Demek ki memleketin ve ekonominin haline o kadar da üzülmüyorlarmış, üzülürmüş gibi yapıyorlarmış.
Nasıl da kıvranıyorlardı oysa üzgün görünebilmek için.
Dolar 18’i, avro 20’yi gördüğünde içten içe göbek atıyorlarmış meğer. Hoş, bilmediğimiz bir şey değildi ya bu. Yine de bu hallerini görmek keyif verici doğrusu.
Erdoğan, 20 Aralık günü (17/25 Aralık haftasında) TÜSİAD’a ve yavrularına “one minute” deyip, ekonomik önlemler paketini açıklayınca dolar ve avro düşmedi sadece; fondaş kanallarda ekonomist rolü oynayan tiyatro sanatçılarının yüzlerindeki kilden yapılmış maskeler de düştü, un ufak oldu.
Dilleri düğümlendi, yutkunmakta hatta konuşmakta zorlandılar.
Konuşabilenler de hâlâ bu modelin çökeceğinden, dövizdeki yükselişin devam edeceğinden dem vurdular. Dolar düşerken, vatandaş elindeki doları çıkarırken “Tam da alım zamanı” diye akıllarınca manipülasyon yapmaya kalktılar.
Karamsarlık yaymaya devam ettiler.
Aynı 15 Temmuz gecesi halk sokaklara dökülürken, “Sakın dışarı çıkmayın” diyenler gibiydiler. Rezil rüsva, hatta maskara oldular.
“Ne oluyoruz, ülke elden mi gidiyor yoksa?” diye enseyi karartan vatandaş o gece derin bir “Ohhh!” çekerken, yeniden ülkesine ve devletine dair özgüvenini tazelerken, çatal dilleri ile geceyi zehir etmek için ellerinden geleni yaptılar.
Tıpkı 15 Temmuz gecesi darbe girişimi bastırıldığı halde sabaha kadar darbe bildirisini çevir babam çevir yapan “Halt TV” gibi.
Bu kaşalot tayfasının pespaye açıklamalarına rağmen dolar ve avronun köpüğü bir gecede alındı, olması gereken seviyelere inmeye başladı, daha da inecek inşallah.
Kış kışlığını yapacak illaki. Bu sefer de başka bir faza geçti elemanlar.
“O gece dolar bozduranlar ve cukkayı dolduranlar açıklansın” sorusu tedavüle sürüldü. Öyle ki, bu soru bizim mahallenin bile ağzına sakız oldu.
Şöyle bir örnek vereyim müsaadelerinizle efendim.
Uçakla bir seyahate çıktınız diyelim. Yolda uçak türbülansa giriyor, sarsılıyor, metrelerce irtifa kaybediyor. Herkes panik halde “Düşüyoruz, öldük, bittik” diye dövünüyor. Bir yolcu da bu telaşede telefonunu kaybediyor. Sonra pilot uçağı türbülanstan çıkarıyor, varış noktasına sizi selametle indiriyor.
Ayağınızı yere bastığınızda önce bir “Ohhh!” çeker “Şükürler olsun” diye sevinir, bu huzurun tadını mı çıkarırsınız yoksa kaybolan o telefon için hemen hırsız avı mı başlatırsınız? Belki de o telefon öndeki ya da arkadaki koltuğun altında duruyor, olamaz mı?
Bir soluk alınız arkadaşlar! Ağız tadıyla ve huzurla bir “Ohhh!” desek olmaz mı? Ne kadar tuhaf, ne kadar kötücül, ne kadar paranoyak bir millet olduk biz böyle? Müsaade etseniz de önce az biraz sevinsek?
Eee, millet evini, doplo’sunu, honda sıviğini, hanımın bileziğini, böbreğini, dalağını satmış, kredi çekmiş 18 TL’den dolara yatırmış. Onların zararını kim karşılayacakmış?
Uçak misalinden devam edeyim istiyorum. Uçağımız yine türbülansta olsun, aynı panik anını yaşıyoruz. Pilot hoparlörden “Birazdan türbülanstan çıkacağız, lütfen yerlerinizden kalın, kemerlerinizi bağlı tutun” diye anons yapıyor.
Bu sırada yanınızdaki adam “Uçak düşecek, başının çaresine bak” diyor. Siz de koltuğun altından can yeleğini alıp, acil çıkış kapısından atlıyorsunuz. Sonra uçak türbülanstan kurtuluyor. Kabahat kimde?
Hem pilota ve uçağa güvenme hem uçağa ve diğer yolculara zarar verecek hareketlerde bulun, uçak normale dönünce ve yanına aldığının bir paraşüt olmadığını anlayınca da pilota çemkir. Oldu canım!
Erdoğan “Türk lirasına güvenin” derken hâlâ dolar alanlar, kendilerine dolar alması yönünde telkinde bulunan Özgür Demirtaş, Durmuş Yılmaz, Mustafa Sönmez, Selçuk Geçer gibi ekonomistlerin (!) yakasına yapışsın bir zahmet. Karganın kılavuzluğuna güvendiyseniz, pilotun suçu ne?
Bir de şu örtülü faiz konusu var. Bu yapılan düzenleme örtülü bir faiz artışıymış, dolar yükselirse aradaki fark vatandaşın cebinden çıkacakmış.
Uçağımızı yine türbülansa sokmayalım artık, yeterince heyecan yaşadı yolcularımız. Pilotun aldığı inisiyatif uçağı türbülanstan ve düşmekten kurtardı. Kimsenin -aslında pilotun anonsunu dinleyenlerin- burnu bile kanamadı.
Uçak yeniden rotasında ve uygun irtifada seyretmeye devam ediyor. Tüm yolcular bir tarafa yığılmadıktan sonra uçağa bir şey olacağı da yok evelallah.
Velhasıl kaptan yine yaptı yapacağını. Uçağın düşeceğini düşünen, hatta -aynı uçakta olmalarında rağmen- pilottan kurtulmak için uçağın çakılmasını isteyen güruh yine sükût-u hayâle uğradılar. Allah onlara fırsat vermesin.
Erdoğan, bu geminin kaptanı arkadaş, bunu kafanıza sokun artık. Biz ona REİS diyoruz ve güveniyoruz. Dua edin böyle bir zamanda dümende Erdoğan var. Yoksa halimiz ve faizimiz nice olurdu?
Erdoğan, bindikleri geminin tahtalarını söküp kendisine filika yapanlara rağmen gemiyi emniyetle idare etmeye çalışıyor. Ve bundan genç ekonomistler rahatsız.
Zira Erdoğan, o ekonomistlerin (!) “Faizi düşürürsen dolar yükselir” denklemini bir hamlesiyle paramparça etti ve suratlarına çarptı.
Bir de Ersan Şen’in tükürükler saça saça “Piyasaya 50 milyar dolar sürmeden doları bir kuruş düşüremezsin kardeşim” teorisini de bir açıklama ve sadece 1 milyar dolarlık piyasa hareketi ile yerle yeksan etti.
Şu sıralar fondaş medyayı izlemek çok keyifli arkadaşlar. Israrla tavsiye ederim. Çok komik şeyler oluyor. İzlerken de çekirdek çitlemek iyi gidiyor valla.
Kalınız sağlıcakla efendim
Acilen bir doktora görünmenizi tavsiye ederim.