Gazeteci Serdar Öztürk’ün www.suleymangencel.com’ da kaleme aldığı”İzmirli gazeteciler Gülen'i neden yazamadı?”başlıklı yazı İzmir gündemine bomba gibi düştü. Öztürk, yazısında ABD’ye giden ve Feytullah Gülen efendiyi ziyaret eden gazetecilerin,dönüşte bu ziyareti niçin gazetelerinde yer vermediğini sorguladığı yazıda,ziyarete giden gazetecilerin isimlerini de vermiş.İşte o yazı’dan bir bölümSerdar ÖZTÜRKİzmirli gazeteciler Gülen'i neden yazamadı? Tarih 16 Mart 2012 Cuma.
İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin olağan genel kurulu var…
Aynı gün, İzmir- İstanbul seferinin ardından THY’nin uçağı dış hatlardan New York’a hareket ediyor.
New York’tan aktarma ile Houston…
Dile kolay tam 24 saat.
Biz İzmir Büyükşehir Belediye Meclis Toplantı Salonu’nda cemiyetin başkanı kim olsun diye kulis yaparken, İzmirli“bir grup gazeteci” de havadan bize bakıyor.
Pek de baktıklarını sanmıyorum.
Ya bir şeyler okuyorlar, ya bir şeyler içiyorlar ya da dedikodu yapıyorlar
Gayet de doğal…
Sadece biri İzmir'e döner dönmez cemiyet üyeliğinden istifa ediyor o kadar.
İstifa nedenini irdelemeyeyim kavga çıkar…
Araştırın azıcık anam sizde, ne bu tembellik…
Hürriyet Gazetesi’nin İzmirli köşe yazarı Yılmaz Özdil 16 Nisan 2012 Cumartesi günü köşesinde yazmasa kimsenin ne sayı umurunda ne de isimleri.
Kısaca “bir grup gazeteci” onlar…
Herkes gideni, geleni, ne dendiğini biliyor aslında
Ancak üç öküzü (pardon üç maymundu sanırım) oynamak daha kolayımıza geliyor.
Öncelikle şunu bilmekte yarar var.
Gazeteciler hemen her gün birileri tarafından yemeğe, sohbete, çay içmeye ya da gezmeye çağırılırlar.
Bu tür davetlere katılıp katılmamakla ilgili tartışma yıllardır sürer.
Ben yazacağımı olumlu/olumsuz etkilemediği sürece katılınmasından yana olanlardanım.
Aksini düşünenlere de saygı duyarım.
Kimse bu yazının “beleş gezi buldular da gittiler” türünden olmasını beklemesin.
Meslektaşlarım davet edilmişler ve de gitmişler, bence hiçbir sorun yoktur.
Mesele şudur:
Bir kurum/kişi bir grup gazeteciyi Amerika’ya götürmek istemiştir.
Bazı isimler kurum/kişi tarafından davet edilmiş, bazı isimler ise davet edilenlerce “falanca da gelse iyi olur”telkini ile gruba eklenmiştir.
Davet eden kurum/kişinin ilişkileri göz önüne alınarak, geziden yaklaşık 15 gün önce aralarında katılımcıların da bulunduğu bir yemekte, “Gitmişken Fethullah Hoca’yı da görsek iyi olur. Bizler açısından Türkiye’nin gündemi için önemli bir haber fırsatıdır” görüşü ağır bastığından gezinin güzergâhı içine Pensilvanya da dâhil edilmiştir.
Davet edenlerin asla böyle bir teklifi olmamış, “teklif bizzat gazeteciler tarafından” yapılmıştır.
Gayet de doğal.
Ben de olsam, Amerika’da gez gez nereye kadar?
Elime bir fırsat geçmişken Türkiye gündemini sarsacak açıklama alabilirim umuduyla böyle bir teklifte bulunurum.
Neyse;
Sonuçta konaklamalar, planlar, programlar yapılır.
Çok zor olmasına rağmen “Hocaefendi’den” de randevu alınır.
Ve yazının başına dönülür…
Orasını, burasını, şurasını gezerler.
Onunla, bununla, şununla konuşurlar, resim çekerler.
Ve……… Büyük gün gelir.
Bakmayın siz Yılmaz Özdil’in yazısından sonra “aha işte bulduk o isimleri” yazılarına.
