Bakıyorum’ da yorumlara şaşırıyorum ne kadarda uzaklaşmışız mana’ dan hep zahirde kalmışız.
Madde ile kıyaslar hale gelmişiz her şeyi. Neden Suriye’deyiz ! Diyorlar.
Kendimiz, ülkemiz için.. Sınırımız dibine terörist ülke kuralacak ve bu ülkeyi ilk tanıyan ülkeler, Amerika, İsrail, İngiltere, Fransa, Ermenistan olacak. Ondan sonrada uğraş dur, durdur bakalım terörü.
İkinci olay ise geçmiş zamanda Kore’ de, balkanlarda Afrika’ da olduysak bu zaman ‘dada Suriye’de olmamız son derece doğal. Çünkü, TÜRK hep mazlumun yanında olacaktır bu bize verilen İlahi görevdir.
Şeytan’ nın ordusu mazlumu katledecek, ALLAH’ ın ordusu seyredecek’ mi ?
Nasıl ki, ALLAH’ ın peygamberi var, kitabı var Ordusu neden olmasın. O, Ordu’da TÜRK ORDUSU’ dur.
Bizler zalimin karşısında ALP mazluma karşıda hep EREN olmuşuzdur. Bizim işgal ve yağmayla işimiz olmaz, bu durumu kabullenmeyenler dönsün tarihe bir baksın.
Biz Türk milleti olarak asker doğmuşuzdur, ilay-ı kelimetullah yolunda ölmek bizim için ŞEHİTLİK’tir.
Olaylara zahir gözüyle bakanlar ölü der oysa mana gözüyle bakanlar ŞEHİT der. ALLAH C.C. Ayeti kerimesinde açıkça belirtmiş. “Allah yolunda öldürülenlere «ölüler» demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz.” Bakara suresi 154. Ayeti.
"O halde, dünya hayatını ahiret hayati karşılığında satanlar, Allah yolunda çarpışsınlar. Kim Allah yolunda çarpışır sonra öldürülür veya üstün gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz." (Nisa, 4/74)
"Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Aksine onlar diri olup Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar. Allah’ın lütfundan kendilerine vermiş olduklarıyla sevinç içindedirler ve arkalarından henüz onlara kavuşmamış olanları, kendilerine bir korku olmayacağı ve üzülmeyecekleri üzere müjdelerler." (Ali İmran, 3/169-170)
Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
“Cennete giren hiç kimse dünyaya geri dönmek istemez, yeryüzünde olan her şey orada vardır. Ancak şehid böyle değil. O, mazhar olduğu ikramlar sebebiyle yeryüzüne dönüp on kere şehit olmayı temenni eder. ”
Bir rivayette şu ziyade mevcut: “.. Şehid hariç, o, şehidlik sebebiyle mazhar olduğu üstünlükler ve kerametler sebebiyle. . . (dönmek ister). “
Kaynak : Buhari, Cihad 5, 21; Müslim,İmaret 108, 109, (1877); Tirmizi, Fedailu’l-Cihad 13, (1643); Nesai, Cihad 30, 6, 32).
Şimdi bu ayete dikkat edelim,” Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselere dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.” MUMTEHİNE suresi 9. Ayeti.
İşte bu sebepten TÜRK zulüm etmemiş hep mazlumun yanında yer almıştır kazanmış mı, kaybetmiş mi? buyurun bundan sonrasını araştırmacı yazar Mustafa Öselmiş’ den okuyalım.
***Bu konuda William Pih, şöyle der: “Türkler hiçbir adaletsizlik yapmamışlardır. Fakat hep bunun kurbanı olmuşlardır.”
Tarih şahittir ki, Türkler bütün insanlara karşı daima merhametli davranmışlar ve ihsanda bulunmuşlardır. Türklerin merhameti ve ihsanı, yalnız kendi ırk ve dindaşlarına değil, diğer bütün milletlere ve dinlere mensup insanlara da şamil olmuştur. Türklerde zulüm yoktur, cebir yoktur. Hakimiyetleri altında yaşayan insanları dil,din,örf ve adetleri, can, mal, ırz ve namus emniyetleri ile beraber korudukları bir hakikattir. Türkler iktidarlarının uzandığı yerlerde harabelerin arasından geçip, şan ve şöhrete ulaşan bir millet olmamışlardır.
