28 Şubat süreci, Necmettin Erbakan'ın başbakan, Tansu Çiller'in başbakan yardımcısı olduğu 28 Şubat 1997'de yapılan Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla "irtica"ya karşı başlayan ordu ve bürokrasi merkezli süreç.Süreç, Erbakan'ın istifasına ve REFAHYOL Hükûmetinin dağılmasına yol açmıştır. Türk siyasi tarihine geçen kararların uygulandığı dönemde Türkiye'de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda değişimler yaşanmıştır. Yaşananlar postmodern darbe olarak da adlandırılmıştır.Verilen kararların ve yaptırımların uygulanıp uygulanmadığını denetlemek için Çevik Bir öncülüğünde Batı Çalışma Grubu kurulmuştur. 28 Şubat sürecinde aktif rol alan bazı kişiler (Çetin Doğan, Kemal Gürüz vs.) daha sonra Balyoz, Ergenekon gibi davalarda yargılanmıştır. 28 Şubat davası ise 2012 yılında başlamıştır.
O dönemin canlı tanıklarından yazarımız Sema Koca ile 28 Şubatı’ı konuştuk
B.E-Sizi tanıyabilirmiyiz
S.K-Sema Koca. 1977 Gaziantep doğumluyum. İlk, orta, lise ve üniversite de dahil olmak üzere eğitimimi Gaziantep'te tamamladım.
B.E-28 Şubat'ta nerede hangi okulda talebe idiniz?
S.K-Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü 1.sınıf öğrencisiydim.
B.E -Bilmeyenlere, 28 Şubat'a gelinceye kadar neler yaşadınız anlatabilir misiniz?
S.K-Bilinçli bir müslüman olmayı üniversiteye hazırlık dönemindeyken öğrendim.
Başörtüsüyle, ki Allah'ın ayetini başımın üzerinde taşımaktan gurur duyuyorum, 18 yaşındayken şereflendim ELHAMDÜLİLLAH.
18 yaşıma kadar geleneksel İslâm yaşanılan evimde, ailemin en büyüğü olan dedem başta olmak üzere, annem de peşi sıra örtünmem için baskı yapıyorlardı.
Dedem, beni marka eşarplarla örtünmem için ikna etmeye çalışıyordu. Liseye gidiyordum o sıralar ve dedem de “kızım okula giderken gelirken başını ört, okulda açarsın.
Bak bizim ailede hiç başı açık hanım yok, vakti gelen örtünür" gibi sözlerle yumuşak bir dille teşvik etmeye çalışıyordu. Ama ben “okuldakiler erkek değil mi? Başımı örtersem tam örterim ve kimse için değil sadece Allah için örtünürüm!” diyordum.
Tasavvufun hakim olduğu bir kültürde yetiştim ve 20 yaşına kadar da içindeydim. Üniversite sınavına hazırlanmak için kaydolduğum dershanedeki hocalarımın ve arkadaşlarımın vesilesiyle KUR'AN'la tanıştım. Tarih bölümünü kazanmamla da sorunlar başladı.
Başörtüsünün Allah'ın emri, ulu'l emr sahiplerine ancak Allah ve Resulü'nün yolunda olursa uymamız gerektiğini, kimse kimsenin günahını taşıyamaz ayetini bu sürece kadar öğrendiğimden yapılan zulme karşı durmakta hiç tereddüt etmedim, ELHAMDÜLİLLAH...
B E-28 Şubat ile birlikte öğretmenlerinizin ve okul içindeki tüm görevlilerin başörtülüler karşı tavrı ne idi?
S.K- Üniversitedeki hocalardan çoğu karşı tepki veriyordu. Hatta sınıftan kovan hocalarımız oldu. Tabi biz daha yeni öğrencileriz, üniversite kanunlarını, haklarımızı bilmiyoruz.
Sınıfta 2.üniversitesini okuyan birkaç erkek arkadaş vardı. Onlar, yönetmeliğe göre hocaların bizi sınıftan kovma hakkının olmadığını, gerekirse not alıp okul idaresine bildirmesi gerektiğini ve ayrıca “onları çıkarırsanız hepimiz sınıfı boşaltır protesto ederiz sizi” diyerek hocalara karşı çıkmışlardı.
Birer birer hocaların odasına çağırıp “ikna odaları"nda ağırladılar(!) Baktılar güzellikle(!) ikna edemiyorlar, derse başörtüyle girdi diyerek idareye bildirdiler.
