“Yorgi nereye?”
“Sokağa anne”
“Elindeki ne?”
“Ne olacak ekmek anne”
“Bre more bilmez misin Ramazan’dır. Hacer teyzenin evlatları elinizdekini görürse
ayıp olmaz mı?”
“Ama anne onların da ekmeği var. Onlar da yiyebilir.”
“Öyle de evlatlarım. Bu ay Müslümanların kutsal ayı. Onlar oruç tutarlar. Eğer siz
onların karşısında yerseniz saygısızlık etmiş olmaz mısınız?”
“Evet, anne doğru söylüyorsun. Onlar bizim yortumuzda bize saygı duyuyorlar. Biz
de onlara saygı duymalıyız.”
Bu konuşmalar çok değil yüzyılın ortalarında küçük bir kasabada birbirleriyle
komşu ve dost geçinen iki farklı kültür, etnik ve dini birbirine benzemeyen mahalle
sakinlerinin ifadeleriydi. Bu ve buna benzer konuşmaları hem yaşamış hem de çok
dinlemiş biri olarak bugün büyük bir köy mesabesine inen dijital dünyada farklılıklarımız elbette olacaktır.
Adeta böylesine büyük bir köyde birlikte yaşamaya mahkûm ve mecburuz. Birlikte
yaşadığımız coğrafyayı, dünyayı yaşanabilir, mutlu ve huzurlu bir ortama çevirebilmek, problemleri en aza indirgemek farklılıklarımızı ötekileştirmeden, farkındalıklarımızın katsayısını artırarak mümkün olduğumuzu idrak etmemizden geçmekte.
Önce “farklılaşma”, “bütünleşme” ve “birlikte yaşama” kavramları üzerinde durmak gerekiyor. Zira birlikte yaşamanın kavramlarını anlamadan birlikte yaşamak mümkün görünmemekte. O açıdan değerlendirdiğimizde birlikte yaşamanın önündeki engelleri iki başlıkta analiz edip daha sonra bundan bir sentez çıkarmalıyız.
Yüzyılın başında sosyoloji kavramı olarak hayatımıza giren “küresel köy”den başlayalım isterseniz. İçinde yaşadığımız dünyamız geçirdiği teknolojik gelişimlerle uzak mesafeleri yakın hale getirmiştir. Artık dünyanın öbür ucundaki insan toplulukları bizim için “küresel köyün sakinleri” haline dönüşmüştür. Bunu dijital ağlar sağlamış. Adeta kıtalar, ülkeler, devletler, milletler, şehirler birbirlerine görünmez bağlarla bağlanmıştır. Dolayısıyla “öteki” ile karşılaşmamız kaçınılmaz ve kolay hale gelmiştir. Başka bir ifadeyle insanlar arasındaki fiziki şartlar ve mekânlar birer mani olmaktan
çıkmış, birlikte yaşamaya kâinatın en mükerrem misafirlerini mahkûm etmiştir.
Birlikte yaşamanın bu denli gerekli olduğu dünyamızdaki savaşları, kanı, gözyaş-
larını bu gerekçeler izah etmekte zorlanıyor. Hâlbuki dünyamız bu denli tehdit altındayken birlikte yaşama sanatının kıtalar, devletler ve fert bazında öğrenmeye ihtiyaç her zamankinden daha şedit görünmekte.
Bu makalenin konusu da birlikte yaşama
sanatının manileri ve incelikleri konusunda farkındalık oluşturmaya yönelik bir çalışmadır.
Hemen herkesin ortak sorusu şu:
“Dünya nereye gidiyor?” Fiziki olarak nereye
gittiğini bilim adamları izah ediyor. Ama aslolan ilişkiler, insanlar arasındaki giderek
açılan farklılaşma, ötekileştirme uçurumları…
Farklılaşma Kezzabı!
“Farklılaşma” sosyolojinin temel kavramlarından biridir. Elbette insan denilen
mükemmel varlığı dünyanın imarı ve imtihanı için gönderen Yüce Kudret onu bu misafirhanede birtakım özelliklerle donatmış. Bunun yaparken her bir misafir üzerinde
büyük özen göstererek her yönüyle tek ve mükemmel özelliklerle haiz hale getirmiş.