Aslında o isimleri tek tek Sabah Gazetesi’nin İzmir Temsilcisi Ünal Ersözlü 29 Mart 2012 Perşembe günü “Teksas’ın büyük gücü” isimli köşesinde yazdı.
Katılanların adları “devlet sırrı” falan değil anlayacağınız…
Ersözlü, bu seyahate katılanları “Yamanlar Eğitim Kurumları Genel Müdürü, dostumuz Sebahattin Kasap öncülüğünde, İzmir'den gazeteci dostlarımız Şebnem Bursalı, Deniz Sipahi, Bülent Zarif, Hamdi Türkmen, Erol Yaraş, Vahit Yazgan, Ufuk Türkyılmaz; Ankara'dan gazeteci dostumuz Barbaros Muratoğlu, Yamanlar'dan dostumuz Alim Akkan ile Körfez Dershaneleri Genel Koordinatörü dostumuz Murat Safa'nın eşlik ettiği Amerika gezisi, çok sayıda yararlı görüşme ve yapılan toplantılar ile geçti” diye özetliyor.
Başka?
Ersözlü'den başka tek kelime eden yok…
Gittik, yedik, içtik, gördük, baktık, salladık, attık, tuttuk, kaptık…
İsimler ortalığa dökülünce, anam anam ne kadar da meraklısı varmış meğer.
Yazalım o zaman.
Şebnem Bursalı: Yeni Asır Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Deniz Sipahi: Hürriyet Gazetesi İzmir-Ege Bölge Temsilcisi
Bülent Zarif: Posta Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi
Hamdi Türkmen: Milliyet Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi
Erol Yaraş: Usta gazeteci diye geçiyor, ben son olarak kendi, eşi ve kızının adının baş harflerinden oluşan bir internet televizyonu kurduğunu öğrenebildim. Açılışı da Büyükşehir Belediye Başkanı CHP’li Aziz Kocaoğlu yapmış sanırsam…
Vahit Yazgan: Zaman Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi.
Ufuk Türkyılmaz: Akşam Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi.
Diğerlerinin sıfatı Ünal Ersözlü’nün yazısında var zaten…
Yıllardır söylerim.
Bu memlekette yaşayan herkes dilediği siyasi partinin ya da akımın görüşünü destekleyebilir.
Bu işadamı da olur, gazeteci de, mühendis de…
Mesele açık açık bu tavrı ortaya koymaktır.
Tavrınız net olduktan sonra gerisi hava civa. Buna gazeteciler de dahil.
Geziyi Yamanlar Koleji Genel Müdürü Sebahattin Kasap organize etmiş.
İyi de etmiş.
Şahsen bana teklif etseydi hiç beklemeden “evet” derdim
Hatta 3 saat de yol yürüyeceğiz dese yine de kabul derdim.
Etmedi, kıskandım ama bundan sonra ederse de gitmem demem haberiniz olsun.
Türkiye’de haftanın beş günü gazete manşetlerinde, televizyonların ana haber bültenlerinde Fethullah Gülen adı geçecek, ben de bana gelen gezi ve görüşme teklifini reddedeceğim.
Salak mıyım?
Sorular belli, istediğini soramıyorsun falan laflarını bırakın.
En baba medya yazarları randevu bile alamıyor, ben fırsat bulmuşum niye gitmeyeceğim…
Zaten sorun da buradan çıkıyor.
9, 10 ya da 11 kişi gitmiş, gırgır şamata tamam.
Amerika ne büyük ne güzel ülke yazıları tamam.
Ama tek bir kişi “Gitmişken Hocaefendiyi de ziyaret ettik. Hiç bir şey demedi. Ya da dedi. Ya da kovdu bizi” gibi tek bir satır yazmıyor.
İşte zurnanın zırt dediği yer de burası…
İzmir’in sokak çocuğu Yılmaz Özdil de tam buradan yola çıkıyor ve doğal olarak da çakıyor.
Peki, Özdil haklı mı?
Bence değil…
Gidenlerin isimlerini bilmiyor mu?
Bence biliyor.
Ancak isimleri yazmaya kalksa, aralarında Hürriyet Gazetesi’nin İzmir Temsilcisi Deniz Sipahi’nin de olduğunu yazmak zorunda.
Kurnaz adam.
Sokak çocuğu, mahalle arasında kavga çıkınca karakolda arkadaşının ismini vermiyor.
Neden?
