Duyarlı vatandaşlarımızdan yaşı ellinin üstünde olanların konuşma vaktidir diye düşünüyorum.
Kurtuluş savaşından sonra, özellikle 1924 anayasası çıkarılınca, yani o kapsayıcı ve kurtuluş savaşının ruhuna uygun 1921 Ana yasası ortadan kaldırılınca Anadolu’nun huzuru nasıl da kaçtığını, bahusus Şeyh Sait ve arkadaşlarının kıyam etmesi sonrası Kürtlere ne tür zulümler reva görüldüğünü dile getirme zamanıdır.
Buna rağmen Kürt vatandaşlarımızın sabırla, metanetle devlete karşı yanlış yapmaktan imtina ederek, bu sıkıntıların geçici olduğunu var sayarak ülkenin birlik ve beraberliğine katkıda bulunduğunu dile getirmenin zamanıdır.
Osmanlı İmparatorluğundan kalma bu devletin tüm vatandaşlarına kucak açıp yasal, anayasal düzeyde ve pratikte huzur verici bir yönetim tarzını ortaya koyma zamanıdır.
Birinci Meclisin Çanakkale ruhu ile çıkardığı 1923 anayasası vatandaşa olan güvene dayalı ve vatandaşa güven veren bir anayasayken, 1924 anayasası vatandaşı öteleyen, vatandaşına güvenmeyen, hatta vatandaşa kaygıyla bakan bir bakış açısıyla hazırlanmış bir anayasadır.
!923 anayasası 23 maddeden ibaretken, 1924 anayasası 95 madde oldu. Unutmayalım bir anayasa ne kadar kısa ise o kadar vatandaşa olan güvene işarettir. Baksanıza ABD’nin Anayasası yedi maddedir. Hatta İngiltere’de Anayasa yoktur.
Ya 1980’li yılara ne demeli? “Neyin nesi, kimin fesi” olduğunu bilmediğimiz JİTEM özellikle Kürdistan coğrafyasında terör estirdi, bir anlamda zorla gençliği dağa çıkardı. Yaşı ellinin üstünde olan hayattan haberdar herkes bu zulümleri biliyor, tabi bilgisi medya haberleri ile sınırlı değilse.
51 ilden üçer delege ile çalışan “Doğu Batı Kardeşlik Platformumuz” vardı. 2011 yılında 180 kişi ile Kürt meselsine endeksli Ankara Porsuk’ta Çalışma bakanlığına bağlı bir misafirhanede, iki günlük bir çalışma yapıp, 15 maddelik bir deklarasyon yayınladık, Hükümet/Devlet sadece onu kale alsaydı, çoktan sorunlarımız hafiflemiş olurdu.
O toplantıda bir gazeteci arkadaş dedi ki;”valla arkadaşlar daha üç yıl öncesine kadar Doğu Güneydoğu bölgelerimizde ne oluyor, ne bitiyor ben de bilmiyordum.” şeklinde bir itirafta bulundu.
Ben yaşadığım, gördüğüm sıkıntıları dile getirip size sıkıntı vermek, moralinizi bozmak istemem, fakat Kürt meselsi için ne kadar yasal engeller varsa, ne kadar köhnemiş zihniyet varsa herkesi onunla mücadeleye ve ülke huzuruna katkı vermeye davet ediyorum.
Ülke sevginizi ölçmek, öğrenmek istiyorsanız buyur size bir ölçü, bak bakayım Kürt vatandaşlarının haklarına ne kadar sahip çıkabiliyorsan Senin ülke sevgin o kadardır. Tabi ki HDPKK’yi tavrından, tarzından dolayı ayrı tutuyorum. Zaten onların ciddi anlamda Kürt meselesi ile ilgili dertleri yoktur. Ağababaları ne dese onu yaparlar.
Ancak bu sürecin konjonktürü icabı özellikle Devlet Bahçeli’yi aktif davranmaya ve tarihi misyonunun gereğini yerine getirmeye davet ediyorum.
O Bahçeli ki;
*Abdullah Öcalan’ın idam cezasını kaldırmak için imza veren adamdır,
*Ahmet Türk yaşı gereği ceza evinde olasının sıkıntı verdiğini dile getiren adamdır.
*İlk defa bir Türk Milliyetçisi Partinin Genel Başkanı olarak Kürt vatandaşlarımıza “Kürt kardeşlerim” diyen adamdır,
*Ülkücü gençliği her fırsatta teskin edip, sokak kavgasından uzak tutan adamdır.
Benim Bahçeli’den başka bir beklentim daha var. Bu süreçte Ak Parti ile dayanışma içinde, Kürt sorunun çözümü için elini taşın altına koyan diğer parti ve oluşumlar ile birlikte vatandaşlığı tanımlayan ancak Türk ırkını andıran Anayasanın 66.maddesi ile Türkçe dili dışında diğer dilleri eğitim öğretimde tanımayan 42.maddesinin değişimine öncülük yaparak, bu toplumun önünü açmasını bekliyorum. Şu 1982 askeri vesayetten kalma Anayasaya bu kadar yapışmak doğru olmasa gerek.
*Eğer ülkemizin düşmanları için kaşınabilir bir yara bırakmak istemiyorsak bunu yapmamız şarttır, elzemdir, vacibattandır.
Ayrıca devlet kurumları için kullanılan “Türk” kelimesinin yerine “Türkiye” kelimesini kullanmaları için de öncü olmasını bekliyorum. Çünkü bu değişikliliğin ülkemizin sosyal ve siyasal huzuruna katkı vereceğine inanıyorum, üstelik ülkemizin adı Türkiye Cumhuriyeti ise neden Türk kelimesini sık sık öne sürüyoruz? Anlamakta zorlanıyorum.
Mesela;
Türk Bayrağı yerine Türkiye Bayrağı,
Türk polisi yerine Türkiye polisi,
Türk ordusu yerine Türkiye ordusu…vs
Benim nacizane kanaatim budur ve bu konuda ne kadar “Asiltürk” vatandaşlarım varsa hepsinin bu düşünceme destek vermeye davet ediyorum. Çünkü Türk olmayıp da bu kavramın arkasına sığınan o kadar kimseler var ki, onlar zaten istesem de benim çağrıma kulak vermezler. Çünkü ülkenin akıbeti onlar için çok sorun değil onlar günü birlik menfaatine bakan kimselerdir.
Fakat alem biliyor ki bu ülkenin temel unsurları Türkler ve Kürt’lerdir. İki kavim iç içe geçmiş ruh ve beden gibidir.
Bu ülke hepimizin, kimin ne bildiği varsa dile getirme zamanıdır. Görüyorsunuz dünyaya seslenince hakkı dillendirmekten çekinmeyen ve takdir toplayan bir liderimiz var, Devlet Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan ama inanın ülkemizin iç meseleleri elini zayıflatıyor.
Kendi iç sorunumuzu çözdüğümüz anda yeddi açıdan birer adım öne çıkacağız diye düşünüyorum. Büyük ihtimalle kongrenin katılımcılarından bir kısmı “kelin ilacı olsa başına sürecek” diyerek Cumhurbaşkanımızın o manidar konuşmasını pek kale almadı diye düşünüyorum.Ondan dolayı bir an evvel bu gereksiz iç meselelerimizi çözmekle mükellefiz, bu ülkeye yazık oluyor!
Herhalde derdimi anlaşılır derecede izah ettim.Yazı da bir az uzadı bu kadarla yetinelim hakkınızı helal edin.
Selam ve selametle kalın.