Öz
Psikoloji, olgunlaşma ve öğrenmenin bir sentezi olarak kişilik çalışması olarak tanımlanabilir. Bir bilim olarak ortaya çıktı ve kendisini operasyonel düzeyde pekiştirmek için yöntem ve teknikler kullanarak çeşitli disiplinler aracılığıyla gelişmiştir. Psikolojinin belirleyici gelişimi, doğa bilimlerine özgü sistemlerin zihin çalışmasına uygulanmasıyla gerçekleşti. Tüm bilimler gibi psikoloji de bireylerin kişiliğini araştırmak için çeşitli yöntemlere başvurur. En sık kullanılan yöntemler deneysel, klinik ve psikanalitik yöntemlerdir. Hem onun yeteneklerini incelerken hem de trafik psikolojisini öğrenirken sürücüyü tedavi etmek için en uygun görünen yöntem, analist ile özne arasındaki yakın ilişkiyi göz önünde bulundurduğu için psikanalitik yöntem gibi görünmektedir. Freud tarafından kurulan psikanaliz ile kişiliğin olumlu ve olumsuz bileşenleri öznenin vicdanından çıkar. Kişilik, insan olmanın yoludur. Bu nedenle kişilik, her birinin içinde yaşadığı çevre ve kültür tarafından işlenebilecek bir biçimde temsil edilen bireysel bir tezahürdür. Olgunlaşma ve öğrenmenin bir sentezi olarak, çok sayıda yönün (bilişsel, duygusal, istemli, motivasyonel) dinamik bir organizasyonudur. Risk algıları, zihniyetleri çok temel şekillerde etkiler (Napier ve diğerleri, 2018) ve toplu taşıma kararları ve davranışlarına dâhil olurlar. Taşıma tehlikeleri hem somut (yaralanmalar ve hava kirliliği gibi) hem de soyut (yoldaki öfke patlamaları gibi) olabilir (Meller ve Haustein 2018). Ek olarak, konuşmada riskler ortaya çıkar ve vurgulanır. Örneğin, otomobiller bağlamında, dış dünyayla (suçlara maruz kalma, antisosyal davranışlar, çarpışmalar ve trafik sıkışıklığı), araç güvenilirliği (tehlikeli yol koşulları, kötü hava koşulları, kaybolma, düşük hızlanma) ile ilgili endişeler ve korkular belirlenebilir ((yakıt ve teknik arıza), bedensel başarısızlık (uyuşukluk, hata yapma ve araba kullanamayacak kadar yaşlanma) ve kimlik ve benlik (başkalarıyla rekabet edebilme, sosyal bir duruşa sahip olma ve çok yavaş olma) (Gossling 2)).
Anahtar Kelimeler: Trafik Psikolojisi, Sürücü Psikolojisi, Trafik Sosyolojisi, Sürücüler ve Trafik, Psikolojik ve Sosyolojik Açıdan Trafik
Abstract
Psychology can be defined as the study of personality as a synthesis of maturation and learning. It emerged as a science and has developed through various disciplines, using methods and techniques to consolidate itself at the operational level. The decisive development of psychology took place through the application of systems specific to the natural sciences to the study of the mind. Like all sciences, psychology uses various methods to investigate the personality of individuals. The most commonly used methods are experimental, clinical and psychoanalytic methods. The psychoanalytic method seems to be the most appropriate method for treating the driver, both when examining his abilities and when learning about traffic psychology, since it takes into account the close relationship between the analyst and the subject. With the psychoanalysis founded by Freud, the positive and negative components of the personality emerge from the conscience of the subject. Personality is the way of being human. Therefore, personality is an individual manifestation, each represented in a form that can be processed by the environment and culture in which he lives. It is a dynamic organization of multiple aspects (cognitive, emotional, volitional, motivational) as a synthesis of maturation and learning. Perceptions of risk influence mindsets in very fundamental ways (Napier et al., 2018) and are involved in public transport decisions and behavior. Transport hazards can be both tangible (like injuries and air pollution) and intangible (like road rages) (Meller and Haustein 2018). In addition, risks are revealed and highlighted in conversation. For example, in the context of cars, concerns and fears about the outside world (exposure to crime, antisocial behavior, collisions and traffic jams), vehicle reliability (dangerous road conditions, bad weather, getting lost, slow acceleration) can be identified ((fuel and technical failure) , bodily failure (lethargy, making mistakes, and being too old to drive), and identity and self (competing with others, having a social standing, and being too slow) (Gossling 2).
