Namaz-III-
Dinimizi Peygamberin getirdiği şekliyle anlamak ve kavramak zorundayız. Bu bizim birinci önceliğimiz. Hz. Muhammed (s.a.v.)'in söylem ve eylemlerini yok sayamayız hiçbir noktada. Çevremize, şartlarımıza ve en önemlisi keyfimize, arzu ve isteklerimize, heva ve hevesimize göre dini bir anlayış, dini bir kavrayış veya dini bir yaşam icat edemeyiz. Konumumuza göre fetvalar üretmeye çalışmanın, olmadık mazeretler ileri sürmenin Yahudilere benzemek olduğunu bilmem hatırlatmaya gerek var mı?
Tam da bu noktada namaz emrinin daha iyi anlaşılması adına Yahudilerin en önemli vasıflarını hatırlamakta ve hatırlatmakta fayda mülahaza ediyorum. Eğer Yahudileri Kur'an'ın anlatımına uygun bir şekilde anlayabilirsek, ilahi emirleri daha iyi kavramış oluruz. Rabbimiz bizler için dosdoğru yolu çizerken yeri ve zamanı geldiğinde özellikle Yahudilerin içine düştükleri derekeyi resmediyor gözlerimizin önüne. Bu resme dikkat etmek, dikkatle bakmak, odaklanmak gerek.
Olanı olduğu gibi okumak, anlamak ve kavramak en önemli görevimiz.
Bir şekilde namazı terk etmiş kimi Müslüman'ın: "Namaz kılmanın veya kılmamanın Yahudilerle alakasını çözemiyorum." diyeceklerini duyar gibiyim. Bu soruya: "Yüce Allah'ın biz Müslümanlara gönderdiği kitabında Yahudilerin yanlış dini anlayışlarından ve keyiflerince sergiledikleri süfli davranışlarından niye bahsediyor?" diyerek basit bir soruyla cevaplamak istiyorum.
Üzerinde dikkatlice düşünülmesi gereken bir mevzu.
Konunun daha iyi anlaşılması adına bir iki örnek vermek istiyorum.
Bilmelerine ve işitmelerine rağmen ilahi emirlere karşı çıkan şahsiyetlerin Yahudiler olduğunu bizler Kur'an-ı Kerimden öğreniyoruz. Bilerek karşı çıkman Yahudilerin en önemli vasfıdır. Halbuki doğru yolu bulabilmeleri için kendilerine Peygamberler gönderilmiş ve kitaplarla desteklenmişlerdi. Ancak onların, kitabın içindeki emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak hesaplarına gelmiyordu. Emir ve yasakları kendilerince yeniden yorumladılar. Hesaplarına gelmeyen noktaların üzerini çizerek karşı çıktılar. Karşı çıkmaları ve diklenmeleri sonucunda İlahi emirleri bir zül olarak algılamalarına yol açtı. Bu durum haliyle düşüncelerine de yansıdı. Ne diyordu Yüce Allah: "Hani Mûsâ kavmine, “Ey kavmim! Allah’ın size gönderdiği peygamberi olduğumu bilip durduğunuz hâlde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?” demişti. Onlar yoldan sapınca, Allah da kalplerini (doğru yoldan) saptırdı. Allah, fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez." (Saf/5)
Müslümanların böylesi bir düşünceye saplanarak Yahudileşmekten kurtulmaları adına Yüce Allah şu ayeti serdediyor gözlerimizin önüne: “Size verdiğimiz Kitap'a sımsıkı sarılın; ona kulak verin” demiştik. Onlar, “Dinledik, karşı geldik” demişlerdi. (Bakara/93)
Bu ayet her ne kadar Yahudilere yönelik olsa da aslında biz Müslümanların dikkatini çekmektedir. Çünkü bir başka ayette de: "Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz." (Bakara/141) buyurmaktadır. Madem ki bizler onların yaptıklarından hesaba çekilecek değiliz o halde Yüce Allah: “Dinledik, karşı geldik” diyen Yahudilerin durumunu ne diye aktarıyor bize? Kendimize sormamız gereken asıl soru bu bence?
