İnsanlar Zındanda Birer Kemmiyet
Salgın süreci dünyayı kasıp kavururken, ya da birileri öyle lanse ederken, ülkemizde ilk vakalar görülmeye başlandı ve bir gün sağlık bakanımız yaptığı açıklamada büyük bir teessürle “Bugün bir hastamı kaybettim.” İfadesini kullandı. Gerçekten son derece insani ve hissi bir ifade. Fakat sonraki süreçlerde ne yazık ki Necip Fazıl’ın şiirinde geçen “İnsanlar Zındanda Birer Kemmiyet” mısraı döndü durdu zihnimde.
Zındandan Mehmet’e Mektup şiirinde geçiyor bu mısra ve hapis hayatında insanların bir sayıdan ibaret kabul edildiğini vurguluyor. Özellikle yabancı filmlerde izlediğimiz sahnelerde “320 burada mı?” “Hasta bugün?” “Ya 1001?” “Burada.” Gibi diyaloglar geliyor akla. İki Şehrin Hikayesi kitabında 105 Kuzey Kulesi diye kodlamışlardı başkarakteri mesela.
Oysa insan bir rakamdan ibaret olamıyor. Hapishanedeki insan sayısı kadar farklı hayat hikayesi vardır o ranzalarda. Tabi klasik “kader mahkumu” edebiyatı yapmayacağım zira işledikleri suçların cezasına oradaki günlerin yetmeyeceği tipler de var. Ülkemizde yakın zamana kadar “düşünce suçu” diye bir kavram kabul görmüş ve cezai süreçte etkin bir rol oynamış. Necip Fazıllar, Sabahattin Aliler, Nazım Hikmetler, Said Nursiler ve niceleri bu düşünce suçundan yatan değerli isimler.
O ranzalar birçok hikayenin ev sahibi de olsa, oradaki adam ülkenin en iyi şairlerinden, en büyük din alimlerinden biri de olsa, hak için giriştiği kavgada hüküm giymiş hakperest bir kahraman da olsa zındandakiler için sadece bir rakam, birer kemmiyet.
Televizyonlarda vaka sayılarının ilan edildiği o yeşil tablolar yayınlandıkça bu mısra döndü durdu zihnimde. “Bugünkü vaka sayımız 1720, hayatını kaybeden hasta sayımız 135”, “Bugünkü vaka sayımız 1203, hayatını kaybeden hasta sayımız 91”. Tabi bu rakamlara solum yoluna bağlı hasta sayısı gibi başka veriler de giriyor da üzerinde duracağım nokta o değil. “Bugünkü vefat eden hasta sayımız 86.” “Oooo iyi iyi. Bugün düştü ölü sayısı.” “Bugünkü yeni vaka sayısı 721.” “Mükemmel. Bu şekilde azalarak giderse üç beş bin kişi ölür, birkaç aya salgın biter.”
Yüzlerle ifade edilen ölü sayıları ama sadece sayı. İnsanlar sayının artmasına üzülüp azalmasına seviniyorlar. Sayılar, hep sayılar… Oysa o ölen insanlar bir sayı değil sadece. O insan memleketin yetiştirdiği bir değer. Memleket için çalışan bir vatandaş. Bir baba, bir anne, bir dost, bir kuzen … Bir kişi ölür ama bir kişi de dul kalır. Birkaç çocuk annesiz, babasız kalır. Onlarca insan arkadaşsız kalır. Belki bir anne baba evlatsız kalır. Ama o tabloda o kişi sade “+1” dir.
Bir kişi solunum yoluna bağlıdır ama onlarca kişi hastane duvarına sırtını yaslamış, başını ellerinin arasına almış, telaşla ve gözyaşlarıyla dua etmektedir. O yakınından gelecek küçük bir umut ışığı beklemektedir dört gözle. Yüzlerce insan evinde dua halindedir “Onu bize bağışla.” Diye. Ama o yeşil tabloda o sadece “+1 entübe” dir. Bir de entübe kelimesi çıktı. Tabi bu kelime mevzuu başka.
Eğer sizi sayılar etkileyecekse o ölü sayılarını yüzlerle çarpın ne kadar insanın hayatı yıkılmış, görmek için. Eğer rakamlarsa mevzu o entübe sayılarını binlerle çarpın kaç kişinin kalbi sıkışıyor, kaç kişi gözyaşı döküyor, kaç kişi uykusuz geçiriyor geceleri, bilmek için.
Sokağa çıkma yasağının çıkması da zaten memleketi hapishaneye çevirdi uzun bir süre. O zaman da zihnimde bir kez daha tekrarlandı bu mısra “İnsanlar zındanda birer kemmiyet.”
Belki de bir hakikati hatırlatmak için de geldi bu virüs aramıza:
Dünya dediğin zindandan başka nedir ki zaten?
Mesut Köseoğlu