Keywords: Traffic Psychology, Driver Psychology, Traffic Sociology, Drivers and Traffic, Psychological and Sociological Traffic
- Giriş
Literatürde birçok kaynakta ve çalışmada belirtildiği gibi, trafik güvenliğinin çeşitli bileşenler arasındaki bütünleşmiş ve karmaşık ilişkiye bağlı olduğu tespit edilmiştir (Bucchi, A. & Simone, A. (2000)):
- Aracın sürücüsünün psikolojisi,
- Trafik,
- Araç,
- Çevre ve
- Yol altyapısı
İstatistiklere göre, kazaların çoğundan sorumlu olduğu için en önemli gibi görünen bileşen, araç sürücüsünün davranışı ve dolayısıyla psikolojisidir. Sürüş davranışı, yol ortamının algılanmasıyla güçlü bir şekilde koşullandığından, uyumlu ve koordineli kalıplardan oluşan ve sürücülerin beklentilerini karşılayan yolların tasarlanmasını da dâhil alır. Sürücünün, aracın kontrolünü kaybetmesine neden olabilecek sürprizler veya rahatsız edici faktörler olmadan yolculuğuna devam edebilmesi önemlidir. Trafik, karmaşıklığı içinde, inkâr edilemez bir şekilde araçlar tarafından değil, aynı zamanda çok biçimli amaç ve amaçlarla farklı psikolojik özelliklere sahip sürücüler tarafından da koşullandırılır. Sonuç olarak, sürüş davranışının mantıksız hale gelebileceği dengesizlik durumları ortaya çıkabilir. Trafikte meydana gelen etkileşimlerin karmaşıklığı, çeşitli faktörlerin belirli davranışlarını değiştirir. Trafiğe saygılı güvenli bir sirkülasyona sahip olmak için, her sürücü diğerlerinin davranışlarını dikkate alarak katılmalı ve kendi davranışını empoze etmeye çalışmadan ortak güvenlik ihtiyaçlarını gözetmeye istekli olmalıdır. Günümüzde araçlar giderek artan bir şekilde, sürücüyü sorumluluklarından kurtaran ve maalesef bazen gerekli dikkati vermekten alıkoyan destekli sürüş sistemleriyle donatılmaktadır. Dolaşım güvenliğini artırmak için, bu cihazlar, uygun şekilde kullanmak için kişiliği tarafından belirlenen davranışlarına güvenmek zorunda olan sürücü tarafından algılanmalı, kodlanmalı, kullanılmalıdır. Çevre, aralarında yol, bölge, trafik ve hava koşullarının kurucu unsurlarının da bulunduğu karmaşık bir takım faktörlerden oluşur:
- Geometrik tasarımı ile yol,
- Bitki örtüsü,
- Binalar,
- Acil durum noktaları aracılığıyla bölge,
- Yoğunluk,
- Bileşim ve
- Hız üzerinden trafik,
- Atmosferik olaylar,
- Yağmur, kar, rüzgâr ve sis; meteorolojik koşullar.
Bu durumlarda, psikoloji yoluyla ifade edilen kişiliğin, sürücünün davranışı üzerinde belirleyici olduğu açıktır. Geometrik özellikleri ile yol altyapısı, bir dizi kesin tasarım önerisinin yapıldığı, sürücünün psikolojik koşullandırmasında temel bir öneme sahiptir. Sonuç olarak, hava dolaşımı güvenliğini içeren bütünleşmiş ve karmaşık ilişkinin tüm bileşenleri, farklı ölçülerde de olsa sürücünün davranışına bağlıdır. Bu da yola çıktıktan sonra sürücü olan bireyin psikolojisinin altında yatan konuların araştırılmasını gerekli kılmaktadır. Psikoloji, önemli bir bilimsel önem kazanmış ve bireyin davranışlarını tek ve sosyal bir ortamda tanıma ve yorumlamada temel bir araç haline gelmiştir. Sonuç olarak, yolda sürücü olacak kişilerin akreditasyonu, kişinin güvenli sürüşün temelini oluşturan davranışları benimseme yeteneğini değerlendirmeyi amaçlayan bir psikolojik testi de içermelidir.
- Sürücü Psikolojisi
Psikoloji, önceden belirlenmiş amaçlarına ulaşmak için tekniklere dayanır. En sık kullanılanlar deneylere, görüşmelere, anketlere ve görüşmelere dayananlardır. Analist ve sürücü arasındaki ilişkide en etkili teknikler konuşma ve anket teknikleridir. Bunlar yalnızca sürücü hakkında bilgi toplamak için değil, aynı zamanda gerekirse terapötik düzeyde müdahale etmek için de kullanılır. Kişilik testleri ve görüntü çıkarma için faydalı bilgiler edinmeyi mümkün kılarlar, davranışsal zorlukların belirlenmesine ve düzeltilmesine yardımcı olurlar ve bu nedenle sürücüyü her zaman ve özellikle acil durumlarda sürüş ile güvenli bir ilişkiye sahip olacak şekilde şekillendirirler. Bu sayede dolaşım güvenliği kurallarına daha iyi uyan bir bireyi test etmek ve elde etmek mümkündür. Psikoloji ve sürücü arasındaki bu ilişkiden, yol tasarımı amaçları için yararlı olan bilgileri de elde edebiliriz. Potansiyel bir sürücünün kişiliğini test etmek için, onun nasıl inşa edildiğini anlamamız gerekir. Yapı algı, öğrenme ve hafıza yoluyla yapılandırılır.