İsim, şehir, ………….. (ben ısrarla öküz diyorum ama siz maymun diye anlayın)
Yılmaz Özdil yazınca “hayde bre pehlivan” diye konunun üzerine atlayanlar, Sabah Gazetesi’nde Ünal Ersözlü’nün köşesini okumadıkları (daha doğrusu gazetecilerin çoğu gazete okumadıkları) için yazılanlar da havada bulut sen bunu unut oluyor.
Giden haklı, götüren haklı, yapılanlar haklı.
Öyleyse kim haksız?
Haksız olan; gittiğini, gördüğünü, duyduğunu, hissettiğini açık açık yazmaktan korkan/korkutulan gazeteciler.
- Türkiye’ye dönmeniz herkes için mutluluk verici bir olay olacaktır.
- Hele hele İzmir’e dönmeniz İzmirlilere şeref olacaktır. İzmirliler bunu dört gözle bekliyor.
- Benim büromdan CHP, ADD ve İP’liler eksik olmuyor. Sizi bana hep yanlış anlattılar.
- Ben bu dolduruşlar yüzünden zaman zaman sizin aleyhinize yazdım. Çok pişmanım. Şimdi sizden özür diliyorum
(Buraya not: Eski tüfek bir sosyalistin görüşmedeki gözyaşlarını anlatacak kelime bulamadım. Not olarak yazabildim. Kusura bakmayın…)
İşte “meşhur” gezinin saklanmasının nedeni…
Eğer saklanmasaydı;
İzmir’e döndüklerinde CHP’lilerle ortaklıklarını yürütmeleri zora girebilirdi.
Büyükşehirden ve CHP’li belediyelerden beslenmeleri, hatta araya bakan koyarak EXPO tanıtımlarından iş almaları zora girebilirdi.
İşte hem CHP’li hem de Hocaefendici olunmuyor maalesef.
Öyle olsaydı;
Bu ziyarette bu cümlelerini kuranların, aslında gazeteci değil tüccar oldukları ortaya çıkacaktı.
Yılmaz Özdil işte burada haklı.
Madem gittiniz ne diye yazmıyorsunuz?
Madem yazmayacaktınız o zaman niye gittiniz?
Şimdi söyleyin bakalım.
Siz gazeteci misiniz, tüccar mı?
Kararı siz verin, pazarlıkta anlaşmak kolay…
Tamam, üç öküzüz (maymun da olabilir) ama o kadar da öküzlüğün âlemi yok…http://www.suleymangencel.com/yazaryazi.asp?main=42&yazar=16
İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin olağan genel kurulu var…
Aynı gün, İzmir- İstanbul seferinin ardından THY’nin uçağı dış hatlardan New York’a hareket ediyor.
New York’tan aktarma ile Houston…
Dile kolay tam 24 saat.
Biz İzmir Büyükşehir Belediye Meclis Toplantı Salonu’nda cemiyetin başkanı kim olsun diye kulis yaparken, İzmirli“bir grup gazeteci” de havadan bize bakıyor.
Pek de baktıklarını sanmıyorum.
Ya bir şeyler okuyorlar, ya bir şeyler içiyorlar ya da dedikodu yapıyorlar
Gayet de doğal…
Sadece biri İzmir'e döner dönmez cemiyet üyeliğinden istifa ediyor o kadar.
İstifa nedenini irdelemeyeyim kavga çıkar…
Araştırın azıcık anam sizde, ne bu tembellik…
* * *
Hürriyet Gazetesi’nin İzmirli köşe yazarı Yılmaz Özdil 16 Nisan 2012 Cumartesi günü köşesinde yazmasa kimsenin ne sayı umurunda ne de isimleri.
Kısaca “bir grup gazeteci” onlar…
Herkes gideni, geleni, ne dendiğini biliyor aslında
Ancak üç öküzü (pardon üç maymundu sanırım) oynamak daha kolayımıza geliyor.
* * *
Öncelikle şunu bilmekte yarar var.
Gazeteciler hemen her gün birileri tarafından yemeğe, sohbete, çay içmeye ya da gezmeye çağırılırlar.
Bu tür davetlere katılıp katılmamakla ilgili tartışma yıllardır sürer.
Ben yazacağımı olumlu/olumsuz etkilemediği sürece katılınmasından yana olanlardanım.
Aksini düşünenlere de saygı duyarım.
Kimse bu yazının “beleş gezi buldular da gittiler” türünden olmasını beklemesin.
Meslektaşlarım davet edilmişler ve de gitmişler, bence hiçbir sorun yoktur.
