DÜNYAYA BİR ELVEDÂ, CENNETE BİNLERCE SELÂM VARDI, O GECE!
Şehidimiz, Şükrü BAYRAKÇI’ya mektup…
Hakk’a vuslat vakti yaklaşmışsa dile de bir “elvedâ” nidâsı düşer muhakkak. O “elvedâ” nidâsı da “son söz” olarak dimâğlarda, ömür boyunca dipdiri kalır. Gönle gâiblerden bir haber düşmüşse bu haberin, bir hikmeti vardır elbette. Nitekim o ulvî haber, ötelerden gelen bir dâvettir.
Şâyet; İlâhî kalem ile alına yazılan yazı “şehitlik mertebesi” ise; canını imân dâvâsı uğrunda fedâ edenler ve şehitlik mertebesine erenler için kâhır da lütûf da hoştur. Zehirle pişmiş aşa mübtelâ olan gönlün bir mefkûresi vardır: Hak uğruna akıtacağı kanın rengini, al bayrağa emânet etmek!
O gece, zulmün gecesiydi. İşkencenin gecesiydi. Meşûm, hâin darbenin dört bir bucağı târumar ettiği hazin geceydi. Nice gönülleri dağlayan vedâ nidâlarının, gök kubbede yankılandığı geceydi. Rızâ-i iİâhî için anadan, babadan, yârdan, evlattan ferâgat etmenin gecesiydi.
Hepsinin birbirinden ayrı mâhiyeti, başlı başına bir destan mevzûsu olduğu vedâların içinde, senin de elvedân: “Eve gelemeyebilirim!” sözün idi, şehidim!..
Mevzûbahis vatan, toprak, bayrak, ezân olunca böyle bir vedâya ne denilebilirdi ki? “Vatan sağ olsun!” demekten başka bir teslimiyet yakışır mıydı hiç?
Yüzümüzü, yönümüzü, gönlümüzü Kur’an ve Sünnet yoluna çevirdik. Beyaz başörtülü ninelerimizin, kamburu çıkmış dedelerimizin, nur yüzlü analarımızın, babalarımızın ve nice büyüklerimizin kalbimize mıh gibi saplanan: “Vatanına göz dikeni, ez oğlum!” diye söyledikleri vasiyetlerini, baş tacı ettik. Bundandır ki; tankların altında kalmayı da kurşunlara dizilmeyi de “nasip meselesi” olarak telakki ettik.
Kızın BADE ve senin kızın gibi nice evlatlar anasız- babasız kalacak olsa ne olur ki? Gönlümüze kanaviçe titizliği ile ilmek ilmek işlediğimiz bir tesellimiz var: “Doğmadan yetim kalan bir Şanlı Peygamberin (sav) ümmetiyiz!” Peygamber Efendimiz’in (sav) dâvâsını, dâvâmız addetmiş, elest meclisinde sözümüzü vermişiz bir kere! İşte bu sebepten dolayı senin kızın da: “Vatan sağ olsun babacığım! Ben sensiz yaşamak için hep mücâdele edeceğim. Fakat vatansız yaşayamayız!” diyecek şuûrda yetişecek, şehidimiz! Çünkü eşin Nesrin hanım, biricik yavrunuzu, ömrü müsâade ettiği müddetçe o şuûrda yetiştirebilmek adına sebât gösterecek.
Hakk’ın yolunda, dini inançlarımız ve değerlerimiz uğrunda, mütebessim bir çehre ile ebedî huzura erişin misâli; Hz. Sümeyye (ra), Hz. Ömer (ra), Hz.Osman (ra) Hz. Ali (ra), Hz. Hüseyin (ra), Hz. Hamza (ra), Hz. Zekeriya (ra), Hz. Yahya (ra) ve başlarımızın tâcı, gönüllerimizin ilacı Hz. Muhammed Mustafa (sav) ve “Şehidler silsilesinin” halkasını oluşturan birçok şehidimiz mevcuttur. .
Dertlerin en güzeli, ya şehid ya da gazi olmayı zafer bilmek ve şiâr edinmek! Biliyoruz ve itâat ediyoruz ki niyetler hasbî olduktan sonra Bedir’in gâlibiyeti de Uhud’un mağlûbiyeti de “Sonsuza varmanın” nişânesidir.
Her şey ama her şey ölecek bir gün! Ölüm de ölecek bir gün ve ölüme kavuşacak! Bâki kalacak olan, Peygamberin (sav) ağuşunu açmış beklediği, seçilmişler zümresine nâil olan liyâkat ehli şehidlerimiz olacak.
Dünyevî metâların nefse hoş; zulmü, kötülüğü yaşatmanın ise kolay geldiği şu âhir hayatta, ne mutlu şehâdet şerbetini kana kana içenlere! Ne mutlu, önden gidenler şerefine mazhar olanlara! Ne mutlu, gök kubbede bir okula ismi verilerek (tıpkı senin gibi) hoş bir sadâ bırakanlara, şehidimiz!
Bir ilâhinin sözleri, dilime dökülüyor. Öyleyse bizimde sözümüzün sonu ve vedâmız, bu ilâhi olsun mu izninle, şehidimiz?
“Ölüm var ölüm, ölüm var ölüm/ Kimine hüzün, kimine düğün,/ Ölmeden önce ölelim gülüm,/ Ölümden öte bir yer var gülüm.”
Şükrü Bayrakçı şehidimiz ve seninle beraber diğer 15 Temmuz darbe girişimi şehidlerimiz ve tarih boyunca “şehidler silsilesinde” ismi yer almış ve alacak olan bütün şehidlerimiz! Vuslat geceniz, düğününüz olsun! Dünyadan ayrılırken elvedâ ettiğiniz bütün sevdiklerinizle, cennette selâmlaşmak nasip olsun! Şehâdetiniz mübarek, kabriniz nur olsun!. Bütün şehidlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.
İlknur Eskioğlu