GREV Mİ? ZULÜM MÜ?
Konya’da bir doktor ve hemşirenin öldürülmesi ile “Sağlıkta Şiddet” konusu yeniden gündeme geldi.
Affınıza sığınarak ben de bu konuda bir şeyler yazmak istedim.
Amacı, insanlara hizmet olan gencecik iki fidanın hayattan koparılması elbette ki hepimizin canını acıtmıştır.
Doktor ve hemşire olmanın öncesinde bunlar birer evlat, birer can.
Bir evlat nasıl zor şartlarda yetişir çok iyi biliyoruz.
Şiddet, kime karşı yapılırsa yapılsın, hoş olmayan ve çirkin bir fiil. İnsana veya hayvana yapılsın asla kabul edilmeyecek bir durum.
Konya’daki bir meslektaşlarının öldürülmesi üzerine özellikle sağlık çalışanlarının gösterdiği haklı tepkiye bende sonuna kadar katılıyorum.
Ancak, bu olayı sebep göstererek iş bırakmalarını asla tasvip etmiyorum.
Zaten doktorlar tarafından aylardır bir iş yavaşlatma eylemi yapıldığını görüyoruz.
Randevu almakta ne zorluklar yaşandığını hepimiz biliyoruz.
İş bırakma eylemi yapılması aslında yeni değil daha önceleri de yapıldı.
Grevlerin yapıldığı gün randevusu olan hastalar perişan oldu.
Bir daha randevu almak için kaç takla atacaklar bilemiyorum.
Hizmet ettiği iş kolu ne olursa olsun devlet memurlarına yapılan her türlü saldırıyı, şiddeti asla kabul edemeyiz ama devletle olan hesaplaşmanın halkı cezalandırmak suretiyle yapılmaya kalkışılmasını da kabullenemeyiz.
Konya’da öldürülen sağlık çalışanları için Edirne’de tam gün grev yapılmasını anlamakta zorluk çekiyorum.
Bu grevler hastalara zulümden başka bir şey değil aslında.
Zaten Türk Tabipler Birliğinin öncülüğünde bir kısım doktor, sağlıkta şiddeti bahane ederek deyim yerindeyse zırt-pırt greve gidiyorlar.
Grev olduğu günlerde hastanelerde acil dışında hasta bakılmıyor.
Şiddet olayını protesto edeceğim derken binlerce insanın sağlık hizmeti alamamasına sebep oluyorlar.
Hiçbir kurum veya kimsenin, İnsanların alacağı sağlık hizmetini engelleme hakkı yoktur.
Hükümet acilen bu grev olayını çözmelidir.
Hükümet bu konuda tolerans gösteriyor diye zırt-pırt greve gitmek hele hele Bayram tatili öncesi bunu yapmak asla hoş karşılanamaz.
Bütün devlet memurları grev yapsa doktorlar yapmamalı.
İnsan hayatı kurtarmak için yemin etmiş bir meslek sahibinin, hastayı perişan etme hakkı olmaz.
Tabii ki doktorların da yaşanan elim bir olayı protesto hakkı vardır.
Ancak, bu protesto mesai saati dışında olmak kaydı ile yürüyüş yapma, bildiri dağıtma şeklinde olmalı.
İş bırakma eyleminin yasal bir zemini de yok aslında.
Kanımca, hükümet bu konuda oldukça müsamahakar davranıyor.
Türk Tabipler Birliği, bulduğu her fırsatta mutlaka bir bahane de bularak Hükümeti sıkıştırmak adına iş bırakma eylemi planlıyor.
Bir olayın arkasında PKK lı teröriste Barış ödülü veren Türk Tabipler Birliği varsa ben o işe şüphe ile bakarım.
Grevin arkasında Türk Tabipler Birliği var.
Öyle ise bilin ki bu işte bir iş var.
Kanımca Türk doktorlara kanca atan Almanya’da bu işin içinde.
Son günlerde Almanya’nın doktorlar için istediği “Dil Şartında” da gevşeme yaptığı söyleniyor.
Bir tıp doktoru kolay yetişmiyor. Bir tıp öğrencisinin öğrenim hayatı boyunca devlete maliyeti yaklaşık 1,5 milyon tl.
Almanya, milyonlar harcayıp doktor yetiştirmektense, hazır doktor almayı daha akıllıca buluyor.
Hem de bir taşla iki Kuş.
Hem bedava yetişmiş doktor kazanıyor hem de AK Parti hükümetini sıkıştırıyor.
TTB vasıtası ile yaptırılan grevlerle, sağlıkta yapılan reformların halk nezdinde değersiz kılınması sağlanıyor.
Tabi neticede faturanın hükümete çıkartılması planlanıyor.
PKK tarafından öldürülen doktorlara sessiz kalan hatta PKK elebaşına ödül veren TTB, doktorları greve yönlendirerek Almanya’nın ekmeğine yağ sürmekte.
İnsanın aklına wskeri üniformalılar ile yapılamayan darbenin, beyaz önlüklüler ile yapılması planlandığı hissi geliyor.
Devlet, gerekli tedbiri alıp, yasal olmayan bu grevler konusunda tavrını açıkça ortaya koymalıdır.
Aksi halde gelecekte geç kalmış olunabilir.
Sağlıcakla..
Mesut BALYEMEZ
[email protected]