* * *
Mesele şudur:
Bir kurum/kişi bir grup gazeteciyi Amerika’ya götürmek istemiştir.
Bazı isimler kurum/kişi tarafından davet edilmiş, bazı isimler ise davet edilenlerce “falanca da gelse iyi olur”telkini ile gruba eklenmiştir.
Davet eden kurum/kişinin ilişkileri göz önüne alınarak, geziden yaklaşık 15 gün önce aralarında katılımcıların da bulunduğu bir yemekte, “Gitmişken Fethullah Hoca’yı da görsek iyi olur. Bizler açısından Türkiye’nin gündemi için önemli bir haber fırsatıdır” görüşü ağır bastığından gezinin güzergâhı içine Pensilvanya da dâhil edilmiştir.
Davet edenlerin asla böyle bir teklifi olmamış, “teklif bizzat gazeteciler tarafından” yapılmıştır.
Gayet de doğal.
Ben de olsam, Amerika’da gez gez nereye kadar?
Elime bir fırsat geçmişken Türkiye gündemini sarsacak açıklama alabilirim umuduyla böyle bir teklifte bulunurum.
* * *
Neyse;
Sonuçta konaklamalar, planlar, programlar yapılır.
Çok zor olmasına rağmen “Hocaefendi’den” de randevu alınır.
Ve yazının başına dönülür…
Orasını, burasını, şurasını gezerler.
Onunla, bununla, şununla konuşurlar, resim çekerler.
Ve……… Büyük gün gelir.
* * *
Bakmayın siz Yılmaz Özdil’in yazısından sonra “aha işte bulduk o isimleri” yazılarına.
Aslında o isimleri tek tek Sabah Gazetesi’nin İzmir Temsilcisi Ünal Ersözlü 29 Mart 2012 Perşembe günü “Teksas’ın büyük gücü” isimli köşesinde yazdı.
Katılanların adları “devlet sırrı” falan değil anlayacağınız…
Ersözlü, bu seyahate katılanları “Yamanlar Eğitim Kurumları Genel Müdürü, dostumuz Sebahattin Kasap öncülüğünde, İzmir'den gazeteci dostlarımız Şebnem Bursalı, Deniz Sipahi, Bülent Zarif, Hamdi Türkmen, Erol Yaraş, Vahit Yazgan, Ufuk Türkyılmaz; Ankara'dan gazeteci dostumuz Barbaros Muratoğlu, Yamanlar'dan dostumuz Alim Akkan ile Körfez Dershaneleri Genel Koordinatörü dostumuz Murat Safa'nın eşlik ettiği Amerika gezisi, çok sayıda yararlı görüşme ve yapılan toplantılar ile geçti” diye özetliyor.
Başka?
Ersözlü'den başka tek kelime eden yok…
* * *
Gittik, yedik, içtik, gördük, baktık, salladık, attık, tuttuk, kaptık…
İsimler ortalığa dökülünce, anam anam ne kadar da meraklısı varmış meğer.
Yazalım o zaman.
Şebnem Bursalı: Yeni Asır Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Deniz Sipahi: Hürriyet Gazetesi İzmir-Ege Bölge Temsilcisi
Bülent Zarif: Posta Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi
Hamdi Türkmen: Milliyet Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi
Erol Yaraş: Usta gazeteci diye geçiyor, ben son olarak kendi, eşi ve kızının adının baş harflerinden oluşan bir internet televizyonu kurduğunu öğrenebildim. Açılışı da Büyükşehir Belediye Başkanı CHP’li Aziz Kocaoğlu yapmış sanırsam…
Vahit Yazgan: Zaman Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi.
Ufuk Türkyılmaz: Akşam Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi.
Diğerlerinin sıfatı Ünal Ersözlü’nün yazısında var zaten…
* * *
Yıllardır söylerim.
Bu memlekette yaşayan herkes dilediği siyasi partinin ya da akımın görüşünü destekleyebilir.
Bu işadamı da olur, gazeteci de, mühendis de…
Mesele açık açık bu tavrı ortaya koymaktır.
Tavrınız net olduktan sonra gerisi hava civa. Buna gazeteciler de dahil.
Geziyi Yamanlar Koleji Genel Müdürü Sebahattin Kasap organize etmiş.
İyi de etmiş.
Şahsen bana teklif etseydi hiç beklemeden “evet” derdim
Hatta 3 saat de yol yürüyeceğiz dese yine de kabul derdim.