Yahudilerin vasıflarını Yahudilerden veya onların kitaplarından öğrenmemiz bizi doğru yola sevk etmez. Böylesi bir yaklaşım bize de yakışmaz. Onları, onlardan daha iyi bilen Allah'ın bize öğrettiği şekliyle öğrenmemiz omuzlarımıza yüklenmiş bir görevdir.
Bu ayeti dikkatlice okuyalım. Daha sonra karşımıza namaz kılmayan bir Müslüman'ı oturtalım. İnandığını söyleyen bu insanın davranışlarıyla Allah'ın emirlerine "karşı geldik" diyerek Yahudilere benzediğini söyleyebilir miyiz? Yanlış anlaşılmalara muhal vermemek adına namaz kılmayan bir insanın Yahudi olduğunu söylemiyorum. Ancak namaz kılmayan bir Müslüman'ın sergilediği davranış ile bir Yahudi'nin sergilediği tavır aynı kapıya çıkıyor" diye düşünüyorum. İşte deklare etmek istediğim bu.
Onların ahvalinden bize ne? diyemeyiz. Çünkü Kur'an'ın muhatabı bizleriz. Kur'an'ı okuyacak, anlayacak ve yaşayacak olanlar da biz Müslümanlarız. Evet! Bizler Yahudilerin yaptıkları ve söyledikleri gibi ilahi emirleri duymazdan ve bilmezden gelerek fiili olarak "karşı geldik" diyemeyiz. Bu derekeye yuvarlanamayız. Yani bizler Yahudileşemeyiz. Onlara benzeyemeyiz. Düşüncelerimizin farklı olması gerektiği gibi davranışlarımızın da değişik olması gerekir. Yani "farkımız olmalı" diyorum.
Her ne zaman söz konusu bu ayete denk gelirsem "Ne enteresan bir durum" diyerek derin düşüncelere dalmaktan alamıyorum kendimi. Bu ayeti okuduktan sonra herhangi bir şekilde nefsine uyarak namazı terk etmiş bir Müslüman'ın olabileceğini düşünmek ağır geliyor bana. Eziliyorum. Güneşin karşısına konulmuş buz havasını teneffüs etmekten kurtaramıyorum benliğimi. Havsalam almıyor böyle bir isyanı, böyle bir ibadetsizliği, böyle bir itaatsizliği, böyle bir benzeşmeyi.
Allah'a inandığını iddia eden bir insanın, Allah tarafından kendilerine bildirilen emirler için: "Evet! Kulaklarımızla dinledik, iyi de belledik. Ancak işimiz ve gücümüz bizim için bu emirlerinden daha sevimliydi ve değerliydi. O yüzden terk ettik ibadetleri, yerine getirmedik emirleri." diyebiliyorlar. Belki bunu dilleriyle tekrarlamıyorlar ancak davranışlarıyla (Yahudilerin yaptıklarını) sergiliyorlar ulu orta.
Allah'a inandığını söyleyen bir Yahudi'nin Allah'ın emirleri için "karşı çıktık" demeleri normal bir durum olarak algılanamaz. İnanan bir insan, inandığı değerleri yaşatır hayatında. Ama bakıyoruz ki bilmelerine ve işitmelerine rağmen Yahudiler, ilahi emirlere karşı çıkmakta meşhur olmuşlardır. Bu durumu yüzyıllardır okuyup duruyoruz tilavetlerde. Peki diliyle Müslüman olduğunu söyleyen, davranışlarıyla da Allah'ın emirlerine karşı çıkan bir insanın Allah katında Yahudiler gibi bir muameleye tabi tutulmasına kim veya hangi şey engel olabilir?
Uydurulacak hiç bir bahanenin kabul edilmeyeceğini Yüce Allah: "O gün zulmedenlere mazeretleri fayda sağlamaz, Allah’ı razı edecek amelleri işleme istekleri de kabul edilmez." (Rum/57) diyerek vurgulamaktadır.
Aç kalın, susuz kalın ancak asla namazsız kalmayın!
Kalın sağlıcakla!
Nihat GÜÇ