Bu yönüyle her insan diğerinden farklı olacaktır. Bu fiziki özelliklerine yansıdığı gibi psikolojik ve ruh dünyasında da yansımasını bulmuştur. Farklı özellikler taşımak doğamızda, yaradılışımızda bize bahşedilen büyük bir ihsandır. Aslında farklılaşma ile “farklı insanlar arasında doğuştan getirilen ya da sonradan
kazanılan çeşitli fiziksel ya da sosyal farklılıklardan kaynaklanan birbirinden farklı
yapılar, görünümler ve davranış kalıpları sergileme durumu” ifade edilmektedir.
Bu yönüyle farklılaşma tarihin değişim ve dönüşüm vetirelerinin adeta bir dinamosu hükmündedir. Bu sayede topluluklar, devletler değişim ve gelişimlerini tamamlar. “En ilkel topluluklardan günümüze kadar uzanan tüm insanlık tarihi, diğer canlılardan farklı olarak insanın ‘üniform’ (tek tip) bir yapıda olmadığının göstermektedir. Bu üniform olmayışın yaş, cinsiyet, vücut yapısı, zekâ düzeyi vb. tabii özelliklerinin yanı sıra servet, eğitim, itibar, nesep vb. sosyal nitelikleri de vardır.”
Burada ifade edildiği gibi kişinin gerek doğuştan sahip olduğu farklılıklar gerekse sonradan kazandığı statü ve roller üzerinden ortaya çıkan farklılıklar yaşadığımız dünyanın gerçekleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Farklılaşma kaçınılmaz bir gerçek
likten “ötekileştirme” yolculuğuna başladığı anda sıkıntılar meydana gelmektedir.
Ötekileştirme Kilometre Taşları fıtri bir gelişme süreciyle başlayan farklılaşma, ötekileştirme serüvenine önce “ego” sonra “haz” daha sonrada son durak “nefis” yolculuğuyla ulaşmakta.
Dünya misafirlerini aynı “gemide seyahat eden”, eşit haklara sahip fertler konumundan bu üç
“kezzap” ruhlara dokunduğu anda önce kendisini üstün, vazgeçilmez, erişilmez noktaya taşıyor. Sonra ötekiyle arasına mesafeler koyarak “etiketleme” yapıyor.
Üç farklı konum biçen farklılaşma kişiler, gruplar ve kültürleri hedef almaktadır.
Farklılaştırma bu süreçleri takip ederken “kişinin sosyal durumunun tanımlanması, belli bir kültür kalıbına oturtulması ve o kültürel kalıbın standardının belirlenmesine ‘sosyal damgalama’ veya ‘etiketleme’ denir…
Damgalama, kültürel alt grupları yönetmek, etiketleme, değersizleştirmek ya da yüceltmek için kullanılır… Stigmatizasyon adı verilen bu toplumsal damgalamanın düzeltilmesi gerekir… Kör topal olarak Stigmatize kişi ve gruplar kendilerini dışarıya karşı kapatırlar… Damgalama, ön yargı ve ayrımcılığa zemin hazırlayan ciddi bir problem alanıdır.”
Fertlerin damgalanması, etiketleme toplumda aradaki uçurumları artırırken aynı
zamanda uzlaşma, birlikte yaşama kültürünü berhava etmekte, gruplar arasında çatışma kültürünü yeşertmektedir.
Farklılaşmadan Çatışmaya
Farklılaşma fert, grup ve kültürler arasında amaç ve çıkar ekseninde hızlandığı anda ortaya çatışmanın çıkması ise kaçınılmazdır. Çatışmanın olması için en az iki taraf arasında anlaşmazlığın olması gerekir. Çatışmanın renkleri “sözlü”den başlayıp şiddetin kullanılmadığı fiili durum”la devam edip “şiddet”le son bulur. Her üç durum da birlikte yaşama kültürünü ortadan kaldırır.
Toplumsal Yapının Harcı:
Bütünleşme farklılaşmak gibi bütünleşme de sosyolojik bir kavram olarak karşımıza çıkar.
