Her fırsat buldukça gittiğim, Hisar camisine bu sefer ikindi namazını kılmak için geldim. Abdestimi cami avlusunda alıp derin bir nefes çekip abdestli yerlerimin serinliği ile şöylece başımı kaldırıp semaya baktım “çok şükür ya rabbim “ dedim. Pozitif enerji bulduğum bu bölgede sanki Osmanlı döneminde hissediyordum hep kendimi. İkindi Namazına daha on dakika vardı. Camiye sağ ayakla girip besmele ve salavat getirdikten sonra, şöyle dua ettim “ALLAHIM AYAKLARIMIZI İBADETLERİMİZDEN GERİ DÖNDÜRTME VE SALİH AMEL EDEN KULLARINDAN EYLE…” diyerek cami içerisinde vaaz veren hocayı dinlemeye koyuldum. Hocanın anlatımı çok güzeldi. Müslümanlığın önemini ve namazın mutlak suretle olması gerektiğini söylüyordu, o sırada cami içerisinde rahatsızlık verecek şekilde mırıltılar duymaya başladım ki sağıma doğru başımı çevirdim, sırtını duvara dayamış elinde tespih olan aksakallı bir ihtiyar yanındakine bir şeyler anlatıyordu. Hocanın anlattıkları onların umurlarında bile değildi. Hatta rahatsızlık verdiklerinin farkında bile değillerdi. Kendi kendime içimden hoca bence önce adabı anlatmalı diye söylenirken, sol tarafında iki tane genç aynı homurtuyla muhabbet ediyorlardı. İki muhabbetin ortasında kalmış olan ben ve cami cemaati, anlatılan vaazdan hiçbir şey anlamadık. Küçükken bana öğretilmişti. Konuşma yapan biri varsa sakın ha sözünü bölme o an selam verme ve başkalarıyla mırıldanma, dikkatini dağıtacak şekilde hal ve hareketlerde bulunma diye yani bana adap öğretilmişti…
Neyse ki ikindi ezanı okundu, sünnet namazlarımızı kıldık. Gelenler oluyordu cami içerisine. Biri namazını kılarken cami içerisine geç gelenlerden bel çantalı, güneş gözlüğü yakasında asılı bir genç içeri girdi ve namaz kılanın önünden lam bur lumbur geçti ve namazına durdu. Ben şaşkın şaşkın baka kaldım… Farz namazlarımızı cemaatle kıldıktan sonra camiden ağır ağır adımlarla çıkarak, huzur bulduğum ruhumu dinlendirdiğim MİRKELEMHAN a gittim. Burası tarihi Osmanlı hanı. Kahvane olarak işletiliyor. Oradaki gazeteleri alıp içeri kısma oturdum. Birde çay söyledim. Yanında da limon olsun. İşte keyif bu… Arka arkaya içine limon sıktığım çaylarımı yudumlarken gazetelere şöylece göz atmış oldum. İyice kafayı dinlendirdikten sonra, oradan ayrılarak otobüs durağına doğru giderken, bilenler bilir Çankaya’da kaldırımda o kalabalığın içinde yürümeye çalışıyorum karşıma gelen onca insanlardan bir tanesi o kalabalığın içeresinde yere LAP diye tükürdü. Hiç bir şey olmamış gibi devam etti yoluna!
Ben yine şaşkın şaşkın geldim otobüs durağına. Ne göreyim yaklaşık altı kişi durak içi ve çevresinde pofur pofur sigara içiyorlar. Üfledikleri duman bulunduğumuz alanı kaplıyor, hem soluyoruz o kötü havayı hem de üstümüze siniyor o koku. Ben hepsinden yedi sekiz metre geri durarak bekledim otobüsü. her taraf leş gibi sigara kokuyor el insaf be kardeşim içmeyeni var, astımı olan var, bebek, çocuk olan var durakta bu leş dumanı çekmek zorunda' mıyız sen içen olarak girmeyeceksin durağa, sigaranı ileride içip geleceksin biraz saygın olsun topluma be kardeşim. neyse ki fazla beklemedim otobüs hemen geldi.
Yaklaşık yarım saat yolculuktan sonra, bizim durakta indim. Kaldırımdan ince ince yürürken yolumda kaldırım yolu üzerinde sandviç ve döner dağıtan kurye yanımdan hızla geçti gitti, YUH be dedikten sonra tam kaldırımı bitireceğim derken bir kamyonet kaldırımı tamamen kapatacak şekilde üzerime doğru gelerek park etti. Burada da şaşkın kaldım fesuphanallah diyerek evime gittim. Yani acayip bir gün geçirdim yani kaldırımda da olsak yollara dikkat edelim kaldırımlar işgal altında, kimi esnaf mallarını kaldırıma seriyor, kimi arabasını park ediyor, kimi kuryeler ürünü yetiştireyim diye kaldırımlarda motor kullanıyor. Yani toplumda saygı anlayışı epey azalmış bananecilik ve bencillik almış başını gidiyor, işte bu yüzden kavgalar, tartışmalar çıkıyor. Rahatsızlık yapana rahatsızlık yapıyorsun kardeşim dediğin anda sen suçlu oluyorsun yani ben böyle bir gün geçirdim gözlemlerimi paylaştım sizlerle saygılarımla.
Eline emeğine, yüreğine sağlık. ALLAH senden razı olsun abim benim
Kalemine sağlık