- Algı
Birey, deneyimin içeriğini algılamadan, öğrenmeden ve ezberlemeden sosyalleşemez veya iletişim kuramaz. Gerçekliği duyularını kullanarak, özellikle de bir sürücü durumunda gözlemler:
- Görme,
- İşitme ve
- Koku alma.
Görme söz konusu olduğunda, göz, ışık dalgalarını gözbebeklerinin açıklığından katalize eden bir kamera işlevi görür. Gözümüzün doğal merceği olan bir mercek, ışık ışınlarını odaklar ve bunları uyum süreci boyunca dönüştürür. Işık ışınlarının yoğunlaştığı yüzey retinadır. Görüntü retinada iki boyutta baş aşağı dururken, üçüncü boyut olan derinlik beyin tarafından kurtarılır.
Kulak yoluyla işitme mümkündür. İşitme deneyiminin boyutları, ses dalgalarının frekansı ve genliğidir. Kulak, kulak zarının titreşimlerini yükseltir ve bunları koklaya iletir. İkincisi, tüm dürtüleri beyne gönderir.
Koku, kimyasal bir temelde çalışan bir duyudur. Koku, bir maddenin bazı molekülleri burun boşluğuna ulaştığında elde edilir. Algı, bu nedenle, beynin, duyular yoluyla bilgi edindiği, gerçekliği kavramak için bunları işlediği bir süreç olarak tanımlanabilir. Bu şekilde oluşturulan sistem içerisinde bilgi düzenlenmekte ve onun önemli bir parçası haline gelmektedir. Algı, öncelikle iki teoriye dayanır:
- Gerçekçi ve
- Temsili teori.
Gerçekçi teoriye göre, çevre beyin tarafından göründüğü gibi kavranırken, temsili teoriye göre gerçeği üreten beyindir. İki teori karşılıklı olarak birbirini bütünleştirir ve birlikte algı üretir. Algısal sabitlikler, nesnelerin görüntülerini değiştirseler de yine de aynı şekil, boyut ve renkte sabit bir şekilde algılandıklarını kanıtlayan olgulardır. Bu nedenle, görme sisteminin gerçeklik üzerinde ürettiği hataları düzeltmeyi mümkün kılan fenomenlerdir. Bu nedenle beyin, duyusal verileri ve aynı beyin merkezlerini gerçeğe uygun şekilde uyarlamak için ek bir işlem gerçekleştirir. Algısal sabitlik, bu nedenle, fenomenlerin belirli niteliklerinin değişmeden kaldığını gösterir. Hareket algısı çok biçimli bir şekilde gerçekleşir. Bu durumda, zihnin eleştirel olarak yorumladığı veri ve bilgilerin yapılandırılması ve yeniden işlenmesidir.
Hareket iki sistem aracılığıyla algılanır:
- Görüntü-retina ve
- Göz-baş sistemleri.
Görüntü-retina sistemi, görüntü-retina değişimine dayanır; göz-baş sistemi, görüntüyü takip etmeyi mümkün kılan göz hareketlerini kullanır. Oto kinetik etki ve stroboskopik etki ile hareket algısı kanıtlanabilir. Oto kinetik etki, karanlık bir odada aydınlık ve hareketsiz bir noktanın hareketinde algılanmasından oluşur. Stroboskopik etki, belirli statik görüntüler hareket halinde algılandığında ortaya çıkar. Bu nedenle birey, yalnızca hareketli bir nesneyi tanımlama olanağına sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda yörüngesini ve hızını hesaplama yeteneğine de sahiptir. Böylece algının karmaşık bir süreç olduğu sonucuna varabiliriz. Bu karmaşıklık, optik illüzyonlarla da gözlemlenebilir. Sürücüyü ilgilendiren ve önemli ölçüde koşullandıran bu fenomen dizisidir.
Optik yanılsamalar, gözlerin gerçekte görmediği nesneler algılıyormuş izlenimi veren görsel fenomenlerdir. Bu fenomenler şekil psikolojisi ile açıklanabilir.
İkincisi, şekli tek tek parçaları değil, bir bütün olarak ele alır. Optik yanılsamalar, öncelikle uzantı yanılsamaları ve yön yanılsamaları tarafından oluşturulur.
Uzatma yanılsamaları, bir nesnenin sınır koşulları gözlemcide gerçek boyuttan başka bir boyuta neden olduğunda ortaya çıkar. Yön yanılsamaları, bilgi kümesi, ortaya çıkan çizgileri deforme etme eğiliminde olan öğeler içerdiğinde ortaya çıkar.
Bu fenomenlerin sürücünün gerçeği yanlış yorumlamasına neden olabileceği ve sürücünün konsantrasyonunu kaybetmeye ve daha az sorumlu bir davranış benimsemeye ne kadar meyilli olursa bu yorumların o kadar yanlış olacağı açıktır.
