Bir Kıssa, Bir Nasihat
Kur'an'ın her ayeti bir başka güzel. Bünyesinde ahenk barındırır. Her kıssa farklı bir yaraya merhemdir. Yüce Allah anlattıklarıyla bizlere bir fikir verirken kulluğun bir başka yönünü de hatırlatmak ister bizlere. Her kıssa çizilen bir yol, verilen bir öğüt, edilen bir nasihat sahnesidir aslında. Tecrübelerden yararlanmak isteyenlere birer taltif, kulaklarında taşımak isteyenler için birer küpedir.
Kur'an kıssalarına salt bir hikaye veya tarihi bir olay olarak bakmak doğru olmadığı gibi sağlıklı bir sonuç da vermez bizlere. Aksülamel insanlar için de içi dolu, yürek yakan birer tehdit, birer meydan okumadır.
Yüce kitabımızın en uzun suresinde anlatılan "Bakara" (inek kesme kıssası) olayı da bunlardan biridir. Bu ayetlere, bu olaylara doğru bir gözle bakmak, doğru anlamak, doğru değerlendirmek ve yaşantımıza bir ışık tutmak için elimizde taşımamız gereken birer fenerdir. Bu durum Müslüman'ım diyen herkes için geçerlidir. Aksi taktirde Yüce Allah'ın anlattığı kıssa; herhangi bir yazarın anlattığı bir hikayeden, okunan bir romandan farksız olurdu bizim için. Anlatanlardan biri Allah iken diğeri de insandır. Aralarında fark vardır ve olmalıdır. Ama herhangi bir fark görmüyorsak o da bizim acziyetimizdir, sorunumuzdur. Böylesi bir durum bizim bakış açımızı yansıttığı gibi dine verdiğimiz değeri göstermesi açısından da son derece önemlidir.
İtirazcı, mızmızcı, nemelazımcı Yahudilerden dem vurur bu olay. "Siz Ey Müslümanlar! Sakın ola, bu şekilde emirlerimi ifa etmemek üzere itiraz ederek lanete uğrayan Yahudiler gibi olmayın! Onlara benzemeyin. Emirlerimin alternatiflerini araştırmayın. Hesabınıza gelmediği noktalarda olmaz/olamaz demeyin!" diye ikaz eder bizleri.
Bu olay İlahi emirlerle muhatap olan Yahudilerin söylenenleri yerine getirmemek için işi nasıl da yokuşa sürüklediklerinin tipik bir örneğidir. Günümüz insanlarının ekseriyetinin de bundan farkı pek yok ya... Hesaplarına gelmeyen, akıllarına yatmayan ya da davranışsal bir değişim isteyen işlerde arzu ve isteklerinden vazgeçmemek için nasıl da itiraz ettiklerinin bir resmidir. Aklını ilahlaştıran insanların nasıl da bir cenderenin içinde kulaç attıklarının bir başka göstergesidir. Böylesi insanların hesabına gelmeyen konularda itiraz ederek ilahi vahyi kendi durumlarına, yaşantılarına, melekelerine ve konumlarına göre yontmak isteyen bir aklın dumura uğrama sahneleridir aslında. Allah tarafından serdedilmiş emirlerin sorgulanmasının iyi neticeler vermediğinin en bariz timsalidir. Kim ne derse desin, kim nasıl anlarsa anlasın durum bu.
Bu kıssayla ilahi vahye yapılacak itirazların yükün hafiflemesine değil de ağırlaşmasına sebebiyet vereceği vurgulanır. Bu durum Kur'an-ı Kerim'in bir çok yerinde zikredilir. Tıpkı Fil olayında: "Ey Mekkeliler! Vakti zamanında hemen hepinizin şahit olduğu gibi evime saldıran Ebrehe ve askerleri sizden daha güçlü ve kuvvetliydiler. Hatta kocaman fillere de sahip olmalarına rağmen minnacık ebabil kuşlarına karşı savaşamadıkları gibi direnemediler bile. Şayet siz de benim Peygamberim (s.a.v.)'e saldıracak olursanız Ebrehe ve ordusunu yok ettiğim gibi sizi de yok ederim." dediği gibi.
İmtihan dünyasında insan, Allah'ın emirleri konusunda kayıtsız bir teslimiyet mi sergiliyor yoksa "Başım gözüm üstüne" mi diyor. Eğer: "Emir Yüce makamdan gelmişse hiç bir itirazım yok, her şey olduğu gibi, anlatıldığı gibi, istendiği gibi başım gözüm üstüne" diyorsa o kişi Müslüman; "Bu da nereden çıktı, zamanı mıydı şimdi, çağımız teknoloji çağı ne ilgisi var bu konunun, Yüce Allah böyle bir şeyi niye emretsin ki, akıl karı değil." diyorsa Yahudileşmeye doğru evrilmenin, yoldan çıkmanın ilk belirtisi oluşmuştur. Trenin makas değiştirdiği gibi yolunu değiştirmeye başlamış demektir.
Yüce Allah bu olayla teslim olmayan Yahudileri dillendirirken, Müslümanlara teslim olmayı ve Yahudiler gibi davranmayı terk etmeleri gerektiğine de vurgu yapıyor aslında. Hani Yüca Allah: "Musa, kavmine: Allah bir sığır kesmenizi emrediyor, demişti de: Bizimle alay mı ediyorsun? demişlerdi. O da: Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım, demişti. «Bizim adımıza Rabbine dua et, bize onun ne olduğunu açıklasın» dediler. Musa: Allah diyor ki: «O, ne yaşlı ne de körpe; ikisi arasında bir inek.» Size emredileni hemen yapın, dedi. Bu defa: Bizim için Rabbine dua et, bize onun rengini açıklasın, dediler. «O diyor ki: Sarı renkli, parlak tüylü, bakanların içini açan bir inektir» dedi. «(Ey Musa!) Bizim için, Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın, nasıl bir inek keseceğimizi anlayamadık. Biz, inşaallah emredileni yapma yolunu buluruz» dediler. (Musa) dedi ki: Allah şöyle buyuruyor: O, henüz boyunduruk altına alınmayan, yer sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan (salma), renginde hiç alacası bulunmayan bir inektir. «İşte şimdi gerçeği anlattın» dediler ve bunun üzerine (onu bulup) kestiler, ama az kalsın kesmeyeceklerdi. Hani siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmıştınız. Halbuki Allah gizlemekte olduğunuzu ortaya çıkaracaktır. «Haydi, şimdi (öldürülen) adama, (kesilen ineğin) bir parçasıyla vurun» dedik. Böylece Allah ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size ayetlerini (Peygamberine verdiği mucizelerini) gösterir." (Bakara/67-73) diye buyuruyordu ya.
Nihat GÜÇ