Etmedi, kıskandım ama bundan sonra ederse de gitmem demem haberiniz olsun.
Türkiye’de haftanın beş günü gazete manşetlerinde, televizyonların ana haber bültenlerinde Fethullah Gülen adı geçecek, ben de bana gelen gezi ve görüşme teklifini reddedeceğim.
Salak mıyım?
Sorular belli, istediğini soramıyorsun falan laflarını bırakın.
En baba medya yazarları randevu bile alamıyor, ben fırsat bulmuşum niye gitmeyeceğim…
Zaten sorun da buradan çıkıyor.
9, 10 ya da 11 kişi gitmiş, gırgır şamata tamam.
Amerika ne büyük ne güzel ülke yazıları tamam.
Ama tek bir kişi “Gitmişken Hocaefendiyi de ziyaret ettik. Hiç bir şey demedi. Ya da dedi. Ya da kovdu bizi” gibi tek bir satır yazmıyor.
İşte zurnanın zırt dediği yer de burası…
İzmir’in sokak çocuğu Yılmaz Özdil de tam buradan yola çıkıyor ve doğal olarak da çakıyor.
* * *
Peki, Özdil haklı mı?
Bence değil…
Gidenlerin isimlerini bilmiyor mu?
Bence biliyor.
Ancak isimleri yazmaya kalksa, aralarında Hürriyet Gazetesi’nin İzmir Temsilcisi Deniz Sipahi’nin de olduğunu yazmak zorunda.
Kurnaz adam.
Sokak çocuğu, mahalle arasında kavga çıkınca karakolda arkadaşının ismini vermiyor.
Neden?
İsim, şehir, ………….. (ben ısrarla öküz diyorum ama siz maymun diye anlayın)
* * *
Yılmaz Özdil yazınca “hayde bre pehlivan” diye konunun üzerine atlayanlar, Sabah Gazetesi’nde Ünal Ersözlü’nün köşesini okumadıkları (daha doğrusu gazetecilerin çoğu gazete okumadıkları) için yazılanlar da havada bulut sen bunu unut oluyor.
Giden haklı, götüren haklı, yapılanlar haklı.
Öyleyse kim haksız?
Haksız olan; gittiğini, gördüğünü, duyduğunu, hissettiğini açık açık yazmaktan korkan/korkutulan gazeteciler.
Milletvekillinin “danıştığı”, büyükşehir belediye başkanının neredeyse “yanından ayırmadığı” bu iki isim Pensilvanya’da, “Hocaefendi”nin karşısında aynen şunları demişler:
- Türkiye’ye dönmeniz herkes için mutluluk verici bir olay olacaktır.
- Hele hele İzmir’e dönmeniz İzmirlilere şeref olacaktır. İzmirliler bunu dört gözle bekliyor.
- Benim büromdan CHP, ADD ve İP’liler eksik olmuyor. Sizi bana hep yanlış anlattılar.
- Ben bu dolduruşlar yüzünden zaman zaman sizin aleyhinize yazdım. Çok pişmanım. Şimdi sizden özür diliyorum
(Buraya not: Eski tüfek bir sosyalistin görüşmedeki gözyaşlarını anlatacak kelime bulamadım. Not olarak yazabildim. Kusura bakmayın…)
* * *
İşte “meşhur” gezinin saklanmasının nedeni…
Eğer saklanmasaydı;
İzmir’e döndüklerinde CHP’lilerle ortaklıklarını yürütmeleri zora girebilirdi.
Büyükşehirden ve CHP’li belediyelerden beslenmeleri, hatta araya bakan koyarak EXPO tanıtımlarından iş almaları zora girebilirdi.
İşte hem CHP’li hem de Hocaefendici olunmuyor maalesef.
Öyle olsaydı;
Bu ziyarette bu cümlelerini kuranların, aslında gazeteci değil tüccar oldukları ortaya çıkacaktı.
* * *
Yılmaz Özdil işte burada haklı.
Madem gittiniz ne diye yazmıyorsunuz?
Madem yazmayacaktınız o zaman niye gittiniz?
Şimdi söyleyin bakalım.
Siz gazeteci misiniz, tüccar mı?
Kararı siz verin, pazarlıkta anlaşmak kolay…
Tamam, üç öküzüz (maymun da olabilir) ama o kadar da öküzlüğün âlemi yok…http://www.suleymangencel.com/yazaryazi.asp?main=42&yazar=16