- Öğrenme
Öğrenme, bireyin kendi davranışlarını benimsediği bir süreçtir. Davranışın altında yatan dinamikleri bilmek için öğrenme sürecine aşina olmamız gerekir. Öğrenme, yalnızca gözlemleme ve keşfetme ihtiyacıyla değil, aynı zamanda çevreleyen gerçekliği deneyimleme ihtiyacıyla kendini gösterir. Öğrenmeye dâhil olan dinamiklerin ve süreçlerin kazanılması çok karmaşıktır. Birbiriyle etkileşime giren ve birbirini sindiren iki tür öğrenme vardır:
- Birincisi kavramların edinilmesine yöneliktir,
- İkincisi yaşanan deneyime ve öğrenme motivasyonuna dayanmaktadır.
Sürücü durumunda şüphesiz daha önemli olan ikinci tip, ortak biyopsikolojik ve zihinsel katılım gerektirir. Araştırma ve keşif duygusuna dayanan bu, kendi kendini motive eder ve özne öğrendiğinde davranışı değiştirmeye katkıda bulunur. Öğrenme süreci boyunca birey, deneyimlerini kendi haline getirir ve zekâsı ve duyarlılığı ile geçmişten gelen bilgilere atıfta bulunarak birçok duruma katılır. Davranışlarını değiştirir, öğrendiklerine göre yeniden düzenler ve çevreye uyum sağlar. Öğrenme üzerine yapılan deneyler farklı teoriler üretmiştir. Sürücünün davranışını açıklamaya en uygun olanlar, koşullandırma, deneme yanılma yoluyla öğrenme ve sosyal öğrenme üzerine olanlardır.
Koşullanma teorisi, kısmen insan içgüdülerini keşfetmemize izin vermiştir. Deneme yanılma yoluyla öğrenme teorisi, bireyin deneyimle geliştiği ve yeteneğini aşamalı olarak geliştirdiği kademeliliğe odaklanır. Sosyal öğrenme veya taklit yoluyla öğrenme, taklit yoluyla kazanılan davranışı benimsemek için çevrenin önemini gösteren bir teoridir. Bu nedenle psikoloji bize sürücünün sürüş davranışını ve dolayısıyla güvenli sürüş davranışını deneyim yoluyla öğrendiğini söyler.
Ne yazık ki, teorilerin ve deneylerin gelişimi, tüm insanların güvenli sürücüler olma yeteneğine sahip olmadığını göstermiştir. Çoğu durumda, kişi sürüş yöntemini bile öğrenebilir, ancak bunu nasıl uygulayacağını bilemez veya olay kısa zaman dilimleri gerektirdiğinde çok geç uygulamaya koyabilir. Bu gerçek, bireyin yaşamı boyunca entelektüel ve/veya psikofiziksel sınırlamalar nedeniyle görülebilir veya alternatif olarak başka nedenlerle de ortaya çıkabilir.
Bu sebeplerden sürücü için önemli olan iki ana sebep vardır. Birincisi, kişi, örneğin ilaç veya uyuşturucu almak gibi geçici psikofiziksel durumlar gibi olası nedenlerle güçlerinin uyuşmasına maruz kaldığında, geçici bir yetenek eksikliğinden oluşur. İkincisi, reaksiyonun zayıflamasına neden olan yaşlılık tarafından belirlenebilir. Açıkça, potansiyel sürücü, öğrenmeyi sağlayan psikofiziksel durumunu keşfetmek ve tahmin etmek için psikolojik olarak analiz edilmelidir ve dolayısıyla sürüşe uygunluğunu belirlemelidir.
- Bellek
Bellek veya anımsatıcı etkinlik, dinamik bir gerçeklik vizyonuna gönderme yapan entegre bir süreçtir. Bu nedenle hafıza dinamizm ile karakterize edildiğinden sürekli değişim ve dönüşümlere tabidir. Bu nedenle bellek, bilginin yalnızca görüldüğü, kodlandığı ve depolandığı bir etkinlik değildir, aynı zamanda daha önce edinilmiş şeyleri kullanma yeteneğine de sahiptir. İki tür bellek işlemi olabilir:
- İlkinde, bireyin üzerinde düşündüğü ve üzerinde akıl yürüttüğü kavramlar, esas olarak hatırlanan unsurlardan oluşur. Bu nedenle, önceden algılanan gerçeklerin esnekliği, gücü ve kullanılabilirliği sayesinde, geçmişe atıfta bulunarak ve tahminlerde bulunarak zaman kavramını kullanabiliyoruz. Gerçekte, bir olay yeniden bağlantı ve yeniden bütünleşme yoluyla hatırlanır. Yeniden bütünleşmenin uyarıcıları, geçmişte belirli bir zamanda meydana gelen deneyimlerin hatıralarıdır.
