HEP AYNI TERANE
Bağlantıları ve uzantıları yurt dışında olan ülkemizdeki kronik (!) muhalefetin her sıkıştığında başvurduğu meşhur bir yöntem var.
Kendine sadık basın ve ağzı ifrazat dolu sözcüleriyle her türlü yalan ve iftirayı da kullanarak kendilerinden olmayan iktidarı karalayıp, kötüleyip oy kaybettirmek. Felsefeleri "Çamur at izi kalsın, biri inanmaz ise diğeri inanır."
En bildikleri argümanlar ise “Hırsız” “Tek adam” ve “Diktatör”.
Niyetleri ve yapmak istedikleri her buldukları fırsatta tamamen iftira olan bu benzetmeleri kullanarak seçmenin aklını bulandırmak.
En son İYİ Parti Genel Başkanı, bir terör girişimi olan Gezi parkı olaylarını da gündeme getirerek aynı iddialarda bulundu.
Cumhuriyetten önce, günümüz muhalefetinin ilk kurucuları olan İttihat ve Terakkiciler tarafından Abdulhamit Han’a “Tek Adam” “Diktatör” benzetmesi yapılarak Ülke’de Hürriyet ve Özgürlüklerin kısıtlandığı ve istibdat rejiminin uygulandığı yaygaralarını kopartarak dışarıdaki ve içerideki basın işbirlikçilerini de kullanarak Osmanlı’nın yıkılmasına sebep oldular.
Neticede, Abdulhamit Han kardeş kanı dökülmesin, ülke kaosa girmesin diyerek Meşrutiyeti ilan etmek zorunda kaldı. 2. Meşrutiyetin ilanından yaklaşık bir yıl sonra da tahttan inmek zorunda bırakıldı.
Abdulhamit Han, çok zor şartlarda tahta çıkmasına rağmen, başta demiryolları olmak üzere ülkeye birçok hizmet yapmıştır. Abdulhamit Han aslında Osmanlı Devletinin ömrünü de uzatmıştır. Ne ilginçtir ki Abdulhamit Hanı tahtan indirmekle görevlendirilen heyetin tamamı masondu.
Masonların yayın organı “Tesviye” dergisinin editörü üstat mason Celil LAYİKTEZ “İslam Ülkelerinde Masonluk” başlıklı makalesinde Osmanlı Devleti’nde masonluğun nasıl kökleştiğini anlatır.
Abdulhamit Han’ın tahttan indirilmesine giden süreçte masonların oynadığı rolü anlatan Layiktez’in “Hareket Ordusu, masonlar tarafından örgütlendi ve yönetildi” ve “Sultan Abdulhamit Han’a tahttan indirildiğini tebliğ eden beş milletvekilinden oluşan heyettekilerin tamamı masondu” tesbitleri dikkate şayandır. İstibdat yaygarasını görünüşte Osmanlı tebaasından İttihat ve Terakkiciler çıkartırken Sultanı tahttan indirmeye gelenler Mason.
“Hırsız” “Tek adam” “Diktatör” yaftaları Rahmetli Adnan MENDERES ile yeniden gündeme geldi. “Gençler kıyma Makinelerinde doğranıyor” gibi kan dondurucu iftiraların yanında, “Çapkınlık” ve “Hırsızlık” gibi yine tamamen yalan ve iftira olan iddialar yine malum cephe tarafından ülke çapında yayılıyordu.
Sonunda Menderes ve iki arkadaşını asarak yönetimi devraldılar. Ülkede başlayan ekonomik ve ticari yatırımları da durdurdular.
1980’de yapılan ABD destekli askeri darbeden sonraki ilk seçimlerde halkın büyük teveccühü ile Turgut ÖZAL Başbakan olunca malum çevreler yine kudurmaya başladılar. Aslında tahammül edemedikleri “Dindar ve kendilerinden olmayan” birisinin ülkenin başına geçmesiydi.
Gerçekten ülkenin çehresini değiştiren Özal’da “Hırsız” “Tek adam” “Diktatör” tanımlamalarından kurtulamadı. O dönemdeki basında çıkan haberlere bakın bu tür betimlemelere hemen hemen her gün rastlayacaksınız. Ne yazık ki ülkeye çağ atlatan Özal, Cumhurbaşkanlığı sırasında ABD, İsrail ve tapınakçıların yerli işbirlikçileri fetö tarafından zehirlenerek öldürüldü.
