Muhasebe!
Alışmak ve sonucunu kestirmek gerek. Hesap kitap işi yani.
Ölümlü bir dünyada yaşamaya alıştığımız kesin ancak sonucun nasıl olacağını düşünmek dahi istemiyoruz. Tüm canlılar dahil kainat günün birinde son bulacak. Neşemiz bozulmasın diye bunu hatırlatanlara kızıyoruz bile. Halbuki Nebi: "Ağızların tadını kaçıran ölümü çokça hatırlayın!"
(Tirmizî, Kıyâmet, 26) diye tembihlemişti bizlere.
Zaman ilerliyor. Her an biraz daha yaklaşıyoruz kabire. Durum böyleyken en çok üstünü örttüğümüz mesele de bu. Hiç hoşumuza gitmiyor bu mevzu. Ruhumuz daralıyor bu konu açıldığı ortamlarda, vakitlerde.
Bizler insanız ve unutkanız. İmtihanın sırrı da zaten burada yatıyor. Şayet unutmuyor olsaydık hiç bir şey tekerrür etmezdi hayatımızda. Yeryüzünde hiçbir yanlış, hiçbir hata, hiçbir kusur ve günah peydahlanmazdı ulu orta. İnsanlık tarihinde birbirine benzer tiyatro sahnelerini izliyor olmamızın sebebi unutkanlığımız olduğunu unutmamak gerek.
İslam'a göre unutkan olanlar ile hayatını ayetlerle capcanlı tutanların yarıştığı bir dünya arenasında yaşıyor olmamız sonuç açısından dikkat çekici. Hatta bu tiyatro oyununda ilahlık taslayanlar ile Yüce Allah karşısında el pençe divan duranların tespit ediliyor olması canlılık veriyor daralan sinelere.
"Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı baki kalacaktır." (Rahman/27) ayetiyle tüm canlıların günün birinde son bulacağı dile getiriliyor. Çünkü insan için mukadder son, ölümdür. Bundan kimsenin kaçışı olmayacağı gibi inkar etmesi de mümkün değildir. Durum açık ve net ortada. Her gün biraz daha yakınlaşıyoruz uzak kalmak istediğimiz hakikate. Çünkü bu zor ve sıkıntılı tünelden günün birinde kabul etsin veya etmesin herkes geçecek. Aslında bu durumun belli olmasına rağmen farkına varamamak, yokmuş gibi davranmak yakıyor yürekleri.
Evet! Bizler de diğer varlıklar gibi nihayet öleceğiz. Perde kapanacak ve sahnelenen tiyatro sona erecek. Akşam vakti çarşı esnafının iş yerlerinin kepenklerini bir bir kapatıp evlerinin yolunu tuttukları gibi bir durum oluşuyor hayatta.
Zifiri karanlık içinde yol bulmamıza sebep olacak ışığın amellerimizin olacağı bir günde Rabbimiz kusurlarımızı bağışlasın, iyiliklerimizi çoğaltsın ve hesabımızı kolay kılsın! Daha ölmeden önce hesabını ve kitabını o güne göre yapanlardan eylesin bizleri! (Amin!)
Bir kişinin doğru yolda olmasıyla, doğru yolda olduğunu sanması birbirine benzemeyen apayrı şeylerdir. Sanılar yargılanacak bir gün. Bu vesileyle şunu da dile getirmek boynumuzun borcu. Herkes piyasada dolaşan yanlış dinden ve inançtan şikayetçi. Bu doğru. Olması gereken de bu. Yanlışlara karşı çıkmak insanoğlu için en temel hak. Ancak hiç kimse doğru dini öğrenmeye çaba göstermediği gibi buna yanaşmıyor da. Bu da işin bir başka garip tarafı. Tam bir komedi tiyatrosu gibi.
Hayat dur durak dinlemeden ilerliyor. Şikayetçi olduğumuz konular hayatımızı kapkara bulutlar gibi kaplamış. O kadar şaşkınlaşmışız ki ölümü her gün görmemize, aramızdan birilerini hem de kendi ellerimizle toprağın kara bağrına teslim etmemize rağmen ders almıyor olmamızı tek nedene indirgeyemeyiz elbet.
Ölüm yokmuş gibi davranıyor olmamızı inanç eksikliğine bağlayabiliriz. Belki de şu ayetin ifade ettiği gibi: "İnsanlar! Allah'ın vadi elbette gerçektir, öyleyse sakın dünya hayatı sizi aldatmasın; o çok hilekâr şeytan da Allah'ın kerem ve merhametini ileri sürerek sizi aldatmasın." (Fatır/5) ayetinde vurgulanan durum daha da kötüsü. Ölümün bir gün geleceğini bilmek fakat bu durumun farkında olmamak ne kadar da kötü. Canhıraş çalışan şeytanın bizi Allah'ın rahmetine inandırmış olması çok acı bir durum değil mi? Halbu ki Allah: "Şüphesiz O’nun yakalaması can yakıcı ve şiddetlidir." (Hud/102) diye tembihte bulunmuştu bizlere. Tıpkı her gün gördüğümüz ve bir türlü aklımızda tutamayarak unuttuğumuz ölüm gibi. Hatta daha da ağır bir şey.
Bize verilen nimetlerin kıymetini çoğu zaman bilemediğimiz gibi farkına dahi varamıyoruz. Düşünmek, konuşmak, görmek, duymak ve koklamak en büyük nimetlerdir diye düşünüyorum. Nefes darlığı çekinceye kadar temiz havanın, susayıncaya kadar berrak suyun, acıkıncaya kadar leziz yiyeceklerin, üşüyünceye kadar giysilerin ve sıcak bir aile ortamının kıymetini bilmiyoruz. Çoğu zaman bu nimetlerin farkına bile varamıyoruz.
Zaman zaman Allah'ı, Peygamberi, dini, imanı karıştırmıyoruz hayatımıza, yaşantımıza ve düşüncemize. Ölüme meydan okurcasına meydan okuyoruz ilahi emirlere. Gırtlağa kadar dalıyoruz haramlara ve günahlara. Beleşe alıştığımızdan olsa gerek affedilecek işlere tevessül etmeden affedilmeyi bekliyoruz şirk, zulüm ve nedamet kokan insanlık limanında.
"Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz?" (Tekasur/8) ayetinde vurgulandığı gibi her nimetten hesaba çekileceğiz. Nedamet fayda vermeyecek bize.
İlahi emirler doğrultusunda yaşamamız ve hareket etmemiz temennisiyle.