Yüce dağlardan getirdik yüreğimizi,
Öylesine geniş, öylesine engin ve derin.
Batı’nın yamyamlarından değil,
Yusuf ile Züleyha’dan taşıdık gönlümüzü.
Bunun için aşklarımız okyanuslar kadar büyük,
Dostluklarımız ölümüne bağlı.
Hüzün ki en çok yakışandır bize!
Bize Yakup’tan kalandır.
Eyyüp’ün sabrından,
İbrahim’in la uhubbil afilin,
Batanı, fâniyi sevmem değişinden
Hira’nın yakarışıdır hüznümüz.
Yalnız kalmak istiyorum,
Kendimi sonsuz bir gurbetin ortasında
Hissediyorum.
İçimden bir ses benim kendi kendime
Yetersizliğimi fısıldıyor kulağıma.
Güçsüzlüğümü, güce beş para kıymet
Vermediğimi.
Hüzün ki en çok yakışandır bize!
Ağlamak istiyorum ıssız gecelerde,
Özledim ağlamayı nice zamandır,
Büyüdüm ve kurudu gözyaşlarım.
Güçlü olmak istemiyorum.
Her şeyi bırakıp gitmek istiyorum bir sabah
güneş doğarken.
Anlamıyorum hiçbir şey,
Bu modern/medeni insanların kurduğu hayattan,
Yarınımı düşünemiyorum.
Bugünüm bir anlamsızlık kuyusunda debelenen
Cassandra!
Hüzün ki en çok yakışandır bize!
Konuşmak gelmiyor içimden.
Susmak, susmak, susmak.
Öylesine özlemişim ki bu kelimeyi,
Artık hep sussam bir ömür boyu…
Hüzün ki en çok yakışandır bize!
Ben bir avcıyım,
Doğduğumdan beri öğretildiği gibi,
Vurmak, kırmak, ezmek, avlamak istiyorum.
Erkek olduğumu ispatlamak;
Tabiatla kıran kırana mücadele etmek,
Doğama başkaldırmak istiyorum!
Ama niye mutsuzum?
Niye ağlıyorum?
Niye gözlerim kararıyor her darbenin ardından?
Ben bir barışsever değilim!
Barışı sevmek barışmaktan başlıyorsa eğer,
Önce kavgalı olmak gerekmez mi?
Ben hiç barışa özlem duymadım.
Barışı kavgalılar özler.
Barışsever oldukları için de kendi kendilerine
Yeni savaşlar üretirler.
Ben kavgayı, davayı unutalı çok oldu.
Yunus’u anlayalı:
Ben gelmedim dava için
Hüzün ki en çok yakışandır bize!
Her şeyi istemek, hep istemek,
Sınırsız istemek,
Çok istemekle başlıyor bitmeyen kavgamız.
Çok çalışıyor,
Çalışmayı kutsuyor,
Çalışmanın kölesi oluyoruz.
Çalıştıkça kazanıyor,
Kazandıkça nefsimizi besleyip firavunlaşıyoruz.
Hem firavun, hem köle:
İşte modern insanın tarifi.
Hüzün ki en çok yakışandır bize!
Dünyadan kam almayı, lüks hayatı,
“Biraz da bize” demeyi öğrendiğimiz gün
başladı sistemle,
Mekke müşrikleriyle uzlaşma arayışımız.
Gözünü, yüzünü, gönlünü ahrete dikenlere
kaybedenler dedik.
Tutunamayanlar!
Allah rızasını aramanın,
O’nun sevdalısı olmanın yeni adı oldu:
Tutunamayanlar!
Bir söğüt ağacı altında kendine yetebilen
Müslüman’a yatlar, katlar, arabalar, koltuklar, makamlar yetmez oldu artık.
Hüzün ki en çok yakışandır bize!
Zenginleştik.
Algıları dışarıya açık, iç dünyasına kapalı
insanlar olduk.
Dışarıya göre istemeye, başkalarına göre
hissetmeye başladık.
İçimizdeki kendimizden kopup,
dışımızdaki başkalarının beğenilerine göre
yaşamaya başladık.
Hüzün ki en çok yakışandır bize!
Tebessüm kahkahadan nasıl daha güzel ve
sevimliyse;
Hüzün de ağlamaktan, bağırıp çağırmaktan daha
güzel, daha sevimli.
Hüzün ki en çok yakışandır bize!
Her şeyi istemek,
hep istemek,
sınırsız istemek,
çok istemekle başladı bitmeyen kavgamız.
Hüzün ki en çok yakışandır bize!