DEREDEKİ SUYU DOLDURUP GAZYAĞI OLARAK MEDRESEYE GETİRİYORDU.
Said Ramazan El Buti efendi anlatıyor.
Doğubeyazıt’da Şeyh Celali Hazretlerinin medresesinde cereyan eden bir hadise:
Bir gün yemek esnasında kapı çalınıyor. Yemek dediğimiz o günün şartlarında Medreselerde pişen en önemli yemek çorbadır, yanında ekmekle birlikte karın doyurmaya yetiyor. Yemek esnasında çalınan kapıdan içeri bir pirifani yaşlı bir kişi giriyor. Bu ihtiyar öyle bir durumda ki, ağzından burnundan sular akıyor. Kirli mi kirli, pis mi pis bir durumda. Bunu gören talebeler onun bu halinden tiksinerek yüzlerini başka tarafa çeviriyorlar...
Üstad ise, bu misafiri görünce yerinden kalkıp yanına gidiyor, kolundan tutarak yanına oturtuyor ve kendi kaşığı ile o günün şartlarında her kişinin bir kaşığı var bir kaşık onun ağzına koyuyor, bir kaşık kendi ağzına o şekilde kendi çorbası ile onun karnını da doyurmuş oluyor. Onun o haline hiç aldırış etmiyor... Bunu üzerine o ihtiyar “Said” diyor. Beni doyurdun Allah senden razı olsun bari beni kapıya kadar da yolcu et, ben artık gideceğim. Üstad kalkıyor onu kapıya uğurlayacağı anda talebelerden Hasan isminde biri “Said” diye sesleniyor, bişey sormak için sanırım. O da ona dönüyor bakıyor. Geri tekrar ihtiyara dönünce bakıyor ki ihtiyar ortada yok. Peşinden dışarı koşuyor, sağa sola bakıyor ama nafile adam kaybolmuştur...
Deredeki sudan gazyağı...
Malum, Üstadın ilk tahsili Tağ Medresesinde başlıyor. Tağ medresesi Nurs köyüne yakın bir yerde, o medresede o tarihlerde Nurs’tan gelen talebelere özel muamele ederlermiş. Yaygın bir kanaat varmış “Bu Nurs öğrencilerinden çok değerli bir alim çıkacak. İslam’a çok büyük hizmeti olacak” ama bu talebeler içinde hangisi olduğunu bilmedikleri için de hepsine iltifat ediyorlarmış...
O medresenin iaşesini köylüler karşıladığı için her türlü iaşe için talebeler köyleri dolaşarak bu ihtiyaçları toplar getirirlermiş. Bir defasında da gaz yağı toplamaya çıkmışlar, medresenin aydınlatılması için, ancak köylü de çok fakir olduğundan giden talebeler hep neredeyse eli boş dönüyor. Ama Üstad; gaz yağı getirmek için her gittiğinde hem erken dönüyor hem de bidonunu doldurmuş olarak geliyor. Bu durumdan hocaların bazıları şüphelenmeye başlıyor. Bir gün gizlice takip ediyorlar ve Üstadın gidip dereden doldurup getirdiğine hayret içerisinde şahid oluyorlar.
Daha talebe olan küçük Said okadar izzetliydi ve ilmin izzetini muhafaza için ta çocukluktan beri bunu kendine düstur edinmişti. Sadece ve sadece Cenab-ı Allah’tan istiyordu. Hiç kimseye karşı tezellül’e tenezzül edip ilmin izzetini kırdırmıyordu. İşte bir alime ençok yakışacak izzet düsturunu muhafaza ettiğinden dolayı Sultanı Kainat’ta onun başını kimseye eğdirmiyor, kapısına göndermiyor ve gazyağı için dereden doldurduğu suyu gazyağı olarak medreseye götürmesine izin veriyordu.
Murat FİDAN
Ağzına kalemine sağlık...
Ağzına kalemine sağlık...
Ağzına kalemine sağlık...