BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN MENDERES'E DUASI
“Üstad, Menderes’te İslâmî bir hüviyet görmüştü. 1950’de Demokratlar iktidar olunca Üstad istedi ki bu hakikatler Diyanet veya Maarif eliyle neşrolunsun; tâ ki bu gençlik, iman ve İslâm hakikatlerine aşina olsun, imanlı ahlâklı birer fert olarak yetişsinler. Bunun için Menderes’e çok haberler gönderdi. ‘İslâm Kahramanı Adnan Menderes’ diye hitap ediyordu ona, dua ediyordu. Hatta duasından bir tanesine ben şahit oldum:
“17 Şubat 1959 tarihinde İzmir’de mahkememiz vardı, dönüşte Isparta’da Üstad’ı ziyaret ettik. Gece yarısı Üstad’ın yanındayız. Üstad ders yapıyordu. Bize: ‘Kardeşim! Acayip… Ben bu gece Menderes’e dua ettim’ dedi. Üstad keramet gösteriyordu. Meğerse o saatte Menderes’in uçağı Londra’da düşmüş, parçalanmış… 24 kişilermiş; milletvekilleri, bakanlar varmış. 14’ü ölüyor, 10’u sağ kurtuluyor. Demek Cenab-ı Hak, Üstad’ın duasını kabul ediyor… Ertesi gün bütün gazeteler; ‘Menderes’in uçak kazası geçirdiğini, 14 kişinin öldüğünü, Menderes’in sağ kaldığını…’ yazıyordu. Üstad, İslâmî bir icraat yapsın diye dua ediyordu, yoksa partisiyle hiçbir alâkası yoktu.
“Üstad, Menderes’i ikaz eder, başına gelecekleri açıkça söylerdi. Bir mektup yazarak; ‘Başınıza gelecek büyük bir musibet görüyorum! Bunun sadakası ikidir:
1. Risale-i Nurları neşret, mekteplerde okut.
2. Ayasofya’yı cami yap.
Biz bu mektubu çoğalttık ve bütün mebuslara, devlet idarecilerine gönderdik. Mebus Dr. Tahsin Tola’yı gönderdi. Tahsin Tola, Üstad’ın isteğini Menderes’e söylüyor. Menderes, ‘Diyanet’e söyle, yapsınlar’ diyor. Halbuki kendisi telefon etse başka olurdu… Neyse Tahsin Bey geldi, ben de oradaydım, Eyüp Sabri Hayırlıoğlu reisti, ona: ‘Menderes’in selâmı var, bu eserleri neşredeceksiniz’ dedi. Reis çok çekiniyordu, ‘Bunu ben bir Celal Bayar’a sorayım’ dedi. Halbuki Bayar muhalifti zaten, ona da soramıyor. O zaman Diyanet’e bakan, Menderes’in müstşarı Ahmet Salih Korur’a soruyor. O da kızıyor, ‘Onun isminin olması, bu eserlerin basılmaması için bir sebep değil mi?’ diyor ve reddediyor.
Üstad hiç siyasetle alâkadar değildi; fakat herhangi bir bahis açıldığı zaman en büyük bir diplomat gibi, memleketin kurtuluşunu; Avrupa’nın, Amerika’nın, Rusya’nın durumlarını yağdan kıl çeker gibi ortaya koyar ve çıkış yollarını gösterirdi.
Hükümet ona gizli bir müşavir olarak baksaydı, bugün Türkiye’nin durumu başka olurdu…
Ömer Özcan-Ağabeyler Anlatıyor-1