HAYATSIZ KADINLARIN CILIZ SESLERİ VE UYUYAN TOPLUM
Hiçbir kadın kendini bilerek ve isteyerek kocası haricinde bir erkeğe sunmak istemez. Bu hepimizin bildiği bir gerçektir. Hayat kadını diye bildiğimiz ve toplum içinde ayıpladığımız, ötekileştirdiğimiz, kerih gördüğümüz, dışladığımız bir başka dünyadır onlar. Onlar aslında “Hayatsız Kadınlar!”
Hiç sormadık bu kadınlara “neden bedenini satıyorsun?” diye. Hiç konuşmadık bu insanlarla “Seni bunu yapmaya iten nedir?” Hep ağzımızda aynı kelimeler, aynı cümleler yankılanır durur. Toplumdan dışladığımız yetmezmiş gibi cenazelerini de kaldırmayız ne de olsa biz çok temiziz ya kalplerimiz deterjanla yıkandığı için çok temiz, bembeyaz ya onlar da necisler bize göre. Eşyaları bile çöpe atılır ölümlerinden sonra. Cenazeleri kireçle kaplanır kerih görüldükleri için. Evet! Bir başka dünyadır HAYATSIZ KADINLAR!
Hayatsız kadınların hikâyelerini internet ortamında bir video ile tevafuken öğrenme imkânı elde ettim. Ayrıca bir kısa filmde de bu konu hakkında bir bölüm vardı. Uzun uzun düşündüm. Düşündükçe kendimden utandım ve bu toplumdan utandım. Ayrıca biz Müslümanlara da oldukça sitem ettim. Biz toplum olarak ne kadar bozulmuşuz ve farkında değilmişiz.
Vergi rekortmeni genelev patronunu hepimiz biliriz ancak oralarda yaşanan dramları bilseniz insanlığınızdan utanırsınız diye umarım. Üvey anne veya üvey babası, eşi, öz ailesi, vb. tarafından zorla geneleve satılanlar, kendi eşleri ve aileleri tarafından zorla genelevde çalıştırılanlar, Aç kaldığı için mecburen pavyonlara ve ardından oralara düşenler ve daha ne hikâyeler var ama bizim haberimiz yok. Genelevde bu hayatsız kadınların ne şartlar altında çalıştığını bile bilemiyoruz çünkü çok derin bir uykudayız. Hani komşusu aç yatarken tok geceleyen bizden değildi! Biz böyle bir düsturun torunlarıydık ya! Biz ne ara düşene de bir tekme vuran bir zihniyete evrildik?
Genelevlere evlatlarını, kardeşlerini, arkadaşlarını gönderip sözde milli (!) yapanlar! Geneleve gidince çok önemli bir başarı göstermişçesine milli (!) oldum diye gururlananlar! Gideyim de bir hacet gidereyim diyerek kendi beş dakikası için bir hayatsız kadının hem canını, hem de yüreğini acıtanlar ve daha niceleri bu kadınların neler yaşadıklarını asla anlayamazlar. Benim öğrendiklerimle kanım dondu desem yeridir. Genelevlerde insaniyetten uzak, robotlaşmış, âdeta köleleşmiş, kalpleri ve duyguları ölmüş milyonlarca hayatsız kadın neler yaşıyormuş ama haberimiz yok!
Bir işçi olduğunuzu farz edin. İşveren size sürekli yük taşıtıyor. Sürekli 20-30 kg’lık çuvalları sırtlayıp taşıyorsunuz. Bu bir gün değil, iki gün değil, üç gün değil her gün aynı şekilde gerçekleşiyor. Bir çuvalı götürüyor sonra başka bir çuvalı taşıyorsunuz ve sabahtan akşama kadar sadece 10 dakikalık yemek molalarınız var. Âdeta canınız çıkıyor ama günde belli bir sayıda çuvalı taşımanız gerekiyor. Ne yapardınız? Bir fabrikada dinlenmeden, oturmadan sürekli ağır koşullarda çalışan bir işçi olsanız ne yaparsınız? İngilizlerin sanayii devrimi sırasında çalıştırdığı koşullar altında çalışsanız ne yapardınız? Hani emekçi kadınlar günü vardı ya. Neden hayatsız kadınlar gündeme gelmez o günlerde? Amerika'da bir emekçi kadın öldü diye 8 Mart kadınlar günü ilan edildi ya! Bizim emekçilerimiz her gün ölüyor haberimiz olmuyor!
