Devlet deyip geçmeyin, insan hayatında azami derecede rolü olan bir oluşumdur. İnsan hayatına huzur, güven ve mutluluk katabileceği gibi hayatı kabusa da çevirebiliyor.
Bir devletin vatandaşı “iyi ki bu devletin vatandaşıyım” diyebilirse işte o aranan devlettir, uzun ömürlü devlettir, mutluluğun kaynağı devlettir. Eğer bir devletin vatandaşı “devletin malı denizdir, yemeyen domuzdur” diyorsa, vay o devletin haline, çünkü iyi insan yetiştirmeyi başaramamıştır.
Malum devlet kurumlarıyla vardır, kurumlar da çalışanlarıyla değer kazanır. Baksanıza neden vatandaşların Meclis’ten umudu pek kalmamış? Çünkü vekillerin seçme yönteminde yanlışlık var, vatandaş istediği kişiyi değil, liderin istediği kişiyi meclise gönderiyor. Dolayısıyla vekil de millete değil, lidere yaranmak için çaba sarf ediyor.
Mesela;
*Devlet adamı; özellikle Hükümet düzeyinde vatandaşına karşı eşit mesafede olması lazımken, “bendensin, değilsin” yaklaşımını taşırsa vatandaşın en az yarısı kendini güvende hissetmez.
*Bir Hekim hastadan hastaya farklı muamele yapar, değişik ilgi gösterirse sağlık kurumlarında sıkıntı oluşur. 15 Temmuz gecesi yaralanan bir vatandaşımıza “Kim seni sokağa davet etmişse gelsin senin yarana da o baksın” diyecek kadar dandik sağlık mensupları bu ülkede varsa vay halimize.
*Bir Hakim karşısındakini itham edildiği mensubiyete göre farklı bir gözle sanığa bakabiliyorsa, bu ülkede Adalete güven de azalır, devlete olan güven zedelenir.
Bir Alman vatandaşı haksızlığa uğramış, biri ona sormuş “ne olacak senin halin?” o da demiş ki “hakkıma ulaşacağımdan kuşkum yok, Berlin’de Hakimler var”
*Bir Hoca öğrencisine aidiyetine, meşrebine göre muamele etmemeli. Ona salt bir öğrenci gözü ile bakmalıdır. Hoca ayırım yapmaz diyorsanız hele bir bakın Fırat Üniversitesinden kaç tane genç dağa çıkıp, PKK’ye katılmıştır.
Ya ben bazen oturduğum yerde kahroluyorum. Bu Kürt sorunu yasal ve anayasal düzeyde neden çözülmüyor? Diye. Nasıl bu kadar sıkıntılı hale getirildi?
Bu devletin Fransa’dan aldığı bu laiklik yönetim tarzı vatandaşın karşısına bir tuzak gibi koyup, hep inanç ve kültürünü önünde bir takoz haline nasıl getirildi.
Bu cennet misal yarım adada neden aç ve açıkta kalan vatandaşlarımız olsun, yardım paketlerinin peşinde koşuşturulsun.
Neden, Aile kavramı bu kadar hırpalandı, komşuluk ilişkilerimiz kayboldu, kamu menfaati hassasiyetimiz diye bir kavram bizim için değer olmaktan çıktı, bireysel menfaatlerimiz hayatımızda kriter haline geldi.
“Her şey karşılıklıdır” ifadesi kullanılabilir duruma gelip doğru bir ifadeymiş gibi algılanıyor. Arkadaş her şey karşılıklı ise Allah rızası için yapabileceğin ne kaldı? Ben sana yardım eder, sen de bana yardım ediyorsan hani iyilik?
Haydi engellilere yardım, ilgi… “unutmayın hepimiz engelli adayıyız” demek ne derce doğru. Tabi değerlerinizi unutursanız başka başka kavramlar bu şekilde hayatınızı kirletir.
Demem o ki özümüze dönelim tarih, inanç ve kültürümüzle selamlaşalım. Devlet adamlarımız halka hizmetkar ve vazifedar olduklarını, yarın kendileri de bizim gibi vatandaş olacaklarını, üstelik hesap günü ekstradan bir hesap vereceklerini de unutmasınlar.
Herkes bilsin ki, Türkiye tüm değerleriyle 82 milyon vatandaşındır. Eğer devlet bu vatandaşlarımızın hak ve hürriyetlerine sahip çıkamıyorsa, yetkili etkili kimseler iki kere düşünmeli, “biz nerede yanlış yapıyoruz?” diyerek kendilerini sorgulamalıdırlar.
İşte özlenen devlet bu olsa gerek.