Uyarı, kınama, bir haftalık uzaklaştırma derken 1.dönemi bitirdim. 2.dönemin başında 1 aylık uzaklaştırmadan sonra okulu bıraktım. Gitseydim zaten 3 aylık uzaklaştırma ve ardından kovulmayla okuldan onlar atacaklardı.
Bu süreçte boş durmadık tabii. Kendi şehrimizde ziyaret edip destek olmaları için yardım istediğimiz resmi ve gayri resmi tüm kurum ve kuruluşları dolaştık.
Medreseler, cemaatler, tarikatler, STK’lar... Ne yazık ki bazılarının bu zulümden haberleri bile yokken bir kısmı da “biz ancak dua edebiliriz" diyerek eylemlerimizde yanımızda olmadılar.
Ayrıca Türkiye genelinde aynı gün aynı saatte, toplu olarak da Ankara Kızılay Meydanı'nda yapılan “karanlığa bir mum da sen yak” eylemine katıldım.
Ankara'ya gittiğimiz eylemde siyasîlerle ve STK'larla görüştük. O zaman Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek ve BBP Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun misafiri olduk.
Yine o dönemde gönüllü avukatlarımız oldu bize yol gösteren savunmalarımızı yazdıran. Allah hepsinden razı olsun.
B.E-O dönemin simge kelimesi her yerde 'yok farz edilmek.' Varsınız ama yoksunuz. Nasıl bir duygu idi. Siz bu duyguyu yaşadınız mı?
S.K- Yaşamaz mıyım! En çok zoruma giden Terörle Mücadele Şubesi'nin peşimizde olmasıydı. Sadece Allah’ın bir emrini yerine getiren gencecik kızlardık.
Terörle yakından uzaktan hiçbir şekilde bağı, sempatisi olmayan gencecik kızlar. İki başörtülü kız yanyana yürüdü mü yanımızda bir sivil polis belirirdi. Polis telsiz seslerine antipatim o zamandan kalmıştır.
B.E- Ailenizde neler yaşadınız?
S.K-Demiştim ya, geleneksel ve tasavvufî kültürden gelmem dolayısıyla, o zamana kadar başımı örtmemi isteyen dedem, “aç kızım, günahı devletin boynuna, bu kadar emek verdin kazandın, okumazsan olmaz!” demeye başladı.
Cami imamlarının “zorunlu vaazlarını(!)” gelip bana anlatıyordu bu kez de başımı açmam için:)
Tarikat şeyhinin verdiği fetva da içler acısıydı:”Ulu'l emre itaat farzdır, açsın okusun, günahsa günahı devletin boynuna!”
Bunu duyan bir Kur'an talebesi olan ben sinirimden çıldırdım! Hepsine karşı çıkarak, Rabbimin rızası için ve sadece O emretti diye örttüğüm başımı açmayacağımı söyledim.
Anneciğim benimle hemfikirdi, Allah ondan razı olsun ve cennet mekanı olsun.
B.E-Sınıf arkadaşlarınızın yaptığınız protesto gösterilerinde size karşı tavırları ne idi?
S.K- Özellikle müslüman erkeklerin gerek sınıfta gerek eylemlerde bize destek olmaları çok sevindiriciydi. Çünkü dava sadece bayanların değildi, İslam'a yapılan bir saldırı vardı ve iman edenlerin bu davaya sahip çıkmaları, mücadele etmeleri onların da vazifesiydi.
B.E-Başını açanlar ve açmayanlar o gün ve o günden sonra hayatınızda neler değişti?
S.K-O zamanda 200 başörtülü vardık üniversite kampüsünde. Mücadele sonunda 10 kişi kaldık. Bunların içinde tıp ve mühendislik son sınıf öğrencileri de vardı başka şehirlerden gelen. Onlarda aile baskısıyla okulu bitirmek zorunda kaldılar.
Okulu bırakanlar da hayat mücadelesinin içine girmek zorunda kaldık.
B.E-Bugün gelinen noktada başörtüsü mücadelesinin kazanımları neler getirdi. Gerçekten bir kazanımı oldu mu?
S.K-Üzülerek bakıyorum maalesef. Biz mücadeleyi bunun için mi verdik diye!?
B.E-Mağdur olanlardan hâlâ hakları olanlar var mı? Varsa bunların tahsili nasıl ve ne şekilde olur?