Hayatsız kadınlar geneleve satılırken borç altına sokularak zorla senetler imzalatılarak satılmaktadırlar. Bu borçlar o kadar çoktur ki bu borçlardan kurtulmanın yolu bazen yıllarca günde 40-50 kişi ile beraber olmaktır hatta belki bu bile yetmeyebilir. Bu size saçma gelebilir ama bilmediğimiz o kadar hayat hikâyesi var ki... sahi bir gün 24 saatti değil mi? Uyuma, yeme-içme, sağlık kontrolleri vb. durumları da çıkarırsak geriye 13-14 saat kalıyor. Belki de dinlenmek için bu kadar uzun süreleri de yoktur, belki de çok iyi niyetli düşündüm. Belki de en fazla 5-6 saatleri vardır, belki de 3-4 saatleri vardır dinlenmek için bunu bilemem. Ancak bu insanlar bir günde 40-50 kişinin ağız kokusunu çekmekle kalmıyorlar. Bu kadınlar 40-50 kişiyle aynı yatağa girmeye mecbur ediliyorlar. Bu yüzden âdeta bir makine gibi çalışmak zorundadırlar hayatsız kadınlar. Biri gider diğeri gelir. Diğeri de gider başkası gelir. Bazıları iş sırasında kadının üzerinde vefat eder, bazıları işini gördükten sonra “burada ne işin var? Neden böyle oldun” diye nasihat vermeye kalkar, bazıları sarhoş gelir, bazıları kadından olmayacak şeyler ister, bazıları kadını öldüresiye döver, bazıları akla hayale gelmeyen eziyetler yapar. Her günü olaylıdır, her günü hüzünlüdür hayatsız kadınların. Çalıştıkları iş de kirli olan bizlerin pisliklerimizi temizlemek.
Şimdi sorarım size! “Bu kadınlar mı kirli, bu kadınlar mı o... yoksa bu kadınları bu hale getirenler mi, yoksa bu kadınları oralara giderek peçete gibi kullanıp atan bizler mi? Acaba o kadınların yerinde bizlerin anneleri, hanımları, kız kardeşleri olsaydı ne yapardık? Oralara gidenler orada kendi yakınlarını çalışıyorken görseler ne yaparlardı?
Hayatsız kadınlara robot muamelesi yapıldığı için çoğu zaman sağlık kontrolleri de hemen orada basit bir muayene olarak hızlıca göstermelik olarak yapılır. Bu yüzden bir kısmı farkında olarak ya da olmayarak hastalıklı çalışır ya da çalışmaya mecbur bırakılır. Bu kadınların çalışmadıkları her gün patronları için sermaye kaybıdır. Ayrıca bu kadınlar büyük bir borç batağına sokuldukları için de çalışmak zorundalar. Bu kadınlardan hamile kalanlar da olur tabii ama kürtaja zorlanırlar. Kürtajdan sonra 1 hafta dinlenmesi gereken kadın 3-4 saat zoraki dinlendirildikten sonra çalıştırılmaya devam edilir. 10'larca defa kürtaj olup 3-4 saat yattıktan sonra çalışmak zorunda bırakılan kadınların sayısı az değil maalesef.
Hayatsız kadınların kazançlarında da yine bir blokaj vardır. Bu kadınların aldıkları vizite ücretinin tamamı bu kadınlara ait değildir. Bu ücretin yarısından fazlası patrona aittir sonra bir miktarı oradaki personele pay edilir ve en son kadına cüzi bir para kalır. Kadın bu parayla hayatta mı kalsın yoksa bu parayı biriktirip borcunu mu ödesin? Ölünceye kadar pardon iş yapamayıncaya kadar o evlerde hapis hayatı yaşamaya mahkumdurlar ayrıca patronlar da daha fazla çalışmaları için bu kadınlara eziyet etmekten geri durmazlar. Hatta kadın patronlar bile bu eziyeti hemcinslerine layık görmekteler.
