“Bu vatanda şimdilik dört parti var. Biri Halk Partisi, biri Demokrat, biri Millet, diğeri İttihad-ı İslâmdır. İttihad-ı İslâm Partisi, yüzde altmış, yetmişi tam mütedeyyin olmak şartıyla, şimdiki siyaset başına geçebilir. Dini siyasete âlet etmemeye, belki siyaseti dine âlet etmeye çalışabilir. Fakat çok zamandan beri terbiye-i İslâmiye zedelenmesiyle ve şimdiki siyasetin cinayetine karşı dini siyasete âlet etmeye mecbur olacağından, şimdilik o parti başa geçmemek lâzımdır.” ( Emirdağ Kah. C.2)
Bu metnn tümü tahlil edildiğinde halktan değil, mutasevver bir İttihad-ı İslam partisinden bahsedildiği anlaşılıyor. Bu, o kadar açıkken neden başka şekilde anlaşılmaya çalışılıyor?
Mektuptaki cümlede halk yok. Ama kimileri “kanaatimizce o oranın halk için de geçerli olması lazım.” deseydi, indi görüş der geçerdim...
Ama halk için geçerli olması gerektiğini değil de, “Risale-i Nur ve Üstadımız öyle diyor” denilirse buna itiraz hakkımızdır... Kendi fikrini kabul ettirmek için Üstadı konuşturmak büyük bir vebaldır; altından kalkılamaz bir vebal...
Öncelikle mektupta geçen tam mütedeyyin (tam dindar) tabiri ne demek ona bakalım.
Dindar: Dini kaidelere hakkıyla riayet eden, dininin emirlerini yerine getiren, mütedeyyin demektir.
Yüzde 60-70 oranının halk için de aynen geçerli olduğu, hatta o oranın halk için söylendiği konusunda bir çok kişide bir fikir mevcut. Halbuki sadece belli insanlar tarafından öyle telkin edildiği için o şekilde anlaşılıyor. Zaten o oranın sadece parti için olduğu “şimdiki siyasetin başına geçebilir” ifadesi tam kesinleştiriyor. Oranın halk için gerçekçi olup olmadığına gelelim.
Toplumdan ahirzamanda böyle bir oranın beklenmesi de ve böyle bir oranı beklemeye insanları sevk etmek de gerçekçi değildir.
Biz o oran veda hutbesinde bile mevcut değildir. İslam ve teslimiyet başka, hakiki ve makbul bir iman ve tam bir dindarlık yani takva sahibi, müttaki mümin olmak bambaşka. Bu oran ancak teslim ve taraftar olmak manasında kabul edilebilir bir oran olabilir.
Kıyamete 1000 sene kalsa gene o nispet çoğunluğun taraftarlığıyla olabilir. Asr-ı saadette bile o oran yoktu. Tam dindar olmayanlar, makbul bir imana sahip olmayanlar ve münafıklar o zamanda da çoktu. Biz de kabul ediyoruz ve reddetmiyoruz ki, elbette insan ve toplum inşa ve ıslahı ve müspet iman hizmeti önceliklidir. Fakat bu demek değil ki, öyle yüksek ve gerçekçi olmayan oranda olsun. Belki keyfiyeten (nitelikli) bir çoğunluk ve o manevî çoğunluğun manen hakimiyeti yeter.
Tam dindar tabirindan makbul bir imanı olmadığı ve gayr-ı meşru bir hayatı savunduğu halde kendini dindar olarak ifade edenleri hesaba katmayı düşünmemek lazım elbette. (Bunlar belki toplumun %60,70,80’ini rahat oluşturur. Bu durumda oran çoktan aşılmış olur.)
100 senelik iman hizmetinde tablo böyleyse bundan sonra da ters yüz olmasını beklemek makul olmaz. Zaten eşyanın ve insanın tabiatına uygun değil ve ayet hükmüyle de sabittir ki insanların çoğu inanmayanlardan ve haktan yüz çevirenlerden oluşur.
“Bu rabbin tarafından bildirilmiş bir gerçektir; fakat insanların çoğu inanmazlar.” (Hud Suresi, 17) “(Kur’an) Bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak (gönderilmiştir). Ama (insanların) çoğu yüz çevirmektedir.” (Fussilet Suresi 4. Ayet) “İnsanların çoğu kâfirdir.” (Nahl Suresi, 83)
Bu tablo Âdem Aleyhisselam’dan beri böyle olmuştur ve böyle olacaktır. Hak sayıyla değil, nitelikli insanlarla hâkim ve hükümferma olmuştur ve yine ancak böyle olacaktır. Tahkik ehli kardeşlerimiz bunu daha kolay anlamalı ve kabul etmelidirler.
