"İslam sadece bir din değil yaşam biçimidir"
Bunu anadan babadan doğma müslüman olan biri değil, sonradan düşünerek, okuyarak irdeleyerek ve tüm dinleri kıyaslayarak, gayretiyle müslüman olan bir Avrupalı söylüyor.
Bu söz beni çok etkiledi, yaptığı tesbitin hakikati üzerinde çarpıldım ve kardeşimin röportajını heyecanla dinlemeye koyuldum.
Sözlerine "İslam, gençlik yıllarımdan beri peşimi bırakmayan depresyon ve anksiyete sorunlarımla da başedebilmemi sağladı " diyerek devam etti...
Yani "dinim beni huzura kavuşturdu, anlamsız bulup depresyonlardan çıkamadığım şu hayatı, anlamlı hâle getirdi "diyordu.
Sadece bu kardeşim mi, hayır !
İslam'la şereflenen çok sayıda kişiyi dinlediğimde benzer tesbitleri yapıyorlardı.
Onlar adına çok seviniyor, içim, en mükemmel din İslam'ın mensubu olmanın huzuruyla doluyordu. Evet bu çok buyük bir nimetti,
Allah'ımın bir lütfuydu bize, ama BEDEL İSTERDİ...
Bu büyük lütfun kıymetini bilmekti BEDEL! İmanını gözden sakınmaktı, hayatını İslam'a göre tanzim etmekti bedel...
Herşeyin bir bedeli vardı, en kıymetli olan iman ve İslam nimeti değerini bilmeyenlerden yavaşca çeker giderdi işte..
Nitekim çevreme baktığımda bu üzüntülü manzarayı görüyordum.
Müslüman bir milletin evlatlarının dinden imandan fersah fersah uzaklaştığını, anne babaların biz nerede hata yaptık feryatlarını duydukça kahroluyordum.
İslam bir denizdi içindeki mahiler(balık) kıymetini bilemediler. Kimlerdi o mailer, bizlerdik! Ümmet ve ümmetin yitik evlatları...
Seküler dünyanın kurbanları ...
Geçtiğimiz günlerde Konya'daki ziyaretlerimizde beni çok üzen haberler aldım.
Hepimizce malumdur ki burası ülkemizin en dini bütün ailelerinin olduğu şehirlerdendir. Hafızlık yapan yavrularımızın dahi dinin emirlerini hiçe saydığını, ailelerine başkaldırarak hayat tarzlarını tamamen değiştirdiklerini, esefle öğrendiğimde "Nereye gidiyoruz biz?" sorusunu haykırmak istedim.
İzmir'den İstanbul'a Rize'den Adana'ya son günlerde duyduğum ama duymaktan kahrolduğum haberlere bir yenisi eklenmişti hem de beş hafız kızımızdı konu olan.
Hristiyan benim dinimle dirilirken, benim evlatlarım kirli dünyanın boş eğlenceleriyle ömür geçiriyor ve bunu yaşamak zannediyordu.
İslam'la huzura kavuşanlar varken İslam'la şereflenemeyen bizler için ne acı bir tablo bu!
Peki nasıl oluyor bu! İslam'ı hiç bilmeyenler aşık olurken , içine doğanlar, çok azı hariç, örnek olmak söyle dursun, ya bîhaber ya da düşman oluyorlar ...
Hidayete erenlerin neredeyse hepsi aynı şeyleri söylüyorlar ; Biz Kuran okumasak Siyer-i Nebiyi öğrenmesek müslüman olamazdık...
Bu sözler taş gibi iniyor, yutkunamıyorum...
Hidayete eren kardeşlerimiz müslümanların ekseriyetinin İslam'ı temsil edemediklerini üzülerek ifade ediyorlar.
Efendimizin bir kişinin hidayetine vesile olmak ile ilgili hadis-i şerifi geliyor aklıma
"Bir kişinin hidayetine vesile olmak, güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır."