Hayatsız kadınlar çalışamaz hale geldiklerinde artık gidecekleri bir yer olmadığından orada yaşamak zorunda kalırlar. Oradan ayrılan ya sokakta yaşar ya da tutabilirse kendine basit bir ev tutup sefalet içinde yaşamaya çalışır ve sessizce can verir.
Bu kadınların cenazelerine kimse katılmaz. Belediye ekipleri naaşlarını gömer ve eşyalarını da belediye çöplüğüne atarlar. Çare sadece genelevleri kapatmak mı? Tabii ki de hayır! Sadece genelevleri kapatırsanız onca kadın ve patronları sokaklara yayılır. Artık yol kenarlarında, şehir merkezlerinde güpegündüz pazarlık yapan kadınlar görmekteyiz. Bu kadınların patronları da yine bu kadınları kontrol etmeye devam eder çünkü bu kadıncağızların borç senetleri halen patronların elindedir! Bu senetler imha olmadıkça o kadınlar o patronlardan kurtulamaz! Bu kadınlara alternatif olanaklar sağlamadan sadece o malum evleri kapatırsanız başka bir sosyolojik probleme yol açarsınız!
Vaktiyle Cezayir’de bu kadınların bekâr, boşanmış ve dul erkeklerle evlenmesi için teşvikler yapılıyordu. Burada da tabii bizim şişirilmiş egolarımız ve mangalda kül bırakmayan, kimseyi beğenmeyen, sözde namus düşkünü, bu kadınları aşağılayan, azgınlaşmış nefs-i emmaremiz bir gün sönerse bu tarz teşviklerle bu kadınlara bir yuva sağlanabilir. Bu kadınlar bir daha evliliğe ve aileye güvenir mi sizce? Birçoğu artık erkeklerden ve toplumdan korkacağı için evlenmek istemeyecektir. Bu durumda İş insanlarımız tarafından bu kadınların borçları bir şekilde ödenebilir ve bu kadınlar çeşitli iş kollarında istihdam edilebilirler tabii ki geçmişteki kayıtları sistemden tamamen silinmek şartıyla. Bu kadınların geçmişte ne yaptıkları asla bilinmemeli ve ifşa edilmemelidir.
Bu kadınlar geçmişteki kayıtları silinmek, yeni isim ve kimlik verilerek emekli edilebilir. Aslında devletimizin bu olaya el atması gerekir. Devletimiz istese tüm borç senetleri iptal olabilir. Tabii patronlar aç kalacağı için ayaklanırlar mı bilemem. Devletimiz umarım buralardan vergi bekleme yanlışına düşmez ve bu kadınları daha güzel bir hayata istihdam eder.
Hiçbir kadın bile isteye bu işi yapmaz. Bu kadınlar o... değildir. Bu kadınları bu hale getiren, dışlayan ve ötekileştiren bizler suçluyuz ne yazık ki. Bir kadın bir şekilde genelevden kurtulsa bu sefer bu kadın kirli yaftasıyla topluma kabul edilmiyor. Bu kadın bir şekilde oradan kaçmış ama kimse ev vermiyor, iş vermiyor. Bu kadın ne yapsın! Bu kadın taş mı yesin! Bu kadın ölsün mü? Bu kadını kovmaktan beter ediyorlar.
Birçok kadın bu sebepler yüzünden tekrar genelevlere dönmek zorunda kalıyor.
Birçok kadın genelevlerden kaçamıyor bu yüzden! Sahi, biz bunların hesabını nasıl vereceğiz? “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturuyla hareket eden hoşgörülü ecdadımızın çocukları değil miydik? Gayrimüslimlere bile merhamet eden ecdadımızın torunları değil miydik? Sahi, bizlere ne oldu?
Artık uyanma ve toparlanma vakti değil mi? Bu yazıda bir başka hayatın pardon hayatsızlığın penceresinden bakmaya çalıştık. İnşaAllah ibret alırız. Vesselam.
Muhammed Emin TOMBAK