Medeniyet
İslam dini başlı başına bir medeniyettir. Ne eksik, ne fazla… Hiçbir tanımlamaya, hiçbir alternatife, hiçbir yardıma ihtiyaç hissetmeyen, eksiği ve gediği olmayan başı dik bir medeniyet…
Müntesiplerini en süfli hayattan en ulvi yaşama çıkaran bir medeniyet… Aklını kullanamayan insanların tasavvur edemeyecekleri bir medeniyet…
Kuşkusuz bu medeniyetin sınırlarını bizzat Allah (cc) çizmiştir ve Peygamber Efendimiz (sav) de yaşantısında uygulamıştır. Lamı cimi yok bu işin. Alternatifi de yok bu medeniyetin.
Bu medeniyeti “İslam Medeniyeti”, bu medeniyeti “Kur’an medeniyeti” bu medeniyeti “Peygamber Medeniyeti” diye de tarif edebilirsiniz.
Mekke’de filizlenen bu medeniyet Medine’de neşvünema buldu.
Malumunuz Medine’nin önceki ismi Yesrip’ti. Yesrip medeniyeti kan, cinayet, ahlaksızlık, haksızlık, hukuksuzluk, rezillik ve zulüm üzere kurgulanmış, insanları insanlıktan çıkaran, ahlak ve edepten yoksun bir medeniyetti.
Allah Resulü (sav) Yesrip’e hicret ettikten sonra bu medeniyetin tamamını, hatta iskeletini dahi ortadan kaldırdı. Geriye dönüş olmasın diye bu küflü ve süflü medeniyetin ismini bile değiştirdi.
Ama münafıklar zaman zaman bu eski pespaye ve kötü kokan çöp bidonuna atılmış medeniyete dönüş için çabaladıklarını da (Ahzap/13) görebiliyoruz.
Kabul edersiniz etmezsiniz, iyi veya kötü, doğru veya yanlış her beşeri sistem de kendilerine has başlı başına bir dindir, bir medeniyettir.
Kuralları ve kaideleri olan, müntesiplerine yönelik bir yaşam biçimi sunan dindir.
Bu kurallar itirazsız bir şekilde müntesipleri tarafından sosyal hayata aksettirilir.
Başkasıyla öpüşmesi için eşine alkışlar eşliğinde ruhsat ve fırsat verdirecek kadar da domuzlaştırır. Zamanla hemen her kesimden taraftar bulabilecek bir din haline dönüşür.
Bu süfli ve pespaye dini, hayatından ve düşüncesinden tart edenleri de “çağdışı” veya “medeniyet görmemiş” yaftalamasıyla da nitelerler kendi koltuklarını sağlama alabilmek için.
Bu tanımlama aklıma şu ata sözünü getirdi. “Köpeğin duası kabul edilmiş olsaydı gökten kemik yağardı.”
Her şey "Medeniyet" kavramına farklı manalar yüklemekle ve içini boşaltmakla başladı. Bu operasyonun ne zaman başladığı, kim tarafından finanse edildiği hiç önemli değil benim için.
Şayet insanoğlu kendi kafasına göre bir medeniyet tasavvuru ortaya çıkarmamış olsaydı azgınlaşmaz ve şeytanlaşamazdı.
Azgınlaşarak şeytanlaşma arzusundan vazgeçmeyen kimi insan, içini boşalttığı medeniyet kavramını allayıp pullayarak farklı kulvarlara çekti. Kendi arzu ve isteklerine göre içini doldurdu. İlaç görüntüsünü verdiği zehirden farksızdı yapılmak istenenler. Zaman zaman ulu orta cereyan eden hayvanlaşma operasyonlarına bile medeniyetin yırtık, pırtık, küflü ve süflü elbisesi giydirildi.
Anlayacağınız tamamıyla göz boyama operasyonuydu ulu orta icra edilenler. Göz, olanı olduğu gibi görmeyince; akıl, olayları doğru dürüst yorumlamayınca, beyinler sabah akşam kurgulanmak üzere başkasına kiraya verilince kamufle edilmiş oldu kuzu görünümlü kurtlar.
Kim ne derse desin medeniyet kavramına operasyon çekilirken dünyanın çivisi söküldü.
Dünyanın çivisi sökülünce sosyal hayat ve her türlü insani ilişkiler rayından çıkarak intihara kalkıştı. Ne yazık ki bu sisli ve puslu ortama girenler dünyanın tersine döndüğünü bile anlayamadılar.
Çünkü sözüm ona “medeniyet” şarabıyla sarhoş olmuştu insanlar, hem de uyanmamak üzere. Bu keşmekeşliğin içinde medeniyet adı altında yutturulan her türlü zokkayı içerek sarhoş olan insanlar kendilerini ilah sanmaya ve çevresindekileri de bu girdaba çağırmaya başladılar, hem deyüksek sesle terennüm edilen şarkılar eşliğinde.
Halbuki aynanın karşısında kendisini aslan gören kediden farksızlardı her biri. İlahlaştıkça zıvanadan çıkan bu insanlar yepyeni bir din, yepyeni bir inanış, yepyeni bir yaşam, yepyeni bir sosyal hayat inşa ettiler kendilerine.
Yoldan gelip geçenleri kandırabilmek adına uydurulan bu yeni dinin adı da "Medeniyet" kavramından başkası konulamazdı.
Masa başı kurgulanan, sinema salonlarında ve tiyatro sahnelerinde sergilenmek, edebi nüshalarda yer verilmek suretiyle neşvünema bulan bu din; her şeyi mubah gören, var gücüyle çalışan ve bunun için eşini başkasına öptürmekten zevk ve haz alan insanlar türetti.
Halbuki yıllar önce günümüzün medeniyetini “Tek dişi kalmış canavar.” diye tarif etmişti Mehmet Akif ERSOY.
Nihat Güç