BEDİÜZZAMAN VE TEVHİD (2)
Kur’an’ın bu çağa bakan bir tefsiri olan Risale-i Nur eserleri, sadece kamil imana ulaştıran yolunu açmakla kalmıyor, aynı zamanda Kur’an’ın öğrettiği tarzda tefekkür ibadeti alışkanlığını da kazandırarak bu kamil imanı ölene kadar muhafaza etmemiz gerektiğini de öğretiyor ve insana bu konuda yüksek bir motivasyon kazandırıyor. Şüphesiz bu tefekkür ibadetini bize talim ederken, çok önemli bir metodu da elimize veriyor. O metod da Allah’ı güzel isimleriyle tanımaktır.
Bediüzzaman eserlerinde iman-ı billahı, yani tevhid hakikatini Esma-i hüsna ile bize öğretmekte, öğretmenin ötesinde adeta yaşatmaktadır. Bütün bilimlerin Allah’ın isimlerine dayandığı ve o isimleri gösterdiği gerçeğini de bize öğreten ve bilimlerin ulaşması gereken ufku gösteren Risale-i Nur eserleridir.
Üstelik “ene”yi insana verilen en büyük emanet olarak değerlendiren Bediüzzaman, bu ene’nin Esma-i Hüsna’nın gizli hazinelerini açan bir anahtar olduğunu da “Ene” risalesinde anlatmaktadır.
Bediüzzaman, tevhidin kemaline, iman-ı taklididen tahkiki imana ulaşmak için Esma-i Hüsna yolunu tercih ederken, aynı zamanda İslamın en önemli inanç esaslarından birisi olan Haşri, yani öldükten sonra dirilmeyi, ahiretin varlığını ve ahiretin ebedi olmasını da bu isimlere dayanarak, bilimlerin verilerinden faydalanarak bizlere gayet mukni bir şekilde ispat etmektedir. Bu yolla ahiretin varlığının ispat edilmesine islam tarihinde ilk defa tanıklık ediyoruz. Bu orijinal ispat metodu sayesinde milyonlarca insan, ahirete olan imanındaki zafiyetleri ortadan kaldırmış, ahiret imanı da tahkiki bir hale getirerek kelame erdirmiş, halen de erdirmeye devam etmektedir.
Risale-i Nurlar, insanın bu dünya imtihanındaki en önemli davası olan iman davasıyla ilgilendiğinden dolayı, bu iman davasını muhtaç olan gönüllere ulaştırmak her zaman en büyük amacımız olmalıdır. Çünkü imansız olarak ahirete gitmek, insanın ebedi cennet hayatını kaybetmesine sebep olmaktadır. Bunu yapmak için de Kur’an’dan tereşşuh eden Risaleler ve ve onların metodu bizim için ışık olmalıdır. Onun şu sözleri gençliğin durunu gözler önüne seriyor:
“Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var.
Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!..”
Bu yangın sadece ülkemizde değil, bütün dünyada devam ediyor. Gençler inançsızlık yangınında kül olup gidiyor. Bu yüzden toparlanmak gerek. Bir şeyler yapmak gerek. Bugün dünya bir avucumuzun içindeki cep telefonuna sığmaktadır. Bunu kullanarak bu hakikatleri bütün dünyaya, onların anlayacağı dillerle ulaştırmak mümkündür. Bu iman hakikatlerinden istifa eden, bu memeden hazmedilmiş süt emen herkesin yapacağı şeyler vardır. Bunun için kafa yormak gerekir. Bizi kösteklemek isteyen insanlara takılmamak gerekir.
Risale-i Nurların tekrar tekrar okunması ve okundukça bir usanç meydana getirmemesi, kainatın en önemli hakikatı olan iman meselesini anlatmasından, insanın hem aklını, hem de kalbini tatmin edecek olan Kur’anî bir metod kullanmasından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden Bediüzzaman’ın kendisi bile vefat edene kadar telif etmiş olduğu bu eserleri okumayı bir kenara bırakmamıştır.
Risale-i Nur, bir taraftan marifettulah, Esma-i Hüsna yoluyla tevhidi bakışını bize kazandırıp imanımızı taklitten tahkike çıkarma metodunu öğretirken, diğer taraftan hastalıklara, musibetlere ve meydana gelen olaylara da hep tevhid bakış açısıyla bakmayı bize öğretmektedir. Böylece hastalık, musibet ve olayların zahirlerine değil perde arkalarını görmemize, olaylara bir de tevhidle bağlantılı kader anlayışla yaklaşmamıza, her şeyin hikmet yönlerine bulmamıza çok önemli katkılar sağlamaktadır. Bu yüzden, “Beşer zulmeden, kader adalet eder” cümlesi, olayları bakış açımızı değiştiren tehvidi bir yaklaşım olarak zihinlerimize onun eserleri sayesinde nakşedilmiştir.
Bediüzzaman Said Nursi’nin yazmış olduğu Risale-i Nurlar eserleri Kur’an-ı Kerim’e tarihselci hermenötik bakış açısıyla bakarak, Kur’an’ın ahkamını değiştirmeye kalkışan, Kur’an-ın Allah kelamı değil beşer kelamı olduğunu iddia edenlere karşı, çok Kuvvetli bir Kur’an müdafaası yapmaktadır. O bu yaklaşımıyla Kur’an’ın kıyamete kadar insanlığı içinde bulunduğu bataklıktan çıkaracak esasları ihtiva ettiğini akli ve mantıki delilerle bütün insanlığa karşı ispat etmiştir. Onun bu konudaki tespitleri de araştırmacıların dikkatlerini celbetmelidir.
O sadece Kur’an-ı müdafaa etmemektedir. O aynı zamanda sünnetin de en büyük savunucusudur. O yazmış olduğu eserleriyle dün ortaya çıkan, bugün yaşayan ve yarın da muhtemel var olacak olan sünnet karşıtlarına en güzel ve mukni cevaplar vermiştir. Onun sünnet-i seniyle ile ilgili telif ettiği eserlerinde Kur’an’a dayanarak, Allah sevgisini kazanmanın Hz. Muhammed’e uymakla gerçekleşeceğini söylemesi ve bunu kuvvetli delilerle ispat etmesi, sünnet-i seniyyeyi hayat denizinde bize lazım olacak “pusula” olarak nitelendirmesi, okuyanları sünneti öğrenip yaşamaya sevk eden çok önemli tespitler olarak karşımızda durmaktadır. Rabbbimizi bize tarif eden Allah Resulu’nün bize aynı zamanda Kur’an’ın nasıl yaşanacağını gösteren en güzel olarak örnek takdim edilmesi çok önem arz etmektedir.
Kısacası, Bediüzzaman telif etmiş olduğu Risale-i Nur eserleriyle bize tevhid bakış açısını kazandırmakta, her şeye manay-ı harfiyle bakmayı öğretmekte, aynı zamanda tevhidin ana kaynağı olan Kur’anı ve tevhidin hayata ve davranışlara yansıması olan sünneti muhteşem bir şekilde müdafaa etmektedir.
Prof. Atilla YARGICI