Mektupta geçen cümleyi “halkın %60-70’i” olarak algılamaya ve algılatmaya ısrarla çabalayanlar, gelecek her hükümet ve partiye karşı çıkacaklar ve çıkmaktadırlar da. Bu tabiri yani tam mütedeyyin tabirini kesinlikle taraftarlık manasında da kullanmıyorlar.
Oyun ve tuzak burada işte: Olmayacak bir şart koşup gelen hiç bir müspet partiye destek verdirmemek. Şeytanî bir plan bu. İşte biz yazımızda bunu deşifre ediyoruz.
İfadelerimizden Ak Parti’yi her durumda desteklediğimiz manası çıkmamalı. Temel olarak bundan bağımsız bahsettik. Allah onlardan hayırlısını bu millete nasip etsin. Onlardan çok daha iyisine ihtiyacımız var ve İslam’ın yüksek istikbalinin bu partiyle olmayacağını düşünüyoruz. Kanaatimiz budur.
Önemli Bir Not: Camiamız içinde Ak Parti ismi kullanılarak, partiye açıkça destek verildiği ve verilmesinin istenmesi ve yine açık ismi zikredilerek ve %60-70’lik oran bahane edilerek destek verilmediği ve destek verilmemesinin istendiği bir vakıa olduğundan, bu kadar malum olmuş bir meseleyi biz de açıkça ismen, parti ismini kullanarak zikretmeyi gerekli gördük. Hem bilmeyen de öğrensin.
Akp’nin kusurları diğer partilerde bulunmasa veya mevcut kusurları iyiliklerinin önüne geçecek kadar fazla olsa ve onun yerine daha iyi bir alternatif olsa ve o olmazsa daha fenası gelecek olmasa Akp’den bu kadar şikayet edip cephe almanın ve oy vermemenin bir manası ve haklı bir gerekçesi olurdu. Bu bizim kanaatimiz. Şahsen biz bu partiye hayran olduğumuz için değil vatan, millet ve din menfaati için oy verdik.
Akp’nin din adına ortaya çıktığı tamamen birilerinin kendi kabulü ve kurgusudur. Diğer alternatif partilerin (özellikle en büyük rakibi Chp’nin) daha az demokrat olduğu ise tartışmasız bir gerçektir. Ayrıca Üstad’ın mektubunda geçen %60-70’lik tam dindarlık şartının halk için söylenmiş gibi servis edilmesi tamamen birilerinin kendi kurgusu ve çıkarımıdır. Böyle bir şey yoktur. O mektupta bu oran parti için verilmiştir. Toplumdan ahirzamanda böyle bir oranın beklenmesi gerçekçi değildir. Böyle uygunsuz bir yaklaşım, başa geçen ve içinde dindarlar bulunan (din namına olsa da olmasa da) her partiye (toplumun %60-70’i tam dindar olmadı bahanesiyle) karşı çıkmayı netice verir. Nasıl ki öyle oluyor!
Temel yaklaşımlar önemlidir. Su-i istimal veya hatalar bu yaklaşımlara esas olamaz.
Dp’nin Akp’den çok daha fazla hatası vardı ve fakat bunlar yaklaşıma esas olmadı üstadımız açısından. Evet Akp’nin kötülükleri var. Ama Demokrat Parti kadar değil. Hem bu Dp, Akp’nin sahip olduğu iyiliklere de sahip değildi. Buna rağmen Üstadımız Bediüzzaman Dp’yi desteklemekten vazgeçmedi. Gerekçesini de yine kendisi söylüyordu hem.
“Chp kafa, Dp parmak koparıyor. Bu nedenle Dp’yi tercih edeceğiz. Öbür türlüsü Chp’ye yardım hesabına geçer.”
Evet şimdi biz de Akp’yi bir hedef değil, hedefe ulaştıracak geçiş köprüsü olarak görüyoruz. İdeal değil, ideale ulaşmak için yaşanması gereken bir süreç. Görüyor ve kabul ediyoruz ki, köprüyü yıkarsak hedefe ulaşamamakla beraber, bir de daha kötü alternatiflerle baş başa kalırız.
Üstad hz.dp yi desteklemekten son zamanlarinda vaz geçmiş ve manen yumu geri aliyorum demiştir