- İkinci tür bellek sürecinde, geçmiş deneyimlerin birçok belirtisinin geçmişi yeniden inşa etme özelliğine sahip olmadığı görülebilir. Bir sürücü söz konusu olduğunda, ilk tip bellek süreci, sürüş sırasında, ilk kez seyahat ediliyor olsa bile yolun unsurları ve sınır koşulları edinilen deneyimlere atıfta bulunduğunda etkinleştirilir.
İkinci tip, arabaya binmek için kapıyı açmak gibi otomatik olarak yapılan işlemlerde ortaya çıkar. Sorun, iki sürecin karıştırılmaması gerektiği gerçeğinde yatmaktadır. Nitekim gerekli dikkat gösterilmeden sürüş davranışı gerçekleşirse, ikinci hafıza süreci devreye girer ve bu durumun güvenli dolaşım koşullarıyla uyumlu olmadığı açıktır.
Bu nedenle sürücünün, koşullar ne olursa olsun, ilk bellek süreciyle tutarlı bir şekilde uyaranlara yanıt verebilmesi için zihinsel olarak olgun bir duruma ulaşmış olması gerekir. Anıların inşası, tartışılan hatırlama süreçlerine referansla, kaotik veya gelişigüzel değildir; daha ziyade, bilginin kodlanma derecesinin sonucudur. En kapsamlı şekilde düzenlenen ve kataloglanan hatıralar, müdahaleler olmasına rağmen unutulması en zor olanlardır. Başka bir deyişle, başlangıçta öğrenilen bilgiler, belleğin sonraki olaylar hakkında bilgi toplamasını engelleyebilir veya bunun tersi de olabilir. Bu davranış kalıpları nedeniyle, sürücünün psikolojik olgunluğu, önemli ve uygun şekilde değerlendirilmesi gereken bir özelliktir. Oblivion, meydana gelebilecek başka bir müdahale türüdür. Bazı bilgilerin belirli bir süre kullanılmadıktan sonra kendiliğinden bozulması, hâlihazırda tutulan verilere belirli verilerin karışması ve belirli bilgilerin bilinçsizce kaldırılması gibi çeşitli nedenlerle olabilir. Kullanım eksikliğinden kaynaklanan ilk bozulma durumunda, güvenilir bir sürücü mümkün olduğu kadar geç unutma yeteneğine sahip olmalıdır. Veri paraziti olması durumunda, neden olunan rahatsızlıktan kurtulmak veya en azından önemli ölçüde azaltmak için sürücünün zihniyetinin mantıklı ve etkili olması gerekir. Son olarak, genellikle yaşlanmanın doğal bir sonucu olarak gerçekleşen, zihin artık ilk potansiyeline sahip olmadığında, bilinçsiz bir eleme örneği gerçekleşir.
Özetlemek gerekirse, anımsatıcı etkinlik, geçmiş öğrenmenin zihinde davranış kalıplarındaki değişikliklere dönüştürülebilecek izler bıraktığı süreci etkinleştirmek için geçmişin deneyimleri ve öğrenmeleriyle tutarlı olan davranışları üstlenme kapasitesidir. Bu, kişinin geçmişten gelen bilgileri hatırlama yeteneğini geliştirmek için yapılır.
Sonuç olarak hafıza, öğrenme ve iletişim derinden iç içe geçmiş ve birbirine bağımlıdır. Anımsatıcı etkinlik olmadan öğrenme olamaz ve öğrenme olmadan bilgi olamaz ve bilgi olmadan başkalarıyla iletişim olamaz. Bu, sürücünün yoldayken ve her biri farklı türde bir sürücü tarafından sürülen diğer araçlarla çevriliyken karşılaştığı zorluktur. Belleğin nasıl çalıştığını daha iyi anlamak için, özünde üç farklı bellek biçimi olduğunu düşünerek başlayabiliriz:
- Anlık,
- Kısa süreli ve
- Uzun süreli.
Anında olan bir bellek, geçici olan ve yalnızca kısa bir süre süren duyusal bir bellektir. Bir fotoğraf tekniği, işitme için eksik bir süreç ve şeyleri ve görüntüleri kesin doğrulukla hatırlamayı mümkün kılan görseller için ikonik bir süreçtir. Anlık bellek, sürücünün yolu ve özelliklerini algılamasını ve tüm bu bilgileri bilinçaltında saklamasını sağlayan bellektir. Anında bellek, sürücünün anlık kararlar almasına da yardımcı olur. Kısa süreli belleğin özelliği, anlık bellek tarafından algılanan ve seçilen şeyin sınırlı bir süre boyunca depolanmasına izin vermesi ve yaygın olarak bir kişinin fiziksel özelliklerini yansıtan bir bilgi parçasını bir kodda temsil etmesidir.
