Hafta sonları fırsat buldukça Kemeraltı’na iner tarihi hanlarının birinde oturur çayımı kahvemi içer gazetelerimi okuyup daha sonra otobüs ile evimin yolunu tutarım. Yine bir hafta sonu bunları yaptıktan sonra otobüse bindim. Belediye otobüsünün İçi çok kalabalık tıkış pıkış ilerleyerek ayakta da olsa kendime yer bulmuştum. Yolculuk yapanlara şöyle göz gezdirdim. Kimi cep telefonları ile meşgul, kimi kendi aralarında sohbet ediyor kimi de dışarıyı camdan seyrediyordu. Ben ayakta sallana sallana yolculuk yaparken yan yana oturan iki genç biri top sakallı, saçları seyrek, gözlüklü siyah ceketli, diğeri spor kıyafetli çakır gözlü atletik yapılı kendi aralarında konuşurken gözlüklü olanın cep telefonu çaldı. Telefonuna cevap veren bu genç arkadaş, bir dakika falan konuştuktan sonra, telefonu kapatarak yanındakine döndü şöyle dedi.
“Erol arayan Sedat’tı Recebin düğününü temmuz ayında yapacaklarmış? Salon Temmuz ayına tutulmuş” dedi.
Erol gayet kendinden emin bir şekilde “Temmuz ayı bayramdan sonra yani”
Gözlüklü genç “Aynen Temmuz ayına tutulmuş” dedi.
Erol “İyide Temmuz ayı İki bayram arası olmuyor mu? İki bayram arası nikah olmaz” dedi.
Gözlüklü genç “Aaaa ben onu unuttum doğru ya iki bayram arası nikah olmaz” dedi.
Erol yine bilmiş havasıyla “Oğlum saçma zaten iki bayram arası diye bir şey mi olur saçmalamayın yok öyle bir şey” dedi.
Gözlüklü genç “Ne bileyim öyle deniliyor ya” dedi.
Erol “Ramazan bayramı ile kurban arası iki bayram oluyorsa, kurban bayramı ile ramazan bayramı arası da iki bayram o zaman” dedi.
Gözlüklü genç “Valla ben bilmem büyüklerimiz öyle söylüyor günahmış” dedi.
Artık dayanamadım, yine çenemi tutamadım söze daldım.
“ Kardeşlerim kulak misafiri oldum. İsterseniz ben bu durumun Doğrusun sizlere anlatayım sizde öğrenmiş olursunuz” dedim.
Gözlüklü genç önce tuhaf tuhaf baktı sonra “Farketmez abi siz bilirsiniz anlatın buyurun” dedi.
Erol beni süzerek, dalga geçer gibi söze girdi “O zaman abimizi dinleyelim, bakalım hangimiz haklı” dedi.
Benim bu çıkışımla ayaktaki olsun, oturanlar olsun, o bölgedeki tüm yolcular bana doğru bakarak, dikkatle dinlemeye hazırdılar.
Tamam dedim fırsat bu fırsat herkeste öğrenmiş olacak başladım anlatmaya,
“ İki bayram arası nikah olmaz fakat sizlerin dediği gibi ne ramazan bayramı ile kurban arası nede kurban bayramı ile ramazan arası. Yani bunlarla alakalı bir bayram değil.” Dedim. Ayaktaki bey amca söze girdi hemen sordu “Eee sen dedin ya az evvel İki bayram arası nikah olmaz diye bu hangi bayram o zaman?” diye sordu.
“Müsaadenizle anlatmaya devam edeyim amcacığım.” Dedim. Amca başıyla tasdikledi ben kaldığım yerden devam ettim.
“İki bayramdan kast şudur, ramazan bayramı veya kurban bayramı birinci günü Cuma gününe denk gelirse, bayram namazı ile Cuma namazı arası iki bayram oluyor. Çünkü ikisinde de Hutbe var. Peygamber efendimizin döneminde Bayram namazından sonra nikah kıyılabildiği için burada insanlar hutbelerden mahrum kalmasın diye efendimiz buna dikkat çekmiş bu özel günü iki bayram olarak adlandırmıştır. Cuma Müslümanların haftalık bayramları diğer iki bayramda yıllık bayramlarıdır. Dolayısıyla tekrar söylüyorum herhangi bayramın birinci günü Cuma gününe denk gelirse bayram namazı ile Cuma namazı arası iki bayramdır neden derseniz ikisinde de hutbe olduğu içindir“ dedim.
Yine devam ettim “Yani Ramazan bayram ile Kurban arası iki ay on güne tekabül eder o zaman zarfı değildir bilginiz ola” dedim.
Yolcular şaşkın şaşkın kendi aralarında mırıldanıyor herkes vay be diyerek yıllardır yanlış bildikleri bu kavramdan kurtulmuş oluyor aynı zamanda da doğrusunu öğreniyorlardı. Koltukta oturan orta yaşlarda bir hanımefendi şahsıma bu güzel bilgiden dolayı teşekkür ederken bey amca da sen hoca’ mısın? diye sordu. “Değilim amcacığım,işçiyim sadece bu konuyu biliyorum işte, bu iki kardeşimin kafa karışıklığına son verdiysem ne mutlu bana” dedim.
Gözlüklü genç “ Abi çok teşekkür ederiz valla ilk defa duyuyorum öğrenmiş oldum” dedi
Erol da yüzüme bakarak” Vay be istesek öğrenemezdik amma denk geldi abi bize anlattı ama herkes faydalandı” dedi.
Ben inmeye hazırlanırken beni dinlyenlere bakarak şöyle söyledim. “Bu anlatıklarımı sizlerde etrafınıza anlatınız ilim ve doğru bilgi yayılsın. Unutmayınız ilim yaymak farzdır cümleten hayırlı akşamlar” dedim.
Yolcular sanki beni yıllardır tanıyormuşçasına hep bir ağızdan koro gibi “hayırlı akşamlar” dediler.
Otobüsten gönül huzuruyla inerek, yine üstüme vazife olan bir görevi yerine getirmişçesine ellerim cebimde inceden inceye evimin yolunu tuttum.