Namaz -VI-
Var mısınız konunun daha iyi anlaşılması ve kavranması açısından namaza farklı bir pencereden bakmaya?
Namazı biz insanlar için çıkış kapısı kılan Yüce Allah'a hamd-u senalar olsun. O anlatmasaydı bilemezdik. O bildirmeseydi farkına varamazdık. Bildirmek O'ndan, bilmek, kavramak ve uygulamak bizden.
Burada tebve suresinin üç farklı ayetini anlamaya çalışacağız. Öğreneceğimiz ilk ayette Yüce Allah müşriklerden bahsederken şöyle buyurmaktadır: "Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." (Tevbe/5) buyurmaktadır. Diğer bir ayette de: "Fakat tövbe edip, namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. Bilen bir kavme ayetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız." (Tevbe/11) buyurmaktadır.
Bu ayetler sayesinde müşriklerin Müslümanlarla din kardeşi sayılabilmesinin en önemli göstergesini öğrenmiş oluyoruz. Rabbimiz bize acıdı ve bu duruma açıklık getirdi. Yoksa kafamıza göre bir durum değerlendirmesi yapardık. Belki de yanlışa tevessül eder, yoldan da çıkardık.
Bu ayete dikkatlice odaklandığımız vakit tevbe ettikten sonra Müşriklerin ifa etmeleri gereken ilk ibadetin namaz olduğuna şahit oluyoruz. Unutmayınız ki! "Tevbe ettim." diyen bir müşrikten beklenen ilk davranış değişikliği namaz olduğunu görüyoruz. Tevbe ettiğini söyleyerek Müslüman olan bir insanın söyleminin doğruluğunun en güzel ispatı namazdır.
Hz. Ebu Bekir (r.a.)'in hilafetinin ilk yıllarında dinden dönen insanlarla yapılan ridde savaşlarının dayanağının bu ayet olduğunu gelen rivayetlerden anlıyoruz. Şöyle ki; Hz. Ebu Bekir (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.v)’in vefatından sonra, farz zekat vermeyi reddetmiş olsalar bile namaz kılmalarından dolayı İslam'ı reddetmiş sayılmayacaklarını iddiaya kalkan mürtedler konusunda verdiği hükmü bu ayete dayandırdı. Bu hüküm genel olarak Ashab-ı Kiram'ın zihninde bu kimselerle savaşmaya hakları olup olmadığı konusunda tereddütlere yol açtı.
Fakat Hz. Ebu Bekir, "Beşinci ayeti kerime bize, "şirkten tövbe edip dönmek, "namaz" kılmak ve "zekat"ı ödemek şartlarını yerine getirenlerin yollarını serbest bırakmamızı emreder, onlar bu üç rükünden birini yerine getirmediklerinden dolayı onlara taviz vermeyiz" diyerek Ashab'ın tereddütlerini giderdi. (Tefhimü'l Kur'an, C. 2, S. 206)
Bu iki ayetten anladığımızı toparlayacak olursak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, bir müşrik ile bir Müslüman'ın arasındaki en bariz fark, tevbe ve namazdır. Tevbe eden bir insan, namaz kılıyor ve zekat veriyorsa ona Mü'min muamelesini uygulamayı hak ediyor demektir.
Ama unutmayınız ki müşrikler namaz kılmazlar!
Aynı surenin başka bir ayetinde Yüce Allah Münafıklardan bahsederken namaza üşenerek kalktıklarına değinir. Bu ayetlerden Münafıkların hiç bir amelinin kabul edilmeyişinin en büyük göstergesi olarak inkar etmeleri ve namaz kılmalarına rağmen üşengeçlik gösterdiklerini anlıyoruz. Şöyle ki: "Harcamalarının kabul edilmesine, yalnızca, Allah’ı ve Resulünü inkâr etmeleri, namaza ancak üşene üşene gelmeleri ve ancak gönülsüzce harcamaları engel olmuştur." (Tevbe/54) buyurmaktadır.
Bu ayeti dikkatli okuduğumuz vakit inanmadıkları halde dil ucuyla inandım diyen münafıkların namaz kıldıklarına hatta camiye bile geldiklerine şahit oluyoruz. Dikkat edin bu ayet; "Münafıklar namaz kılmazlar." demiyor. Bilakis camiye geldiklerini ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in arkasındaki safta yer aldıklarını görüyoruz. Buna rağmen Münafıkların kıldıkları namazın kabul edilmediğini öğreniyoruz. Çünkü onlar namaza üşenerek kalkıyorlar. Bu ayete odaklandığımız vakit münafıkların öne çıkan suçlarının namazı terk etmeleri değil, üşenerek kalkmaları olduğunu görüyoruz.
Namaza üşenerek kalkan bu Münafıkların ya Müşrikler gibi namaz kılmayı terk etselerdi acaba Yüce Allah ve Peygamberi zişan (s.a.v.) tarafından hangi muameleye tabi tutulurlardı? Şu ayetin ifade ettiklerine baktığımız vakit Münafıkların dilleriyle Allah'a inandıklarını söylediklerini de anlıyoruz. "(Ey Muhammed!) Münafıklar sana geldiklerinde, “Senin, elbette Allah’ın peygamberi olduğuna şahitlik ederiz” derler. Allah senin, elbette kendisinin peygamberi olduğunu biliyor. (Fakat) Allah, o münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduklarına elbette şahitlik eder." (Münafikun/1)
Münafıkların; dilleriyle iman ettiğini söylemelerine ve üşenerek de olsa namaza kalmalarına rağmen nifak damgasını alınlarının ortasında taşımalarına engel olmuyor. O halde Mü’min sayılmak için yakinen inanmak ve akabinde üşenmeden namaza kalkmak gerekiyor. Çünkü namaz itiraz etmeden teslimiyetle kılınması gereken bir ibadettir. Müslümanların olmazsa olmazı, dinimizin en önemli şartıdır.
Bir Müslüman'ı müşriklerden farklı kılan ibadetin namaz olduğunu okuduktan sonra üşenerek kılınan namazın da münafıklara has bir durum olduğunu da iyice kavradık. Geriye can-u gönülden inanan ve namazını huşu içinde kılan Mü'minler kalıyor. Bakalım rabbimiz mü'minleri nasıl tasvir ediyor bu surede.
Yüce Allah: "Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe/71) buyurmaktadır. Namazı dosdoğru kılmanın Mü'minlere ait bir görev olduğunu öğrenmiş oluyoruz. İçten bir bağlılıkla dosdoğru kılınan namazın tarifini de yine Yüce Allah diğer bir ayette şöyle yapmaktadır: "(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor." (Ankebut/45) in