Pazar sabahı, piyasanın ürün etiketlerini uçurduğu ve ardından sürekli yenilenen etiketlere bakmak için Urla ana yol üzerindeki bir markete uğradım. Fırtınadan kaçmayı başarmış birkaç parça ürün alışverişi ve fiyat tespitleri turunun ardından kasaya ulaştım. Önümdeki konveyor bantta en küçük paketlerden beyaz peynir, zeytin ve bir adet domates yürüyordu. Bembeyaz saclı, düzgün giyimli, üstelik kravatlı bir ‘amca' nın alışveriş listesi.
‘Amca’ kasadaki gülümsemesini yitirmiş görevli bayana tedirginlikle şöyle dedi "Kızım bu üç parçayı elimle taşıyamam ama poşet param yok".
Poşet 25 kuruş.
Şimdi bu alışverişten nasıl bir neden-sonuç ilişkisi çıkıyor. 70’li yıllarda Almanya’dan dönen işçi kardeşlerimizin en çok anlattığı meyve ve sebzelerin tane ile alınması hikâyeleri oluyordu. ‘Amca’mızın bir adet domates alması, israf olmasın, tüketeceğimiz kadar alışveriş yapalım söylemi için örnek olabilir. Ama söz konusu alışveriş, ‘bana bir adet domates, bir dilim peynir yeter’ alışverişinden çok ötelerde.
Gelelim poşet olayına. Poşet kullanılmasının ve çevreye verdiği zararların farkındayız. Amca’mızın ‘poşet param yok’ yanıtı da manav veya ekmek reyonundan da bir poşet alıp üç parça alışverişini koymasından çok ötelerde.
50 milyon liraya villa kalelerin satıldığı, güzelim bamya, salatalık tarlalarının arsa ’ya dönüştüğü Urla’da yaşanıyor bu durum. Para ile hacimlerini arttırdıklarını düşünen insanlar tarafından yerli halkın alanları azaltılıyor. Kriz döneminde elindeki tarlasını düzgün ve verimli şekilde ekip, biçemeyen Urlalı çiftçim, tarlasını tarla bedeli üzerinden Urla dışından gelen bir yatırımcıya satıyor. Ne hikmetse, senelerce ürün alınan verimli toprak birden tarım toprağı olmaz raporu ile marjinal araziye dönüştürülüyor. Ardından aykırılıklar başlıyor. Önce İmar çıkarılıyor. Bamya tarlalarından 50 milyonluk villalar yükselmeye başlıyor. Sonra ne oluyor? Yol, yoğunluğu karşılar mı? Düşünen yok. Alt yapı. ‘Şimdi ne gerek var. Önce villaları satalım’. Sonrası malum. Tarlayı satan anne babanın çocukları, o villalarda gün gelip işçi olarak çalışmaya başlıyor. Kısaca bu ‘mesele’ Enis Batur’un ‘Kül Meseli’ şiiri gibi. ‘aykırı bir dilin sözdizimi’.
Anlamak mümkün değil şu betona harcadığımız parayı çiftçiye toprağa harcasak kat kat fazla Kazanırız ve Üstelik her sene
Anlamak mümkün değil, şu betona yatıracağım parayı toprağa, çiftçiye yatırsak kat kat fazla kazanırız, üstelik her sene
Vasıfsız insanların yönettiği güzel ülkemin geldiği üzücü durum
Çeşme bitti sıra urla da. Ama bir gerçek var ki urla gelecekte yıldız bir ilçe olacak
Ağzınıza sağlık