Ayrıca kısa süreli bellek, anlık bellek tarafından algılanan ve seçilenleri saklama yeteneğine sahiptir. Bilgiyi gözden geçirerek uzun süreli belleğe aktarmak mümkündür. Uzun vadede depolanan bellek, potansiyel olarak bir ömür boyu sürebilir. Çeşitli prosedürler yoluyla bilgiyi sınırsız bir süre boyunca saklamayı ve daha sonra bu bilgiyi geri almayı mümkün kılan anımsatıcı bir sistemdir. Bilgi kurtarma, sürücü için açıkça en önemli ve belirleyici adımdır. Bilgi kurtarma, gözlemlenenlerin titiz bir şekilde kodlanması ve düzenli bir şekilde saklanması yoluyla gerçekleşmeli ve zaman içinde dayanabilmelidir.
- Davranış
Algı, öğrenme ve hafızanın temel mekanizmalarını inceledikten sonraki adım, sürücünün davranışını içeren ve karar veren duygusal ve motivasyonel süreçleri araştırmaktır. İnsan davranışını her gördüğünüzde bir tür duygu her zaman oradadır. Bu, psikofizyolojik işleyişteki değişikliklerin eşlik ettiği oldukça yüklü bir duygusal durum olarak kendini gösterir. Duyguları birbirinden ayıran karmaşıklığın doğrudan bir sonucu olarak, duygular tarih boyunca çeşitli şekillerde karakterize edilmiştir.
İlki, otonom sinir sistemi ve merkezi sinir sisteminin birbirleriyle iletişim kurma şekliyle belirlenir. Vücudun çevresel organları ve sistemleri tarafından üretilen bilgileri düzenlemek ve toplamak merkezi sinir sisteminin sorumluluğundadır.
Duygusal davranış, tüm beynin katılımını gerektirir, ancak özellikle beynin fantezi, hayal gücü ve yaratıcılıktan sorumlu kısmı olan sağ yarıkürenin katılımını gerektirir. Yorumlama, değerlendirme ve kavramsallaştırma faaliyetleri yoluyla, bilişsel işlevler duyguların gelişiminden sorumludur. Bir sosyal gruba üyeliğin kişinin duygusal deneyimleri üzerindeki etkisini, duyguların çevresel ve kültürel boyutlarını dikkate alarak analiz etmek mümkündür. Motivasyon konusunda yapılan çalışmalar, kişinin içinde, duygusallık ile fizyolojik yapı arasında sıkı bir bağlantı olduğunu göstermiştir.
Aslında isteklendirme, bir etkileşim sürecinde bir araya getirildiğinde davranışı koşullandıran bilişsel, duygusal, sosyal ve fizyolojik bileşenlerden oluşur. Bu nedenle motivasyonu, bireyde çevre ile ilgili gerekli olan ruhsal enerjiyi üreterek, davranışın gözlemlenebilir ve değişken sonuçlar elde etmesini sağlayan bir süreç olarak tanımlamak mümkündür. Motivasyonun bu tanımı, içsel motivasyon kavramıyla tutarlıdır. Ancak psikolojik enerji ve eylem her zaman motivasyon tarafından tetiklenmez. Bazen başka faktörler tarafından aktive edilirler. Üzerinde düşünülen ve tekrar tekrar yapılan eylemler motivasyondan yoksundur.
Her halükarda, isteklendirme üzerine psikoloji araştırmasının ikili bir odak noktası olması gerekir:
- Birincisi, davranışı tahmin edebilmesi gerekir ve
- İkincisi, davranışı somut hedeflere doğru yönlendirerek etkileyebilmesi gerekir.
Davranış teorisi, duyguların doğru yorumlanması konusunda en yüksek düzeyde güvence sağlayan teoridir. İhtiyaç-dürtü bileşenini çıkış noktası olarak alarak, bu varsayımı yaptıktan sonra öğrenmenin motivasyona yol açtığını göstermeye devam etmiştir. Davranış biçimimiz, her biri doğuştan gelen ve/veya öğrenilmiş unsurlara dayanan bir alışkanlıklar topluluğu olan çeşitli davranış sistemlerinden oluşur. Bu faktörler ya doğumda mevcut olabilir ya da zamanla kazanılmış olabilir. Bazı sistemler, doğumda mevcut olan değişkenler tarafından yönetilen fizyolojik bir aşamadan geçer. Diğerleri, kişinin yaşamı boyunca sıklıkla edindiği deneyimler ve dersler tarafından yönlendirilir. Ne yazık ki saldırganlık, sürücülerde düzenli olarak görülen bir özelliktir ve bu eğilime katkıda bulunan şeylerden biri de doğuştan olmasıdır.