S.K-Yıllar sonra af geldi, dönenler döndü okuluna. Ben çalışma hayatına başladığım ve yeniden o stresi yaşamak istemediğim için okula dönmedim. Pişman değilim, Rabbime hamdolsun bana güzel bir iş, ardından hayırlı bir eş nasip etti.
B.E-Son sözleriniz nedir?
S.K- Bugün kıymeti bilinmeyen değerlerimiz için nice gençlerin hayalleri suya düştü. Bu süreçten dolayı, uzun yıllar cezaevinde tutuklu kalanlar hayatlarını, gençliklerini, sevdiklerini, hayallerini, umutlarını, yaşam sevinçlerini yitirdi.
Sabır imtihanını Allah’a dayanarak kazananlar, şükür imtihanında refaha ererek rehavete kapılarak sınıfta kaldılar.
Rabbim rızası için çıktığımız yolda şeytanın hilelerine kanmamıza, atalete kapılmamıza, nefsimize kapılmamıza izin vermesin.
Bizi bize bir an bile bırakmasın. Mağfiret etsin bize. En önemlisi RABBİM RAZI OLACAĞI HER NE VARSA GÖNLÜMÜZE RAZI ETSİN.
B.E- 28 Şubat'ın karanlık günlerini birebir yaşayan birisi olarak vermiş olduğunuz değerli bilgiler için teşekkür ederiz. Rabbim bu millete bu zulmü bir kez daha yaşatmasın.
S.K- Asıl ben teşekkür ederim. Zira geçmişte yaşadığımız bu acı günlerin ne olduğunu, bizlerin neler çektiğini hâlâ bilmeyen, Allah'ın emri olan örtünmeyi bir ayrıntı olarak gören zihniyete karşı o gün topyekûn bir mücadele verdik.
Ezildik, üzüldük, horlandık, yerlerde coplandık lâkin bugün geldiğimiz noktada hamdolsun başımızın örtüsü ile okuyabiliyor, kamu kurumlarında çalışabiliyor, hatta ve hatta öğretmen, müdür, kaymakam, belediye başkanı, milletvekili olabiliyoruz.
Elbette buraya kolay gelinmedi lâkin dikenli yollardan geçerek verdiğimiz bu mücadelede Allah'ın emri olan tesettürün hakkını da layıkıyla tüm mümineler tarafından yerine getirilmelidir.
Son olarak bize bu günleri gösteren Rabbime hamdolsun, emeği geçenlere de sonsuz şükranlarımı arz ediyorum.
Bize bu imkanı tekrar sağlayan sitemize de sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
B.E- Tekrar teşekkür ederim.
Haber: Bülent Ertekin
O dönemin canlı tanıklarından yazarımız Sema Koca ile 28 Şubatı’ı konuştuk
B.E-Sizi tanıyabilirmiyiz
S.K-Sema Koca. 1977 Gaziantep doğumluyum. İlk, orta, lise ve üniversite de dahil olmak üzere eğitimimi Gaziantep'te tamamladım.
B.E-28 Şubat'ta nerede hangi okulda talebe idiniz?
S.K-Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü 1.sınıf öğrencisiydim.
B.E -Bilmeyenlere, 28 Şubat'a gelinceye kadar neler yaşadınız anlatabilir misiniz?
S.K-Bilinçli bir müslüman olmayı üniversiteye hazırlık dönemindeyken öğrendim.
Başörtüsüyle, ki Allah'ın ayetini başımın üzerinde taşımaktan gurur duyuyorum, 18 yaşındayken şereflendim ELHAMDÜLİLLAH.
18 yaşıma kadar geleneksel İslâm yaşanılan evimde, ailemin en büyüğü olan dedem başta olmak üzere, annem de peşi sıra örtünmem için baskı yapıyorlardı.
Dedem, beni marka eşarplarla örtünmem için ikna etmeye çalışıyordu. Liseye gidiyordum o sıralar ve dedem de “kızım okula giderken gelirken başını ört, okulda açarsın.
Bak bizim ailede hiç başı açık hanım yok, vakti gelen örtünür" gibi sözlerle yumuşak bir dille teşvik etmeye çalışıyordu. Ama ben “okuldakiler erkek değil mi? Başımı örtersem tam örterim ve kimse için değil sadece Allah için örtünürüm!” diyordum.
