Sevmek ve sevilmek ne kadar güzel derseniz, onu ancak seven ve sevilen size anlatır. Hayatında, sevmeyi ve sevilmeyi bilmemiş bir insan size bunu ne kadar tarif edebilir acaba? Düşünün şimdi, daha küçük yaşta iken annesinden ve babasından daima şiddet ve aşağılama görmüş bir kadın ya da erkeğe sorsanız “Sevgi nedir?” diye, size şaşkın şaşkın bakacak ve ‘Ben, sevgiyi ve sevilmeyi hiç tatmadım ne olduğunu bilmem. Hayatımın hiçbir anında sevgi yoktu. Ben, hep kışı yaşadım, ben hep karanlıklarda gecenin ayazlarında yaşadım.” diyecek ve size sevmeyi, menfi bir hadise olarak tarif edecektir. Yaşayan bilir sevgiyi, tadına varan tarif eder, gören gösterir.
Sevmek, sabahın ilk ışıklarında yüzünü güneşe çevirmektir “Hoş geldin yüreğimin ateş parçası!” diyerek gülen gözlerle. Beni ben yapan ışıklarınla ve günümü aydınlatan yüzünle, güzelime “Nasılsın?” diyebilmektir SEVMEK.
Sevmek, hasta bile olsan mütebessim çehrenle ya da için kan ağladığında “Sen varsın! Sen varsın ya…” deyip Sevgilinin gözlerine çakmak çakmak bakmaktır SEVMEK.
Sevmek, riyakâr sevgi gösterileri şeklinde “Seni seviyorum.” deyip timsah gözyaşları dökmek değildir; O’nu, onun ellerine dokunmadan, ondan hiç karşılık beklemeden “O kömür gözlerine bakmaya kıyamıyorum.” diyebilmektir.
Hani zaman zaman şunu yaparız: Çok sevdiğimiz bir şarkı vardır ve o çıktığında dayanamayız. Biz de onunla söyleriz. Kim bilir kaç kez radyoda, televizyonda, elimizdeki küçük teyplerde, bıkmadan usanmadan dinlemişizdir o parçayı. Yataktan kalkarız onu söyleriz, işimiz için ara verdiğimizde aklımıza aniden gelen o şarkıyı söyleriz. Artık o, yüreğimizin, beynimizin, vücudumuzun her yerine sinmiştir. İşte, her yerimize sinen ve adını SEVGİ koyup tarifinde zorlandığımız, Yaratan’ın bütün insanlara en büyük hediyesidir SEVMEK.
Bir annenin, evladının saçını taradığında ne kadar mutlu ve huzurlu olduğunu ancak anne olan bilir. Bebesini güzelleştirmek için o bukle bukle, kıvır kıvır saçlarını eline aldığında, bu hazzın sınırsız olduğu andır SEVMEK.
Sevmek… Bir annenin ve babanın, hiçbir karşılık beklemeden, “ne olacak, ne yapacak, ne getirecek” diye düşünmeden, evlatlarının bebekliğinden, çoluk çocuğa karıştığı ana kadar hiç karşılık beklemeden sadece onun mutluluğunu görmek, istemek ve hissetmektir SEVMEK.
Sevmek… Yolda yürürken ayağının sekmesi ve yere yuvarlandığında O’nun yanında olup elini tutarak seni ayağa kaldırması ve acısını taaa yüreğinde hissederek: “Canının acıdığını biliyorum; ama benim canım değil, sol yanım acıdı canımın içi.” demektir.
Sevmek… Şairin dediği gibi
Canım yalnızca sevmek istiyor seni.
Öncesinin ve sonrasının arasına alıp değil, alışılmış bir tören gibi değil.
Hiç dokunmadan, belki de gözlerine bakmadan, konuşmada belki de her zaman yaptığımız gibi değil..
Canım yalnızca sevmek istiyor seni.
Saçlarını yüzünden ayırıp,
gözlerini kirpiklerinden,
ellerini bileklerinden,
ismini bedeninden ayırıp,
ayrı ayrı bir evin odalarını gezer gibi,
ilk kez ve hayranlıkla, ....
canım yalnızca sevmek istiyor seni..
İçimden geldiği gibi canım yalnızca sevmek istiyor seni.
Tarifsiz bir hisle sevmek istiyorum seni.
Tatlı, ekşi ya da tuzlu değil, bilmediğim bir tatla, bir duyguyla.
Öyle, bir meyvenin tadını alır, bir kitabın adını okur gibi değil;
Bir yaz günü tenine vuran sıcaklığı gibi güneşin,
serin bir akşamın denizden esen rüzgarıyla içine işlediği yosun kokuları gibi,
anlatamadığın ama bırakmak istemediğin, bitmesini istemediğin bir hisle..
Sadece sevmek ve sevilmek istiyorum. Karşılık beklemeden yüreği ile seven bir anne gibi sevmek ve sevilmek istiyorum.