Paranın Değerini Bilmek Mevzuu
Geçtiğimiz aylarda bir sanatçıyla yapılan bir röportajda kendisinden sadır olan bir cümle bende böyle bir düşünce hali zuhur ettirdi: “Babam galiba bana paranın değerini öğretemedi.” Bu cümlede aslında ilerleyen yaşlarda paranın değerini öğrendiğini anlayan bir adamın nedameti var. Sonra kendimi düşündüm. Ben paranın değerini biliyor muyum? Babam bana paranın değerini öğretti mi?
Babam, paranın değerini veya herhangi bir şeyi öğretmek için formal bir eğitim süreci oluşturan, nasihatler veren bir adam değildir. Ondan ne öğrendiysem lisanıhâlinden yaptığım okumalardan öğrenmişimdir.
Biz Edirne’nin Uzunköprü ilçesinin Harmanlı Köyü’nde ikamet ederken akrabalarımız, şu an rahmetli olan büyüklerimiz Karabük’ün Yenice ilçesinde ve onun köylerinde oturuyorlardı. Kendi arabamız yoktu ama her bayram beş nüfusla birlikte maddi manevi bu meşakkatli yolcuğa çıkıp bayramlarımızı büyüklerimizle ve akrabalarımızla geçirdik.
Akrabalarımızdan herhangi birinin düğünü, cenazesi gibi herhangi bir cemiyeti olduğunda yine üşenmeden yollara düştük.
Büyüklerimiz hayattayken rahatsızlandıkları, tedaviye yahut herhangi bir yardıma ihtiyaçlarının oldukları zamanlarda yine bu yolculuklara çıkıldı. O büyüğümüz dedem veya ninelerimden biri yanımıza alındı. Onların rızaları ve duaları alındı.
Bir zaman 1977 model bir arabamız oldu. Bu yolculukları bu arabayla daha konforlu yapmaya başladık!
Otobüsle yaptığımız yolculuklarda annem, babam ve üç kardeş olarak bizler beş nüfusla yola çıkardık. Ablam bizden biraz daha büyük olduğu için ona koltuk alınır küçük kardeşim ve bana kucakta gitmek kalırdı. Bilet alırken babama itiraz ettim: “Baba bana niye koltuk almıyorsun? Beni adam yerine koymuyor musun?”
Babam bu sözüme çok güldü ama bana da bundan sonra hep bilet aldı.
Benim babam maden işçiliğinden emekli bir işçidir. Gelirimiz hiç üst düzey olmadı ama gittiğimiz alışverişlerde canımızın çekip de almadığımız hiçbir yiyecek olmadı. İhtiyaç hali olduğu zamanlarda kılık kıyafetimize özen gösterildi. Oynamak istediğimiz bir oyuncak alındı. Ve bu imkanlarda israfa mahal vermeden tüm ihtiyaçlarımız karşılandı. Ben hiçbir zaman ailemizin fakir olduğunu düşünmedim. Ve bunu yapan öyle her ay milyonlar kazanan bir adam değil, yerin yüzlerce altında kömür kazan bir maden işçisi.
Peki sonuç ne? Bunca şeyi niye anlattım?
Babam bütün bu sergüzeştte bana gösterdi ki hangi şartlarda kazanılırsa kazanılsın paradan daha değerli şeyler vardı. Bayramlarda sıla-ı rahim yapmak paradan daha değerliydi. Anne babanın rızasını kazanmak maddi şeylerle ölçülebilecek bir şey değildi. Eşinin, evlatlarının yüzünde bir tebessüm olmak belki de sahip olduğumuz dünya nimetlerinin en güzeliydi.
O yüzden babam bana paranın değerini çok güzel öğretti. Para denen şeyin bu saydıklarımın yanında çöp kadar bile değeri yoktu.
Allah annemden ve babamdan razı olsun. Bizleri ve neslimizi hayırlı evlatlar eylesin. Ve inşallah onun kadar iyi bir baba olabilirim.
Mesut Köseoğlu