Tasavvufun hakim olduğu bir kültürde yetiştim ve 20 yaşına kadar da içindeydim. Üniversite sınavına hazırlanmak için kaydolduğum dershanedeki hocalarımın ve arkadaşlarımın vesilesiyle KUR'AN'la tanıştım. Tarih bölümünü kazanmamla da sorunlar başladı.
Başörtüsünün Allah'ın emri, ulu'l emr sahiplerine ancak Allah ve Resulü'nün yolunda olursa uymamız gerektiğini, kimse kimsenin günahını taşıyamaz ayetini bu sürece kadar öğrendiğimden yapılan zulme karşı durmakta hiç tereddüt etmedim, ELHAMDÜLİLLAH...
B E-28 Şubat ile birlikte öğretmenlerinizin ve okul içindeki tüm görevlilerin başörtülüler karşı tavrı ne idi?
S.K- Üniversitedeki hocalardan çoğu karşı tepki veriyordu. Hatta sınıftan kovan hocalarımız oldu. Tabi biz daha yeni öğrencileriz, üniversite kanunlarını, haklarımızı bilmiyoruz.
Sınıfta 2.üniversitesini okuyan birkaç erkek arkadaş vardı. Onlar, yönetmeliğe göre hocaların bizi sınıftan kovma hakkının olmadığını, gerekirse not alıp okul idaresine bildirmesi gerektiğini ve ayrıca “onları çıkarırsanız hepimiz sınıfı boşaltır protesto ederiz sizi” diyerek hocalara karşı çıkmışlardı.
Birer birer hocaların odasına çağırıp “ikna odaları"nda ağırladılar(!) Baktılar güzellikle(!) ikna edemiyorlar, derse başörtüyle girdi diyerek idareye bildirdiler.
Uyarı, kınama, bir haftalık uzaklaştırma derken 1.dönemi bitirdim. 2.dönemin başında 1 aylık uzaklaştırmadan sonra okulu bıraktım. Gitseydim zaten 3 aylık uzaklaştırma ve ardından kovulmayla okuldan onlar atacaklardı.
Bu süreçte boş durmadık tabii. Kendi şehrimizde ziyaret edip destek olmaları için yardım istediğimiz resmi ve gayri resmi tüm kurum ve kuruluşları dolaştık.
Medreseler, cemaatler, tarikatler, STK’lar... Ne yazık ki bazılarının bu zulümden haberleri bile yokken bir kısmı da “biz ancak dua edebiliriz" diyerek eylemlerimizde yanımızda olmadılar.
Ayrıca Türkiye genelinde aynı gün aynı saatte, toplu olarak da Ankara Kızılay Meydanı'nda yapılan “karanlığa bir mum da sen yak” eylemine katıldım.
Ankara'ya gittiğimiz eylemde siyasîlerle ve STK'larla görüştük. O zaman Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek ve BBP Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun misafiri olduk.
Yine o dönemde gönüllü avukatlarımız oldu bize yol gösteren savunmalarımızı yazdıran. Allah hepsinden razı olsun.
B.E-O dönemin simge kelimesi her yerde 'yok farz edilmek.' Varsınız ama yoksunuz. Nasıl bir duygu idi. Siz bu duyguyu yaşadınız mı?
S.K- Yaşamaz mıyım! En çok zoruma giden Terörle Mücadele Şubesi'nin peşimizde olmasıydı. Sadece Allah’ın bir emrini yerine getiren gencecik kızlardık.
Terörle yakından uzaktan hiçbir şekilde bağı, sempatisi olmayan gencecik kızlar. İki başörtülü kız yanyana yürüdü mü yanımızda bir sivil polis belirirdi. Polis telsiz seslerine antipatim o zamandan kalmıştır.
B.E- Ailenizde neler yaşadınız?
S.K-Demiştim ya, geleneksel ve tasavvufî kültürden gelmem dolayısıyla, o zamana kadar başımı örtmemi isteyen dedem, “aç kızım, günahı devletin boynuna, bu kadar emek verdin kazandın, okumazsan olmaz!” demeye başladı.
Cami imamlarının “zorunlu vaazlarını(!)” gelip bana anlatıyordu bu kez de başımı açmam için:)
Tarikat şeyhinin verdiği fetva da içler acısıydı:”Ulu'l emre itaat farzdır, açsın okusun, günahsa günahı devletin boynuna!”
