Merhabalar, öncelikle yazılarıma olumlu tepkileriniz beni fazlasıyla mutlu etti. Çok teşekkür ediyorum.
Bugün bahsini geçirmek istediğim konu, hepimizin ortak ve ana dertlerinden biri. İçinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntıların hayatlarımızı bu denli etkilemesinden hepimiz rahatsızız. Yakın zamanda dinecek gibi durmayan bu karmaşık ve fırtınalı dönem, esnafından öğrencisine herkesi etkilemiş durumda. İki evlat sahibi biri olarak pandemi döneminde yaşanılan zorluğu birinci gözden anlatmak istiyorum.
Vatandaş olarak hayatımızı idare ettirebilecek kadar kazanmak zaten olması gerekendir. Fakat günlük ihtiyaçları karşılayabilmenin yanında çocuk okutan bir aile büyüğü olmak, kadın yahut erkek, çalışıp emek veren herkesi etkilemiş durumda. Bunun dışında kendi işyeriniz var ise zorluk katlanarak artıyor ve giderleriniz, daha büyük sayılara ulaşıyor. İşinizi düzenli olarak ve sağlıklı boyutta devam ettirmek, pandemi döneminde en zor olan kısımlardan biri. Fakat bunu başarsanız bile, ekonomi bu durumdayken gelen para asla gidene yetmez oluyor.
Liseye geçmiş 13 yaşına girecek bir oğlum, üniversitede okuyan 22 yaşına girecek bir kızım var. İkisinin de okul ihtiyaçlarından ziyade, lükse girmeyen ama gereklilik olan ihtiyaçları var. Oğlum yaş olarak biraz küçük ve inanın, İzmirde yanımızda olmasına rağmen zor, Ankara’da bir de kız çocuğu okutmakta olmak daha zor. Bir yemeğin 35-40 lira bazında dolandığı bir bölgede ikamet etmek zorunda, kişisel ihtiyaçlarını karşılarken bile zoraki ay sonunu getiriyor. Çocuklarının rahat içinde yaşadığını, her istediğini elde edebildiğini veya zorlanmadığını bilmek bir babanın, bir annenin en büyük temennisi değil midir? Kendimizden önce onları düşünürüz. Allah’a şükür, her şeye rağmen belli bir rahatlıkta okuyorlar. Ama işte öyle bir dönem ki, çoğu insan temel ve ev ihtiyaçlarını karşılarken bile zorlanıyor, çocuk okutmak bir kenara dursun.
Kendimizden örnek verelim. Çalışıp kazandığımız bile şu dönemde o kadar etkisiz ki (herkes için), nefes almadan ve hayatı adam akıllı yaşamadan hep bir koşuşturmaca halindeyiz. Oradan oraya sürükleniyoruz durmadan. Durup nefes alacak, soluklanacak, evlatlarımızla, ailemizle vakit geçirecek zaman bulamıyoruz. Buldurmuyorlar. İstikbal güzel olsun, gelecekte rahat edilsin diye didiniyoruz her birimiz. Ama sıfıra sıfır, elde var sıfır. Birikmiyor, yaşıyoruz bugünü belki ama yarına birikmiyor. Tüm sıkıntıların çıkış noktası bu.
Yurtdışında kimi ülkelerde 16 yaşında bir çocuğun 2 ay part time çalışarak alabildiği bir bilgisayarı, 22 yaşındaki kızım, 9 ay tam zamanlı çalışıp asla harcamadan alabilir misal. Şartlar buna itiyor. Yahut arabalar... 3 ay çalışıp biriktirerek alabilecekken dış ülkelerde, burada yıllara tekabül ediyor. Ev de farksız. Birikiminle yıllar sonra derme çatma bir şey alabiliyorsun. Asgari ücret az değil, evet ama yaşam pahalı. Birim olarak baktığımızda alım gücü fevkalade düşük.
Daha üstünde sayfalarca konuşulacak bir konudur bu. O yüzden fazla uzatmayacağım. Ekonominin bu denli kötü olması, hepimizin hayatlarını yokuşa sürüyor. Düzeltilmesi için çaba harcanmadıkça olduğumuz yerde saymıyoruz aksine daha kötüye gidiyoruz. Giderek orta sınıf kaybolup kapitalist düzenin uç noktaları ulaşıyor. Zengin daha zengin, fakir daha fakir hale geliyor. Arada böyle bir uçurum varken adaletten, eşitlikten, refahtan söz etmek ne mümkün. Sosyolojide alt-üst ilişkisi ekonomi ile aile, eğitim, siyaset, sağlık gibi kurumların birbiriyle durmadan etkileşim halinde olduğunu ve birbirini ileri yahut geri gerçekleştirdiğini söyler. Birini düzeltmeden diğerini düzeltmek mümkün değildir. Çaba... Çaba gerek.
Allah’a emanet olun.
Umarım demeye çalıştığım, doğruca anlaşılmıştır.
Saygılarımla...
Benim yorum yapacagim bir noktaya temas etmemissin. Ama olay gene geldi benim noktaya dayandı. Millet aç aç :)