Hayatın akışı içinde bazı kişilere tarihi roller veriliyor. O rolün hakkını verip vermemek artık kişinin kabiliyetine kalmış.
Barış sürecinde yer alan aktörlerden bir de sizdiniz Yalçın Bey, ama bir şansızlığınız vardı ki muhataplarınız “İlahi Öğretiyi” tanımıyorlardı. İlahi öğreti hayatın içinde olmadığı zaman kimin nasıl hareket edeceğini kestirmek çok zor.
Kendini ilah gören Öcalan’ı yüce Allah küçülttü, İmralı’da tedip ettiği halde hala aklı başına gelmiyor.
Kandil o günden beri birlerce insanı kurban verdi hala akl-ı selim ile düşünen yok, bu neydi başımıza geldi diye düşünemiyor.
HDP Türk solunun kanatları altında sivri bir CHP’ye dönüşüp, her geçen gün kan kaybediyor umurlarında değil.
Devlet silahlı mücadele açısından üstün gözüküyor ama sert milliyetçi kavramlar Anadolu insanının aklını karıştırıyor. Eğer böyle giderse makarayı başa saracağız, o zaman da bu süreçte olup bitenlerin hesabını ne Halka ne de Hakk’a veremeyiz.
Bunları söylerken bir derdim, bir davam, bir de alternatifim var.
Derdim var; ülkemde eski beceriksiz ve karanlık devlet anlayışının kucağımıza bıraktığı bu iç sorunu dert eden bir vatandaşım, hayatımın her aşamasında sulh ve selamete katkı adına kalem ve kelam ile mücadele ettim, ediyorum.
Davam var; insanımızı laiklik adı altında sekülerleştirdiler, her biri oldu bir âlem, hangi konuda ne düşündüğünü kestiremez duruma düştük, çünkü insanî ortak değer diye bir değerimiz kalmadı, bahusus gençliğimiz cehennem çukuruna azami bir hızla yuvarlanıyor, Deist, Ateist, Marksist, Leninist, Kemalist oldular, bunların vebalı benim/senin gibilerinin boynunda, karınca kadarınca mücadele ediyorum.
Alternatifim var; şu andaki haliyle yaşadığımız bu manevi bunalım karşısında ikinci planda kalan bu Kürt meselesi için bir alternatif çalışmam var, ama hala karşılık bulmadı.
Sene 2015 Ağustos ayı itibariyle Av. Muhammed Dara Akar ile yaptığımız istişarede Doğu, Güneydoğu Bölgemizin 8-10 ilinden 70 kişilik bir nitelikli ekip oluşturduk ve dedik ki, “Ankara’da önemli kurum ve kuruluşların gözetiminde bir gün çalıştay yapıp Türkiye’yi bundan haberdar edecektik, hazırladığımız 15 maddelik çözüm paketini ikinci gün Başbakan ve Cumhurbaşkanımızı ziyaret edip kendilerine sunacaktık, üçüncü gün de Mecliste grubu bulunan tüm partilerin mümkünse Genel Başkanlarına değilse Grup Başkan Vekillerine verecektik.” Şeklinde bir düşüncemiz vardı.
Öyle bir paket ki vatandaşlarımızın hemen hemen her kesiminde kabul göreceği bir çözüm paketiydi. Elimizde bin bir emekle hazırlanmış dört deklarasyon vardı, her biri diğeri kadar önemli olan bu deklarasyonlardan biz sadece belli hassasiyetlere dikkat ederek makul bir paket oluşturacaktık, bundan dolayı işimiz kolaydı.
Neydi bu deklarasyonlar?
1-10 Ocak 2015 Diyarbakır Lizuz otelde 724 dernek ve 56 ulemanın imzasıyla yayınlanan 18 maddelik bir deklarasyon,
2-Mart 2015 yılında 25 ilden 3500 derneğin seçtiği 600 delegenin iki gün Diyarbakır Mitani otelde yapılan çalışma sonucu yayınlanan 28 maddelik bir çalıştayın çözüm teklifi,
3-2011 yılı Doğu-Batı kardeşlik platformunun 51 ilden gelen sivil tolumun seçtiği üçer delege ile Ankara porsukta gerçekleşen “Ankara Çalıştayı” adı verilen ve ilk Meclisin önünde deklere edilen 15 maddelik çözüm paketi,
4-Mazlumder’in 2012 yılında İznik’te yaptığı iki günlük çalışmanın 12 maddelik çözüm talebi.
Allah aşkına soruyorum, duyarlı Kürt vatandaşlarımız bundan daha fazla ne yapabilirler? Böyle bir çalışma elimizde varken, hala değişik arayışlara girmenin bir anlamı var mı?
Vatandaş, sulh ve selamet Anadolu’ya gelsin diye bu kadar çırpınırken Siyaset cephesi ne yaptı acaba?
Muhammed Dara Akar ile birlikte Ankara’ya geldik, yukarıda zikrettiğim üç günlük çalışmayı bu dört deklarasyon ışığında yapmak için itina ile seçtiğimiz 70 kişilik listemizi Ak Partinin yetkililerinden üç kişi ile paylaştık Şu anda Adalet Bakanımız olan Abdulhamit Gül, Mahir Ünal Bey ve çözüm sürecinin aktörlerinden Yalçın Akdoğan ile görüştük. Mahir bey olumlu buldu, Abdulhamit Bey bizi etkin dinledi ve bundan faydalanmamız gerektiğini söyledi, Yalçın bey ise beş dakikalık ziyaretimizde ben mevzuyu anlatırken her nedense tamamen ilgisiz kalmıştı.
Şimdi bir daha danışmanlığa getirilince bir umut acaba sulh ve selamet adına bir şeyler olabilir mi? düşüncesiyle bir daha sesimizi duyurma adına bu yazıyı yazma ihtiyacını hissettim ve “Hoş Geldiniz Yalçın Bey” başlığıyla bir anlamda kendisine sesleniyorum.
Aslında şu haykırış içimden geliyor “Nerdesiniz Yalçınlar!” demek istiyorum, süreci sahipsiz bırakmayın, Kürt meselesini çözmek için gereken yasal ve anayasal düzenlemeyi yapın ki hakiki dost ve hakiki düşman artık tam anlaşılsın. Ta ki top yekûn mücadele edelim.
İç meselemizi görmezlikten gelemeyiz, hepimiz sorumluyuz, milliyetçilik teraneleriyle kendini avutanlar ise kabahat işliyorlar bu böyle biline.
Allah hayreylesin.