler yani ebeveynler de öğretmenlerden sihirli değnek olmalarını beklemekte, üzerine düşeni yapmamakta. Zaten acımasız kapitalist düzen sayesinde anne babalar birlikte çalışarak anca evi çevirir durumdadırlar. Çocuklarına ayıracak neredeyse zamanları yoktur veya kalmamaktadır. Bu durumda eğitim yükü kendi geçim derdi içinde olan idealistlikten uzak, içi kof boş bir müfredatla öğretmene kalmaktadır. Elbette kıt imkanlar çerçevesinde kendini paralayarak güzel işler yapan öğretmenlerimiz var yok değil hepsini acımasızca eleştirmek doğru değildir. Ancak bunların sayısı çok az olunca görülmemektedir. Devlette yeterince okul binası yaptım, gerekli donatıları yaptım gerisi beni ilgilendirmez okul idaresi başının çaresine baksın modunda. Haliyle bu durumda okul idarecileri bir işletmeyi yönetir gibi okulu çevirmek için bin bir türlü takla atarak okulun ihtiyaçlarını karşılama yönüne gitmektedir.
Bütün bu boğuşmalar içinde, dünyanın hızla postmodern popüler kültürün işgaline girmesiyle de önümüzü açacak, geleceğimizi inşa edecek öncü kuşaklar yetiştirmek bir hayli zorlaşmaktadır. Geçmişte köklü ve güçlü bir medeniyet kurmuş olan ecdadımızın torunları olarak yeniden köklerimizle ayağa kalkıp dünyaya yeni bir medeniyet öncülüğü yapmak istiyorsak, bu ideal ve iddialarımızla donanan, kuşanan, hakikat aşığı, insanlığın önünü açarak, tarihin bu sayfasında insanlığın yükünü omuzlarına alabilen nesiller yetiştirmek zorundayız. Buda elbette hiç kolay olmayacaktır. Bunun için kolları sıvayıp küllerimizden yeniden doğarcasına bir eğitim seferberliği başlatmalıyız. İdeal nesli hem ahlak düsturu ile donatıp hem de ilim, irfan noktasında bilimin günümüz gerçekleri ile onları donatarak ideal eğiticilerin sırtladığı ve geleceği inşa ettirecek bir müfredat ile bunu başarmalıyız. Bu noktada bakanından, yöneticisine, merkez teşkilatından taşta teşkilatına, okul idarecisinden öğretmenine ve velisine kadar hepimiz silkinerek kendimize gelmeliyiz.
Şunu asla unutmayalım tarihi vefakâr, cefakâr, fedakâr ve ilim erbabı, bilim yolunda dirsek çürüten öncü kuşaklar yazar. Öncü kuşakları olmayan toplumlar asla tarih yazamazlar.
Son olarak şunu ifade edelim. Eğer bir toplum geleceğinden az çok emin değilse, geleceğe emin adımlarla yürümekten mahrumsa, o toplum köklerinden koparılmış ve ruhsuz bırakılmıştır. Biz yeniden o ruha kavuşabilmek istiyorsak gelecek kuşaklarımızı heder etmeye hiç lüksümüz yok. Bugünden tezi yok eğitim sistemine çok ciddi neşter vurmalıyız. Aksi takdirde eğitim sistemindeki iflası hep birlikte seyretmekten öte gidemeyiz.