Haçlılar Kudüs’ü alınca 70.000 müslümanı kılıçtan geçirmişken bir sene sonra Kudüs’ü alan Selahaddin-i Eyyubi bir tek Hıristiyanın burnunu bile kanatmamıştır. Müslümanlar arasında İsa (AS) dan saygı ile bahsedilirken, İncil’e iman, iman esaslarından sayılırken Hıristiyanların İslam Dinine, İslam Peygamberine dolayısıyla Müslümanlara duydukları kin ve nefret, onları kudurtacak hale getirmiştir.
II. Murat’ın Selanik seferi sırasında Hristiyanlardan hiçbiri hayatları karşılığında dinlerini değiştirmeye zorlanmadı. Kiliseleri kapatılmadı. Dini inançlarına ve hürriyetlerine dokunulmadı. Türk-İslam siyasetinin gereği olarak zulme kalkışılmadı.
Melik Şah için tarihçi Mathieu: “Kalbi Hristiyanlara karşı şefkatle dolu idi. Fethettiği ülkelerin halkına baba gibi davranırdı. Bu yüzden Rumlar ve Ermeniler Onun idaresine kendi rızaları ile girdiler” der.
Türk idaresi, kılıç kuvveti ve zulüm üzerine kurulmadığından Alpaslan, Bizans halkı tarafından kurtarıcı olarak karşılanmıştır. I. Murad zamanında Balkan milletleri, Latin kilisesine bağlanma yerine, adil Türk idaresini tercih etmişlerdir. II. Murat, bir ferman yayınlayarak: “Tebaamdan Müslüman olanları camide, Hristiyan olanları kilisede, Musevileri de havrada görmek isterim” derken din ve vicdan kürk atları Vistül’den su içmeyince bize adalet yoktur” diyen Lehliler gibi birçok ülke insanı Türk adaletinin özlemini duymuştur. Çünkü Türk idaresi altında herkes mutlu yaşamış, kendi idarecilerinin ve dindaşlarının zulmünden bıkanlar için Türk idaresi sığınak olmuştur. Türk düşüncesini açık bir şekilde ortaya koymuştur. II. Murat, hazineyi zenginleştirme teklifinde bulunan vezirine nasıl zenginleştireceğini sorar. Vezir, halktan bazılarının fazlasıyla zengin olduğunu ve bunların paralarının bir miktarının alınabileceğini söyleyince Padişah, fena halde hiddetlenmiş, vezirin vazifesinden alındığını bildirirken yanındakilere :
-Bizim askerimiz gazi askerdir. Bir padişah haram yer ve askerine haram yedirirse, asker harami olur” der.
Yer yüzünde Türkler kadar adalet ve hakkaniyet gösteren bir başka millet gösterilemez. Adaletin muhteşem tablolarını çizen Türklerin bu ayrıcalığının nedeni karakter yapılarının sağlamlığı ve İslam’ a bağlılıkları ile izah edilebilir.
Türkler, Kur’an’a ve İslam Peygamberine sonsuz bağlılık göstermişlerdir. Emredilen adalet ilkelerini kusursuz yerine getirmişler, sosyal adaletsizlikten ve zulümden uzak, Müslüman Türk olarak yaşamışlardır.
“Görülüyor ki, Türklerin adalet anlayışı, inançlarının gereği olmuştur, Ayetler ve hadislerin ışığı altında Türk-İslam tarihi adalet örnekleri ile dolmuş, Türk idaresi altında yaşayan herkes mutluluk ve emniyet içinde hayatlarını sürdürmüşlerdir. *
Murat Gülşan olarak bende hiç siyasi bir uslup takınmadan yine son sözlerimizi ayetlerden vereyim, “Harbediniz, fakat zulmetmeyiniz.” (Kasa S.77)
“Allah haddi aşanları, adaletten ayrılanları sevmez.” (Bakara S.190)
“Allah zalimleri sevmez.” (Al-i İmran S.59)
“İnsaf ve adalet dairesinde hükmet, çünkü Allah doğruları ve insaf edenleri sever.”(Maide S.45)
Son söz ( Din bütün müminlere samimi olmaktır)
Selam ve dua ile kalınız.