Kazanmak Veya Kaybetmek
Bu hayat serüveninde kazanmak olduğu kadar kaybetmek de vardır. Biri acı diğeri tatlı. İnsanoğlu bu durumun farkında. Ama hesap meselesi. Nefislere şeytani iş ve işlemler daha cazip geliyor. Bu da İmtihanın olmazsa olmazı. Ayırt edicilik işte burada yatıyor.
Bu imtihanın farkına vardığı halde kaybedenlere hayretle bakıyorum.
Her şey aleni olarak dururken ortada, bunun farkına varmamak bir başka bedbahtlık. Kaybedenlerin çoğu bilinçsizliğinden, bilgisizliğinden kaybetmiyor elbet.
Evet! Kaybetme konusunda imtihanın içeriğini bilmemek büyük bir etken ancak umursamamak, oralı olmamak, kazanacağını düşünürken kaybetmek de azımsanacak bir oran değil.
Kazanmak da kaybetmek de insanın elinde. Çünkü insan, tercihlerinde serbesttir. "Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz." (Nahl/93) Tercihlerimiz konusunda serbest bırakılmış olmamız hesapsız kalacağımız manasına yorumlanmamalı.
Kurtuluşa ermenin adı hidayet, hüsrana ve ziyana uğramanın adı da delalettir. Yüce Allah kazanmanın yolunu gösterdiği gibi kaybetmenin nasıllığını da: "Sonra da ona kötülük ve takva kabiliyetini verene yemin olsun ki." (Şems/8) diyerek vurgulamıştır. Direksiyon senin elinde. Şoför mahallinde sen oturuyorsun. Arabayı istediğin gibi sürebilir, istediğin yöne de yönelebilirsin. Ancak bütün bu yaptıklarının sorumluluğunu da üstlenmen gerek.
Hidayetin mutluluğunu ve takvaya ulaşmanın hazzını yaşayanlar, delaletin bedbahtlığını iyi bilirler. Hidayeti de, takvayı da, delaleti de ancak dinimizden öğrenebiliriz. Bu konuda keyfimize göre bir tanımlama yapamayız. Dinimizin serdettiği hükümler sarihtir, ortadadır ve herkesin ulaşabileceği bir konumdadır. Bilememe ve ulaşamama konusunda hiç bir mazeret kabul edilmez insandan. Çünkü hakikat hiç kimsenin tekelinde veya cebinde değildir. Gizli kapaklı bir durum da arz etmiyor gökten inzal olunanlar. İsteyen hidayet ipine tutunup cennete uçabilir, isteyen de bataklık içinde sapkınlığını ölüm gelip çatıncaya kadar oyalanarak sürdürebilir. Her konuda gerekli açıklamaları yapan Yüce Allah bu konuda da gerekli açıklamayı yapmıştır: "Bırak onları, tehdit edildikleri güne kavuşana kadar, (batıl inançlarına) dalsınlar ve (dünya hayatlarında) oynayadursunlar." (Zuhruf/83)
Allah hiç kimseyi saptırarak hidayetten ve doğruluktan uzaklaştırmasın!
İsteyerek ve tercih ederek yoldan çıkanlar için Yüce Allah: "Bunlar, hidayeti sapıklıkla; mağfireti azapla değiştirenlerdir. Ateşe karşı ne kadar da sabırlılar/dayanıklılar!" (Bakara/175) buyurmaktadır.
Rabbim bize ayetleri anlama ve yaşama şuuru nasip etsin. Tüm Müslümanların ayaklarını istikamet üzere sabit kılsın! Hidayet ve doğruluk üzere inşa edilmiş bir hayat, bir yaşam, bir düşünce nasip etsin herkese! Yaptıklarını hayır, söylediklerini doğru, yürüdükleri yolu sırat-ı müstakim, düşüncelerini İslami kılsın! İcat edilmiş tüm beşeri dinlerden uzak kılsın.
"Bir kısmına hidayet verdi, bir kısmına da sapıklık hak oldu. (Çünkü) onlar, Allah’ı bırakıp şeytanları dost edindiler ve doğru yolda olduklarını sanıyorlar." (Araf/30) Asıl büyük bedbahtlık doğru yolda olduğunu sanıp şeytanlarla aynı kodese tıkanmaktır.
Evet! Dünya bir imtihandır. Yüce Allah: "O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır..." buyurmaktadır. (Mülk/2) Bu imtihanın kaybedenleri olduğu gibi kazananları da elbette olacaktır. Kazananlarla sevinmek, kaybedenlerle üzülmek imanımızın göstergesidir. Ama kaybedenlere asla benzemeyiz, öykünmeyiz. Onlara karşı en ufak bir sevgi de taşımayız yüreğimizde. Böyle bir lüksümüz, böyle bir şansımız yok.
"Bu imtihanı kazandım" diyerek kaybeden insan sayısı her zaman imtihanı kazanan insan sayısından daha fazla: “... ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.” (Araf/17) Dikkat etmek dikkatli davranmak gerek. Dönüşü olmayan bir virajdayız. Her an devrilebiliriz. Tutunduğumuz ipin sağlamlığı en büyük güvencemiz.
Elbette hiç kimse bu dünya hayatında sergilediği oyunu kaybetmek üzere oynamıyor. Ancak kaybedenlerin ekseriyeti; "Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur." (Ankebut/64) Gerçeğini unutuyorlar.
Plan ve programını bu minvalde gözden geçirenler kazanacaktır. "Ya kaybedersem" hesabını ince eleyip sık dokuyanlar başarırlar. "Kazandım, kazanacağım, kazanıyorum" planlarının arkasına saklanıp düşüncelerine, yaşam biçimine neşter vurmayanlar kahr-u perişan olacakları güne her an yaklaşmaktadırlar.
Herhangi bir değişime girmeden, kafirlerden farklı davranmadan İslami bir harekette bulunmadan salt bir şekilde "kazanmayı düşünmek" yeterli değildir. Lafla peynir gemisi bile yürümüyor artık. Kazanmanın veya kaybetmenin kurallarını bizim belirlediğimiz, şekillendirdiğimiz veya nihayete erdireceğimiz bir konu değil.
Kaypak şahsiyetler ve zeminler pek çoktur ve olacaktır. Şeytan ve aveneleri tarih boyunca hiç boş durmadıkları gibi şimdi de, bundan sonra da boş durmayacaklardır. Bunu iyi bellememiz lazım.
Sapıtmak dünyanın en kötü hali. Hele doğru olduğunu düşünürken yanlışa tevessül etmek olacak şey değil. Günümüzde bu minvalde davranan ve düşünen insan sayısı bir hayli fazla. Söylediklerim bir durum tespitinden başka bir şey değil.
Ramazan ayı kapımızı çaldı. Uyanık olmak, çalınan kapıya kayıtsız kalmamak bizim elimizde. Ramazan demek Kur'an demek. Semadan vahiy gibi ilahi rahmet sicim sicim inerken üzerimize; faydalanmamak, faydalanamamak büyük bir bedbahtlık.
Kafamızı iki elimizin arasına alarak yaptıklarımızı, yapmadıklarımızı veya yapacaklarımızı düşünmek gerek. Tam bir inziva hali.
Nihat GÜÇ
Kaleminize sağlık.