Trafikteki kişi, birçok saldırganlık biçimini örtülü ve dolaylı yollarla ifade etmekte ise, örneğin küfür ettiğinde, hakaret ettiğinde veya alaycı açıklamalar yaptığında bu durum bir örnektir. Çoğu durumda saldırgan olmak, kişiyi hüsrana uğramış hissetmekten kurtaran bir tepkidir. Sürücünün öncelikle temel duygusal düzeyde nasıl bir insan olduğunun ve ikinci olarak da gerçeği anlama ve analiz etme yollarının doğru olup olmadığının belirlenebilmesi için psikolojik bir değerlendirmeden geçmesi gerekir. Bundan sonra, davranış ve duygu arasındaki bağlantıyı kodlamamız gerekiyor. Bu bağlamda, sürücü olarak hareket eden kişiye, özümsenen ve bilinçaltını etkilemeye devam eden faktörleri araştırarak, kendisini harekete geçiren dürtüleri aydınlatma görevi verilir. Bu araştırma, sürücüde genellikle kontrolsüz ve tipik bir şekilde sadece araç kullanırken ortaya çıkan ve buna “yol öfkesi” diyebileceğimiz saldırganlığa yatkınlık konusunda da tepki kazanmayı mümkün kılacaktır.
- Sosyal ortamlarda davranış
Kişi ve içinde yaşadığı toplum arasında sürekli ilişkiler oluşur. Hayatında, ilham veren ve kendisi gibi olanlarla ortaklıklar kuran kişidir; geçmişi toplumsal deneyim, şimdiyi süregiden eylem ve geleceği kolektif bilincin yaratılması olarak özetler. Bu nedenle, kişi, karar vermekte özgür olmak, ancak yine de sosyal yapılar tarafından kısıtlanmak gibi, görünüşte uyumsuz koşullara yerleştirildiğini keşfeder. Bu nedenle bağımsızlığını tamamen gerçekleştirmenin yollarını aradığı için her türlü kısıtlamayı aşmanın yollarını aramaktadır ve bu ortaklık sürecinde davranışlarının oldukça radikalleşmesine neden olmaktadır.
Sonuç olarak, eylemlerin ardından tepkilerin geldiği ve duruşların karşı duruşlarla iç içe geçtiği bir senaryo yaratılmıştır. Bunun doğrudan bir sonucu olarak, her bireyin kişiliği toplumda dışsal hale gelir ve bu nedenle toplumun bireysel üyelerinin eylemlerinin sentezi haline gelir. Birey ise toplum içinde kaybolmaz, her zaman ve her koşulda dinamik bir bileşen olmaya devam eder. Dolayısıyla toplum, tüm bu bireysel etkinliklerin aritmetik toplamı değildir; daha ziyade toplum, her bir bireysel faaliyetin sonucudur. Bu durumun bir sonucu olarak, birey kişiliğinin yönlerini şekillendirir ve iletir. Kişilik, kişinin günlük gerçeklikte mevcut olan her bir bileşenin sayısız veçhesini kendisine bildirme aracı olarak hizmet eden tutumları aracılığıyla ifade edilir. Sonuç olarak, tutumlar sadece kişisel deneyime değil, aynı zamanda çevredeki sosyal çevreye de bağlıdır.
Bireyin davranışları çoğu zaman inandığını söylediği şeylerle uyumlu olmasına rağmen, çoğu zaman mantıksız görüşlere sahiptir. Temel olarak, kişinin tutumlarını koşullandırmaktan çok sayıda bileşen sorumludur. Bileşenlerden biri, tahminler ve yargılar yoluyla bireyin diğer bireyleri, nesneleri ve koşulları sınıflandırmasına neden olan kişinin görüşleri, inançları ve varsayımlarının ürünüdür. İkinci bileşen, duygusal bir özelliğe sahiptir ve kökenini, her insanın edinilmiş ve doğuştan gelen bagajını temsil eden duygu ve duygular koleksiyonundan alır. Bu bileşenin oluşumu, her insanın sahip olduğu bir dizi duygu ve duygudan gelir. Bu iki yön birbiriyle derinden iç içedir ve bu da aralarında güçlü bir bağ oluşturur. Aslında birinci bileşen, kişinin ulaşmak istediği hedefleri ve bu hedeflere ulaşmak için hangi teknikleri kullanacağını belirler. İkincisi, bir tutumun motive edici ve dinamik yönlerine bağlıdır ve her insanın belirli koşullarda algıladığı insanlarla, nesnelerle ve durumlarla etkileşime bağlıdır.
Son bir tartışma noktası olarak, gösterdiğimiz gibi, bireyin mantıksız davranış varsayımına yol açabilecek, çevre tarafından da koşullandırılan kişinin psikolojik özelliği tarafından ek bir bileşen oluşturulur. Bu nedenle, sürücünün araç kullanırken sadece kişiliğini sergilemediği; daha ziyade, aynı zamanda bir dizi sosyal koşullanmayı da yansıtır. Araba sürmek toplumsal bir faaliyet olduğu için durum böyledir. Bu şartlanmaların birey üzerinde olumlu veya olumsuz etkileri olabilir. Aslında, sürücünün olumlu ve tutarlı tutumlar benimsemeyi seçmesi anlamında tutumunu yönetip yönetemediğini veya dolaşımın güvenliğine tartışmasız olarak zararlı olan mantıksız davranışlara açık olup olmadığını araştırmamız gerekiyor. Sonunda, sürücünün sosyal çevre tarafından tesis edilmiş ve yürütülmekte olan anormal durumlarla karşılaştığında nasıl tepki vereceğini belirlememiz gerekiyor. Sürücünün kapasitesi, sosyal veya grup psikolojisine ilişkin bir araştırmanın bulgularına göre belirlenir.