Buna vesile olan ne bahtiyar kişi...
Rabbim cümlemize nasip eylesin bu nimeti!
Hristiyanlıktaki misyonerlik faaliyetlerini düşündüğümüzde İslam'ın Hak din olduğunu bir kere daha anlıyoruz. İslam kendini kendi temsil ediyor.
Ümmet-i Muhammed'in bir kısmı savaşlarla, yoklukla mücadele ederken bir kısmı da safahat içinde dünyaya dalmış gidiyor.
Kasıtlı bir şekilde özellikle Avrupa'da ve tüm dünya medyasında, tam aksine sürekli menfi bir İslam algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Bütün bunlara rağmen İslam, en fazla artış gösteren din olmaya devam ediyor ...
Kurân-ı okuyan teslim oluyor. Peygamberimizi tanıyan hayran kalıyor.
Maalesef ki biz tam anlamıyla ne Kuran'ı okuyor ne efendimizi tanıyoruz. Yani İslam'ı bilmeyen, içine sindiremeyen, müslümanlar güruhuyuz.
Sorun da işte tam da burda başlıyor.
Hidayete erenlerin hayatlarına baktığımda imandan önce bilgiyi görüyorum. Bilgi, sevgiyi, sevgi teslimiyeti ve imanı iman da hakiki bir müslümanlığı, getiriyor.
Bizim hatamız nerede! Bu kardeşlerimizdeki ihlas bizde neden yok, diye düşündüğümde, sorunun aileden kaynaklandığını, tepeden inme zorlayıcı ve aklı ikna etmeyen bir iman ettirme yolunun tercih edilmiş olunmasında görüyorum.. .
Bilgisiz, fikirsiz, sevgisiz bir iman, zorlamayla ayakta ne kadar kalabilir ki!
Bu günlerde birçok evladımızın İslam'dan uzak dünyevî bir hayata yelken açmasının altında işte bu yanlış tarzın olduğunu düşünüyorum. Dindar aileler çocuklarına dini sevdirmek yerine onu dikte ettiler ve beklentilerinin tam tersi bir sonuçla karşılaştılar.
Evlatları dinden uzaklaştıkları gibi, kendilerinden de, dini hatırlatan herşeyden de uzaklaştılar.
Malum birileri de ellerinden kaçırdıkları din mensuplarının intikâmını, bizim evlatlarımızı kimliksizleştirerek alıyorlar.
Avrupalı'dan zerre farkı kalmamış, doğu ile batı arasında sıkışmış, özenti hastalığının muzdaribi, aşağılık kompleksini dini inkar ile aşacağını zanneden hatta lut kavmini dahi hoş görecek kadar alçalan, tek dünyaya kendilerini mahkum etmiş, yitik bir nesil!
Toplumumuz huzursuz, mutsuz gergin hiçbir şeyle tatmin olamıyor. Neden böylenin cevabını Rabbimiz
Rad suresi ﴾28﴿. ayetinde veriyor bizlere:
"Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur"
Hidayete erenler ise çok mutlu ve huzurlular. Yeniden doğduklarını, hayatlarına bir anlam geldiğini söylüyorlar.
Ve tüm yaşantılarını Kur'an ve sünnete göre yeniden tanzim ediyorlar. Çünkü İslam'ın sadece bir ritüeller, ibadetler bütünü olmadığını, aksine, bir hayat tarzı olduğunu fark etmişler.
Yaradanın bizlere mutluluğumuz için en güzel hayatı lâyık gördüğünü ve bunu din olarak gönderdiğini görebilmişler. Rahman ile hakimiyet yarışına girmemişler yani.
Kimsenin baskısı altında kalmadan okuyarak, araştırarak, kıyaslayarak, düşünerek , BEDELİNİ ÖDEMİŞLER!
Ve onlar İslam'ları ile çok mutlular !
YA BİZ!!