TAKLACI KUŞ OLMAK KİMİ VURUR ÖNCE?
Ey kanıayaklı, ey delikanlı!
Bundan seneler önce bir mecmua diliyle kıyma kendine, demiştim.
Yıllar sonra, iki sene gönüllü editörlüğünü yaptığım derginin ciltlerine -maziyi yad etme niyetiyle- göz atarken,
"Demek ki" diye düşündüm, " Hissi kablel vuku olmuş."
Hissi kablel vuku, Rabbürrahim olan Allah'ın o nihayetsiz rahmet tecellileri den biridir.
Sonra meydana gelecek bir durumu hissettirerek, kulunun tedbir almasını temin manasındadır bu.
Belki de şimdi Batılıların "dö ja vu" dedikleri hadisenin zuhurudur.
***
Yöremizde meşhur bir adet var: Güvercin besleme ve uçurma...
Bu geleneğin dinen uygun olmadığını bilsem de seyretmesini severim.
Hele, müspete ve meşru olana sıdk içinde olması gerektiği gibi Müslümanın, "o kuşcağız"ın da ne kadar vefalı olduğunu izhar edercesine, defalarca daireler çizdikten sonra "kovulduğu" eve dönmesi ( dönme arzusunu açığa vurması) beni daima hayran bırakır.
Ortanca kerimemle Urfa'dan ilçeme doğru yola çıkarken dış mahallelerdeki bir dama tekrar inmeye çalışıp pervaz eden düz ve normal ev güvercinlerinin tayeranını gözleyince elimde olmadan tebessüm ettim...
Temelde İki türlü güvercin çıkar karşımıza. Taklacı ve normal ev güvercini...
Z Kuşağı adı altında her türlü seyipliğin esas aldırılmaya çalışıldığı gençliğimiz işte tam tamına TAKLACI KUŞa benziyor bence...
Çünkü düz güvercinin aksine -tek tük onda da görülse bile - çoğunlukla semaya yükselince kendini "Kartallar yalnız uçar..." kibrine kaptırarak ona kurulan bir algı çalımına kanar ve YABAN BİR EVE ait bir başka taklacı kuşun ardına düşerek onun o ana kadar her türlü bakımını üstlenen ASIL SAHİBİNE ihanet eder.
Böyle yapınca ne mi olur. Uzun süre hürriyeti elinden alınır. Z kuşağının, aşağısı "can-güdaz" bataklık olan uçuruma -iradesizce ve gönüllü olarak ama- itilmesi gibi...
Ne acı ki güle oynaya hem de.