Bunu duyan bir Kur'an talebesi olan ben sinirimden çıldırdım! Hepsine karşı çıkarak, Rabbimin rızası için ve sadece O emretti diye örttüğüm başımı açmayacağımı söyledim.
Anneciğim benimle hemfikirdi, Allah ondan razı olsun ve cennet mekanı olsun.
B.E-Sınıf arkadaşlarınızın yaptığınız protesto gösterilerinde size karşı tavırları ne idi?
S.K- Özellikle müslüman erkeklerin gerek sınıfta gerek eylemlerde bize destek olmaları çok sevindiriciydi. Çünkü dava sadece bayanların değildi, İslam'a yapılan bir saldırı vardı ve iman edenlerin bu davaya sahip çıkmaları, mücadele etmeleri onların da vazifesiydi.
B.E-Başını açanlar ve açmayanlar o gün ve o günden sonra hayatınızda neler değişti?
S.K-O zamanda 200 başörtülü vardık üniversite kampüsünde. Mücadele sonunda 10 kişi kaldık. Bunların içinde tıp ve mühendislik son sınıf öğrencileri de vardı başka şehirlerden gelen. Onlarda aile baskısıyla okulu bitirmek zorunda kaldılar.
Okulu bırakanlar da hayat mücadelesinin içine girmek zorunda kaldık.
B.E-Bugün gelinen noktada başörtüsü mücadelesinin kazanımları neler getirdi. Gerçekten bir kazanımı oldu mu?
S.K-Üzülerek bakıyorum maalesef. Biz mücadeleyi bunun için mi verdik diye!?
B.E-Mağdur olanlardan hâlâ hakları olanlar var mı? Varsa bunların tahsili nasıl ve ne şekilde olur?
S.K-Yıllar sonra af geldi, dönenler döndü okuluna. Ben çalışma hayatına başladığım ve yeniden o stresi yaşamak istemediğim için okula dönmedim. Pişman değilim, Rabbime hamdolsun bana güzel bir iş, ardından hayırlı bir eş nasip etti.
B.E-Son sözleriniz nedir?
S.K- Bugün kıymeti bilinmeyen değerlerimiz için nice gençlerin hayalleri suya düştü. Bu süreçten dolayı, uzun yıllar cezaevinde tutuklu kalanlar hayatlarını, gençliklerini, sevdiklerini, hayallerini, umutlarını, yaşam sevinçlerini yitirdi.
Sabır imtihanını Allah’a dayanarak kazananlar, şükür imtihanında refaha ererek rehavete kapılarak sınıfta kaldılar.
Rabbim rızası için çıktığımız yolda şeytanın hilelerine kanmamıza, atalete kapılmamıza, nefsimize kapılmamıza izin vermesin.
Bizi bize bir an bile bırakmasın. Mağfiret etsin bize. En önemlisi RABBİM RAZI OLACAĞI HER NE VARSA GÖNLÜMÜZE RAZI ETSİN.
B.E- 28 Şubat'ın karanlık günlerini birebir yaşayan birisi olarak vermiş olduğunuz değerli bilgiler için teşekkür ederiz. Rabbim bu millete bu zulmü bir kez daha yaşatmasın.
S.K- Asıl ben teşekkür ederim. Zira geçmişte yaşadığımız bu acı günlerin ne olduğunu, bizlerin neler çektiğini hâlâ bilmeyen, Allah'ın emri olan örtünmeyi bir ayrıntı olarak gören zihniyete karşı o gün topyekûn bir mücadele verdik.
Ezildik, üzüldük, horlandık, yerlerde coplandık lâkin bugün geldiğimiz noktada hamdolsun başımızın örtüsü ile okuyabiliyor, kamu kurumlarında çalışabiliyor, hatta ve hatta öğretmen, müdür, kaymakam, belediye başkanı, milletvekili olabiliyoruz.
Elbette buraya kolay gelinmedi lâkin dikenli yollardan geçerek verdiğimiz bu mücadelede Allah'ın emri olan tesettürün hakkını da layıkıyla tüm mümineler tarafından yerine getirilmelidir.
Son olarak bize bu günleri gösteren Rabbime hamdolsun, emeği geçenlere de sonsuz şükranlarımı arz ediyorum.
Bize bu imkanı tekrar sağlayan sitemize de sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
B.E- Tekrar teşekkür ederim.
Haber: Bülent Ertekin