Değerli okuyucularım... Liyakat nedir ve liyakat sahibi insanlar neden devamlı çuvalın altında kalıyor konusunu hep beraber işleyelim istedim. Liyakatın sözlük anlamı ne diye soracak olursanız “layık olmak” anlamına gelmektedir ve genellikle liyakatli olmak ya da liyakat sahibi olmak şeklinde kullanılır. Bir kişinin bir işe uygun olup olmadığını ya da neden o göreve layık olduğunu belirtmek için kullanırız bu kelimeyi. Velakin bu sıralar gerek bürokraside gerekse siyasette pek sözlük anlamındaki gibi kullanılmıyor. Liderler veya üst makamlardaki kişiler liyakat sahibi adaylar dururken nasıl olur da liyakat sahibi olmayan kişileri göreve getirirler misal? Ben her zaman merak etmişimdir bunu, kafamı kurcalar durur...
Siyaset gerek bürokraside atamalar veya görevlendirmeler daha çok bir siyasi büyüğümün örneklediği gibi 4 maddeden oluşuyor;
1- Yakınlık derecesi (Eş ve akraba olmak) -olmazsan görev yok-
2- Topuk selamı veren (itaat eden) -etmezsen yine görev yok-
3- Napolyonu çok olan (para ile göreve gelen) -paran yoksa görev yok-
4- Vefa duygusu sahibi tanıdığı olan (makamı kaldıramayacak olmasına rağmen hatır gönülle)
Makam ve mevkiiler bu şekil gelen insanlarla doldu artık. Liyakatsız insanlar kötü veya beceriksiz demiyorum, tecrübesiz getirildiği için mevcut görevini kaldıramayacak diyorum. Yani üzülerek şunu söyleyebilirim ki liyakat göz önünde bulundurularak göreve getirilmiyor insanlar ve hak eden, emek vermiş ve başarılı insanların yerlerine getiriliyor o konumda olmaması gereken insanlar. Senelerini mesleğine vermiş bir bürokrat kazandığı inanılmazsa yoğun tecrübeyi idare makamlarında kullanacağı sırada liyakatsiz insanların göreve getirilmesi ile bir anda demoralize olarak emekliliğe yöneliyor dolayısıyla. Hal böyle olunca devlet mekanizması çalışmadığı için vatandaşın işleri tecrübesiz ellere kaldığı zaman derdi vestresi çeken tabiî ki yine millet oluyor.
Bir örnek verecek olursak... Kamu yararı almak için bir bakanlığa başvuran vatandaş, daha önceki bakanların kamu yararı verdiği konuda bakanın keyfî uygulaması ile sonuç alamayabiliyor. En nihayetinde vatandaş mağdur... Bittabi sığınılacak liman adalet, yüce Türkiye mahkemeleri vatandaşın lehine karar vermesine rağmen, bakanlık kararı uygulamamaya devam ediyor. Ve bu süreçte yanlı karar veren bakan görevden alınınca gelen bakan bu yanlışlığın ceremesini çekiyor. Nasıl bu uygulamayı düzeltirim derken daha yanlış kararlar verebiliyor. Buna binaen vatandaş burada mağdur olunca fatura hükümete kesiliyor. Görünüşte beceriksiz olan hükümet oluyor.
Peki suç kimde? Beceriksiz bakanda mı yoksa onu getiren hükümet yetkililerinde mi? En kötüsü, bu hataların faturası partisine gönül vermiş, canını dişine takmış, gece gündüz sahada seçim zamanı çalışan teşkilatlara kesiyor.
Partilerde de benim eski vekilim veya benim adamım benim sözümden çıkmaz, bunu koltuğa oturtalım diyerek halka inemeyen ve siyaseti yalnızca kitaplarda okuyan kişileri teşkilatlara dolduran liderler; sandıkta halkın cevabını mutlaka geçmişte yaşandığı gibi gelecekte de alacaklardır.
Lafı uzatmayalım. Eski Has Parti Genel Başkanımın söylediği gibi “Hazreti oy demeyeceğiz, hazreti insan diyeceğiz“
Bu söz yerde kalmış durumda artık... Umalım ki bunu yerden kaldıracak liderleri Rabbim başımıza getirsin. Liderlerin kalp gözlerini açsın.
E artık hakkımızda hayırlısı…
Saygılarımla,
Allaha emanet olun.
Para varsa makam var, paran yoksa siyasette ne işin var ???