- İrdeleme Prosedürleri
Yukarıda tartışılan tüm faktörler dikkate alındığında, sürücü ehliyeti almak için şu anda ihtiyaç duyulan teorik ve pratik bilgilere bakmanın yeterli olup olmadığını belirlemek için yeterli olmadığı açıktır. Hiç kimse fiziksel ve zihinsel olarak motorlu taşıtı değişen trafik koşullarında güvenli bir şekilde kullanamaz. Buna ek olarak, bireyin davranışlarının yanı sıra tutumlarının da psikolojik bir analizini yapmamız gerekir.
- İlgili Düşünceler
Son yıllarda psikoloji önemli ilerlemeler kaydetti ve sürekli genişleyen alanlarda uygulama bulmaya devam ediyor. Ne yazık ki, bu uygulamaların birincil odak noktası bir 980'in davranışını anlamak ve değerlendirmektir. Öte yandan ulaşım alanında sürücü ile altyapı arasında psikolojik bir bağ olduğunu da söylemeye gerek yoktur. Bu bağlantı basit değil, daha çok iç içe geçmiştir. Sonuç, sürücü ve çevre tarafından çevrelenen altyapı ile aynı anda ilgili olan çok çeşitli unsurlara bağlı olduğu için zordur. Birkaç bileşenin birbirini etkileme ve etkileşim kurma yeteneği nedeniyle entegre edilmiştir.
Bunun doğrudan bir sonucu olarak, eksen oluşturma sürecinde polinom çizgilerinin kullanılmasını önererek, yollar inşa edilirken sıklıkla kullanılan yaklaşıma meydan okumak doğru olacaktır. Sürüş davranışıyla bağlantılı olarak sınır koşullarının önemi üzerine tartışmalar olmuştur. Sonuç olarak, yol altyapısının geliştirilmesi ve yönetimine ilişkin eldeki sorunun karmaşıklığı göz önüne alındığında, yol altyapısını değiştirmemiz gerekmektedir. Mühendisler, şehir plancıları ve ekonomistlerden oluşan gruba bir psikolog ve sosyolog ekleyerek bu noktaya kadar kullanılan stratejiler yeniden değerlendirilmelidir.
Yazarın Diğer Yazıları
- NEVROTİK ÇIKMAZLAR… - 04 Eylül 2022
- ÇOCUKTAN AYRILAMAYAN BEKÇİ ANNELER - 24 Ağustos 2022
- ARABA SAHİPLİĞİ ÖZGÜRLÜK İLE İLİŞKİLENDİRME - 15 Ağustos 2022
- ÜLKEMİZ COĞRAFYASINDA TANIMLANAN BİPOLAR BOZUK - 10 Ağustos 2022
- Aile düzenli olduğunda, insanoğlunun bütün sosyal ilişkileri düzenli olacaktır.(Ching) - 18 Temmuz 2022
- ÇOCUKLUKTAKİ SARSINTILARI İLİŞKİLERİMİZDE CANLANDIRMAK - 16 Temmuz 2022
- ESKİ TÜRK TOPLUMLARINDA AİLENİN TEMEL ÖZELLİKLERİ - 04 Temmuz 2022
- EMDR, Panik Atak ve Anksiyete İlişkisine Dair İnceleme - 30 Haziran 2022
- İnsanlar Neden Yaşamaktan Vazgeçiyor? - 22 Haziran 2022
- SAPLANTILI KİŞİLİK - 12 Haziran 2022
- Eş Seçiminde Toplum Etkisinin Değerlendirilmesi - 03 Haziran 2022
- İNTİHARI ÖNLEMEK KÜRESEL BİR ÖNCELİKTİR - 29 Mayıs 2022
- BOŞANMA ÇOCUĞU NASIL ETKİLER - 25 Mayıs 2022
- ANNE BABA ÇOCUĞU NASIL TANIR - 18 Mayıs 2022
- Eş Seçmede Toplumun Etkisi - 05 Mayıs 2022
- Çocuklarda Refleksoloji - 24 Nisan 2022
- ZEKÂ NEDİR NASIL GELİŞİR - 12 Nisan 2022
- YAZILI İFADE BOZUKLUĞU - 09 Nisan 2022
- ÇOCUĞUNUZ DEĞİŞİYOR GELİŞİYOR… - 26 Mart 2022
- MANEVİYAT EĞİTİMİMİZİN ÖNEMİNİ LÜTFEN ARTIK ANLAYALIM. - 25 Mart 2022