ÖZAL’ın öldüğü gece getirildiği GATA da o gece nöbetçi olan, şu anda ABD de kaçak fetö elebaşlarından Dr. Mustafa SARSILMAZ tarafından zehirlendiği iddiaları bizzat oğlu tarafından dile getirilmişti. (Bu Mustafa SARSILMAZ ileride bir yazımın konusu olacak).
1996 yılında iktidara gelen Necmettin ERBAKAN’da ne yazık ki aynı çevrelerin gazabından kurtulamadı. Yalan ve iftiralarla “İrtica” iddiaları ile 28 Şubat olarak adlandırılan demokrasi dışı bir yöntemle iktidardan indirildi.
Abdulhamit Han ile başlayan ancak Menderes, Özal ve Erbakan ile soldurulan ümmetin umudu 2002’de Recep Tayyip ERDOĞAN ile yeniden filizlendi.
Recep Tayyip ERDOĞAN’ın ne yapmak istediğini bir süre gözlemleyen ABD, İsrail ve tapınakçılar ile onların tetikçisi fetö baktı ki ülke kontrollerinden çıkıyor. Baktılar ki yıllardır söğüşledikleri ve kukla yönetimler ile yönettikleri ülke ellerinden kayıyor hemen bildik yöntemlerini uygulamaya koydular.
Önce, “A” Planını yani askeri darbeyi düşündüler ama bu kez karşılarında kendilerini dinlemeyen bir Genelkurmay cephesi vardı.
Sonra “B” Planını yani Fetö’yü devreye soktular. Ancak Allah bir kez daha planlarını bozdu. 15 Temmuz akşamı devreye aldıkları hain darbe girişimi sonuçsuz kaldı.
Sırada “C” Planı vardı. Yani Ekonomik saldırı ve “Hırsız” “Tek adam” “Diktatör” suçlamaları. Nitekim bu yöntem daha önceleri işe yaramıştı.
Nedense “Hırsız” “Tek adam” “Diktatör” iddiaları yönetimde hep bir dindar yönetici olunca gündeme geliyordu.
Onlara göre; camiler, kapatılıp, ahıra çevrilirken, Kurân Türkçeye çevrilirken, Kurân kursları kapatılıp okumak yasaklanırken, halka zorla şapka giydirilirken istibdat yok.
Yalan şahitler ve olmayacak iftiralarla bir Başbakan asılırken istibdat yok.
Din öcü gibi gösterilip, ülkeye şeriat getirecek gibi olmayacak bir safsata uydurup, Cumhuriyet tarihinin ilk denk bütçesini yapan seçilmiş bir Başbakan gayri demokratik bir şekilde görevden indirilirken istibdat yok.
Kesintisiz Eğitim adı altında çocuklarımız Din ve Kurân Eğitimi almaktan mahrum bırakılırken, sırf inancı gereği başını örtüyor diye kadınların, kızların en temel Anayasal hakkı olan eğitim hakları engellenirken, gazetecilik adı altında namaz kılanlar öcü gibi gösterilirken istibdat yok.
Ama, halkın yüzde 52’sinin oyu ile seçilmiş Cumhurbaşkanı’na ağzına gelen her türlü hakareti, iftirayı yaparken, sokaklarda neredeyse çıplak gezilirken, LGBT li olmak doğal gösterilirken, daha doğrusu her türlü pislik istendiği zaman istendiği yerde yapılırken istibdat var, öyle mi?
Rahmetli Erbakan olsa bunlara “Hadi oradannnnnn hadi oradannnn” diye seslenirdi.
Eğer istibdat arıyorsanız, İttihat ve Terakkicilerin ve onların günümüzdeki temsilcilerinin yönettiği dönemlerde arayın.
Müslüman dindarların, masum insanların fişlendiği, türbanlı öğrencilerin mağdur edildiği, İçişleri Bakanına “Yağlı kazığa oturturum” denildiği karanlık dönemlerinizde arayın.
Ne yazık ki; bu kadim coğrafya’da ne Abdulhamit Han’ın torunları ne de Emmanuel Karasso’nun torunları eksik olacak.
Abdulhamit’in torunları ülke için taş üstüne taş koymak isterken, Herzle’in Karasso’nun torunları da yıkmak için “İstibdat” diye bağırmaya devam edecek.
Sağlıcakla…
Mesut BALYEMEZ
[email protected]