Elinde olanı Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için harcayan ve bununla varoluşunun amacını gerçekleştirdiğinin bilincinde olan kişi, verimli bir bahçe gibidir. Doğuştan onun toprağı nem, minarel, ısı bakımından tam kıvamındadır. Allah'tan gelen o en güzel haline bulaşmış bir şeyler varsa da tüm zamanı onları arıtmak için geçmektedir. O; toprağına düşen iman tohumunu her gün vahiyle sular, sâlâtla ısıtır, infakla bereketlendirerek büyütür. Kök salar, filiz verir, genç bir fidan olur, çiçeklenir, meyvelenir. Zamanla etrafına gölgesinin bile yettiği bir ceviz olur mesela. Bazen gölgesindekine bir meyvesini düşürür de aklını başına getirir. Bazen yemişini yiyenin ellerini yeşertir. Bazen yaş meyvesinin kabuğuyla insanın ağzını buruklastırır. Ama bekleyen sabredenin, onu kat kat soymasını, kurutmasını bilenin zihnini açar. Meyvesinin sadece şekli bile tefekkür sebebidir. Allah'ın varlığının delilidir.
"Mezarlıklara meyve veren ağaçlar dikilmez!" demişti bir büyüğümüz. Ağaçlar yaşayan insanlar içindir. Bizler de bize gelen vahyi, mezarlıklar için değil; önce kendimiz, sonra yani başımızdakiler için okuyalım. Hiç olmazsa hemen gölgemizdekiler sebeblensin bizden.
Öyleyse toprağını, yerini, alacağı güneşi ölümcül bir inatla seçen bir fide kadar olalım. Meyve verelim, çiçeklenelim, yeşerelim, her yıl yine yeniden köklenelim dünyaya. Ama yaşlı bir servi gibi mezarlıktan ibret alarak başımız göğe erse de, ayağımız önce yere bassın.
Bassın ki; yağmura aç topraklarda bile yeşeren çisenin bile yettiği başak tanesi gibi bire yedi yüz versin. İnsanlar nimetlensin bizden. Ekmek olmak için önce toprağa düşmek sonra filizlenmek, olgunlaşmak, toplanmak, hatta kabuğundan ayrılmak, ezilmek, ufalanmak yoğrulmak, mayalanmak ve nihayet pişmek gerek.
O gün geldiğinde; "Bir sokum ekmek kadar olamadık" diyenlerden olmamak gerek!
Almak için önce, vermek gerek!
Emek gerek!
Emek, ekmek vermektir.
Emek çeken bilir.
Ekmek veren Birdir!
Emek veren, ekmeği verenledir!