Farklı tanımları olsa da bütünleşme denilince “Bir toplumu meydana getiren unsurlar
arasındaki uyum ya da ahenkli işleyiş” anlaşılmaktadır. Bir toplum makinanın dişlilerine benzetilirse her dişlinin mükemmel olması yetmiyor aynı zamanda uyumlu ve ahenkli işlemesi de gerekiyor. Bütünleşmeye bir başka ifadeyle ferdi sosyalleştirme süreci de denilebilmektedir. Burada amaç grupla,toplumla bütünleşmeyi sağlamak adına kişiye hedefleri ve amaçları belirtilmiş iç ve dış davranış kalıplarının aktarılması ve fertler arasında etkileşim süreci oluşturulmasıdır. Böylece bütünleşme aşamasında fert içinde yaşadığı toplumun değer yargılarını, örf adet ve geleneklerini öğrenerek kendisinden beklenilen sosyal rolleri gerçekleştirecektir. Bu sürecinde sağlıklı işlemesi önce “aile” sonra “okul” daha sonrada “sivil toplum” yapılanmalarıyla, toplum içinde güzel örneklerle etkisini göstermelidir.
Sonuç
Kâinat sarayına mükemmel donanımlarla gönderilen insan biyolojik farklılıklarıyla birlikte içinde yaşadığı toplumun kazandığı farklılıklara da sahiptir. Bu farklılıklar
tarih boyunca değişik coğrafyalarda kan ve gözyaşıyla çatışma kültürünü beslese de
günümüz dünyasında gelinen noktada farklılıkların tahakküm, ayrışma, çatışma sebebi değil de her anlamda zenginlik, paylaşma ve birlikte yaşama kültürüne hizmet
ettiğini insaflı vicdanlı kalpler ve akıllar görmektedir.
Modern dünyada bilgi ile aydınlanan insanlık farklılıkları ön plana çıkarmak yerine asgari müştereklere vurgu yapar, ortak paydalarda buluşur ve mümkün olabildi-
ğince birlikte olunan alanı geniş tutarsa ihata eden, kuşatan, kucaklayıcı, empatik bir
alanda birlikte yaşama iklimini oluşturabilir.
“Öteki”ni kendisi olarak, olduğu gibi kabul etmek durumundayız. Günümüz dünyasında ideolojiler, mezhepler ve etnik kaygıların insan denen mükemmel varlığı kategorize etmeye yetecek veriler olmadığı artık daha net görülmektedir. Her bir insan tek başına bu âlemin bir küçük misali olabilecek kabiliyet ve yeteneği ruhunda taşırken onu küçültüp ötekileştiren anlayışlar oldukça sığ ve anlamsız kalmaktadır.Yapılması gerekenler aslında çok basit, birlikte yaşama kültürü ancak “öteki”leri
dışlamanın yerine onların yaşam tarzını, örf ve adetlerini, sosyal yapılarıyla duygu ve
düşüncelerini özetle “kültür”lerini yakından tanıyıp gelişmelerine yönelik bir anlayışta olmaktır.
“.. insanlar arasındaki giderek rnaçı*** farklılaşma, ötekileştirme uçurumları…rnFarklılaşma Kezzabı!” harika anlatılmış. Rabbim hepimize bu hali anlayıp o ortamdan kaçmayı, saadetlerin hakim olduğu bir zemine ulaşmayı nasip etsin. Bu yolda sizlere çok vazife düştüğü bu yazınızla anlaşılıyor. Eşinizle birlikte sizlere muvaffakiyetler dileriz efendim.
“.. insanlar arasındaki giderek rnaçı*** farklılaşma, ötekileştirme uçurumları…rnFarklılaşma Kezzabı!” harika anlatılmış. Rabbim hepimize bu hali anlayıp o ortamdan kaçmayı, saadetlerin hakim olduğu bir zemine ulaşmayı nasip etsin. Bu yolda sizlere çok vazife düştüğü bu yazınızla anlaşılıyor. Eşinizle birlikte sizlere muvaffakiyetler dileriz efendim.