Haber bültenlerinde çok duyarız ölümle savaşmak, Azrail’i yenmek, kadere çelme takmak gibi tabirleri. Ölüm ve kaderle savaşılabilir mi, ölüm ve kaderle savaşmalı mıyız, ölüm ve kader bizim düşmanımız mı sizce, ölümü ve kaderi düşmanlık ve mücadeleyle anmak ne kadar doğru?
Bu konularla ilgili Kur’an’a bakmamız daha doğru olacaktır. “Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Ankebût Suresi 57. Ayet) Bu ayete bakarsak açık açık göreceğiz ki ölümden kaçış yoktur. Kadere boyun eğmemek, Azrail’i alt etmek de mümkün değildir. “Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz.” (Tekvir suresi 29. Ayet) Yine başka bir ayette “Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları Ondan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; Onun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En'âm Suresi 59 . Ayet) buyurulmaktadır. Yine başka bir ayette “Nerede olsanız, ölüm size erişir. Hatta sağlam kaleler içinde bulunsanız bile.” (Nisa suresi 78. Ayet) Bu ayetlere bakacak olursak ölüm bizler için kaçınılmaz bir süreçtir ve ne yaparsak yapalım ölümden kurtulma imkânı yoktur çünkü bu dünya sonlu, sınırlı ve geçicidir. Ölüm zaten bu sınırlı ve sonlu olan dünya denilen imtihan arenasından asıl yurdumuza intikalin yegane yoludur. Allah’ın kudretini ve takdirini bozmayı bırakalım kesintiye uğratabilecek hiçbir güç bulunmamaktadır. Haliyle ölümle savaştığını iddia edenler ne yazık ki hata etmektedir
Bir insan yıllarca hastalıkla mücadele halindeyse bu insan hakkında hemen ölüme meydan okuyan kişi gözüyle bakılıyor. Hayatı bu kadar yüceltip ölümü savaşılacak bir düşman bellemek sağlıklı bir bakış açısı değildir. Bize bu hayatı veren Allah zaten. Yine bize ölümü tattıracak olan da Allah (c.c). Haliyle dünya hayatını çok yüceltip hastalığı ile mücadelesini hayatta kalmak için ölüme meydan okumak şeklinde algılayan insan Allah’ın (c.c) iradesini yok saymaktadır. Ölüm sanki Allah’ın (c.c) iradesi yokmuşçasına bizzat kendisi kendi gücüyle faaliyet gösteriyormuş gibi bir hava oluşturulmaktadır. Aslında bu düşünce insanları ölümden soğuttuğu gibi kadere isyanı körükleyip insanı şirke de bulaştırmış oluyor.
Peki ne yapalım? Hastalıkla mücadele etmeyelim mi? Hayatımızı kaliteli yaşamak adına elimizden geleni yapmayalım mı? Dünyayı iyice boş verip ümitsiz ve idealsiz mi takılalım? Tabii ki de hastalığımızla mücadele edeceğiz ama ölümün bir gerçek olduğunu göz önüne alarak bu sınav arenasında mümkün olan en az hata ile bu ömrü tamamlayıp kefemizi hayırlı amellerle doldurup doğru istikamette sebat etmenin mücadelesini vermeliyiz. Elbette ki hayatımızı kaliteli yaşamalı ve ideallerimizi gerçekleştirme savaşı vermeliyiz ancak Allah’ın yegane güç ve otorite olduğu gerçeğini şiar edinip hayatımızda yapacağımız her iş ve atacağımız her adım için acaba Allah buna ne der, diye sormalıyız. Dünya tarlasında güzel tohumlar ekelim ki asıl yurdumuzda kaliteli mahsuller görelim.
Müslüman ölüme meydan okumaz. Müslüman ölümle savaşmaz. Müslüman kaderine razı olur ama kaderciler gibi bir duruş da sergilemez. Elbette ki kadere razı olur ama bu sebepler dünyasında sebeplere sarılmayı da ihmal etmez. Elimizden ne gelirse yapar gerisini Allah’a arz ederiz. Biliriz ki yegane güç ve otorite Allah’tır. Hayatta kalmak istiyorum, hayat çok güzel, henüz ölmek istemiyorum, daha çok gencim, ölümü alt edeceğim, diyerek ya da böyle düşünerek hareket etmek yerine bu hastalık benim için imtihan ve günahlardan arınma vesilesidir, hastalığımla elbette mücadele edip tedavi olmanın yollarını arayacağım ama bu çektiğim sıkıntılar beni Allah’a daha da yakınlaştırıyor diyerek hareket edeceğiz ve etmeliyiz. Bileceğiz ki ne yaparsak yapalım ölüm kaçınılmaz bir gerçektir ve kötü bir şey de değildir. Sevdiklerimizden bizleri ölüm ayırıyor sanıyoruz ama onları bizimle bu dünyada karşı karşıya getiren ve zamanı gelince de onlardan ayıran yine Allah’tır. Nasıl ki hayatımızda dönem dönem farklı ortamlara girer farklı yüzler görürüz ve bunu da normal karşılarız. Ölüm de bu dünya ortamından diğer ortamlara geçiş kapısıdır. Diğer ortamlarda da başka sevdicekler edineceğiz ve bu dünyadaki sevdiceklerimizle oralarda da görüşme olanağımız olacak. Neden bu kadar kasıp işi savaş boyutuna taşıyoruz ki düşünmeye değer.