Boooooom.....
Yer : Suriye
Mahal : idlib ili Han Şeyhun
Bomba : Sarin gazı
Affet evlat, affet bizi. Zira verdiğimiz sözü ne yerine getirdik, ne nede sözümüzde durduk. Söz vermiştik size, cennet misali bir yurt ve hayat öyle değil mi?
Hani sizi koruyacaktık? Çocuklar, bebeler ölmeyecekti, değil mi?
Hani sizi güzel okullarda eğitecek, tüm islam ülkelerine gönderecek, eğitiminize katkı üzerine katkı sağlattıracak ve ülkene döndüğünde de bir hizmet neferi yapacaktık. Öyle değil mi?
Biz, söz vermiştik; koca koca adamlar, anne ve babalar. Sizi yaşatacaktık ve siz ölmeyecektiniz değil mi?
Şimdi soruyorsun.
Ben öldüm mü Anne?
Evet , Ahmet, sen...
.........
Seni, biz öldürdük.
Seni, Esad'ın eli kanlı, cani, acımasız, vicdansız, kalpsiz askerlerinin uçaklarından attığı sarin gazi öldürdü. Önce burnun akmaya başladı. Oysa öyle durup dururken hiç burnunun aktığını görmemiştik. Sonrasında da göğsün sıkışmaya, görüşün zayıflamaya, nefes almada güçlük çekmeye, aşırı terlemeye, adalelerin kasılmaya, kusmaya, gözbebeklerin küçülmeye, çırpınmaya başlamıştın. Yani komaya girmiştin. İşte, nefesinde kesilmişti. Ölüyordun Ahmeeet, ölüyordun.
.....
Kömür gözlerin ile yalvarıyordun evlat.
Kurtar anneeee, kurtar beni !
Çırpınıyor, yerden yere kendini vuruyordun. Lâkin olmuyor, olmuyor, olmuyordu.
İşte kömür gözlerin ile
BEN ÖLDÜM MÜ ANNE? diyorsun.
Çaresizlik ve birşey yapamama...
Evet, sen öldün!....
dahi diyemiyordum.
Ahmeeeeeet...
Sen...
Sen...
Ahmet; tıpkı İslam coğrafyasında gözlerini açan tüm sabiler gibi taktiri ilahinin emri, zalim diktatörlerin kanlı, canice bombaları ile cennete uçmuştu.
Dilinde ise,
Ben öldüm mü anne?
...............
Üzülme anne, orada bu zalimleri bekliyor olacağım.
Rabbim(c.c) zalimlere fırsat verme.
Zalimler için yaşasın cehennem....
Filistin...
Öğle saatleri..
Yer. Gazze’nin güneyindeki Al Şati mülteci kampı.
Kampta kalan üç kafadar, üçüde şen, şakrak. Hergün doğan güneş ile hayata merhaba diyen, savaşın içinde ve bombaların arasında büyüyen dört fidan, dört çocuk, dört sabi. Ahed Atef Bakr (10), Zekeriya Ahed Bakr (10), Muhammed Ramez Bakr (9) ve İsmail Muhammed Bakr (11)
Çocuklar, bombardımandan uzak oyun oynayabilmek için bir plaja gitmeye karar verirler. Onbeş çocuğun oyun oynadığı sırada bir patlama sesi yükselir.
Boooooooooom.
Aman Allahım o ne ses, o ne şiddetli bir patlama. Sanki gökyüzü paramparça oldu ve gök yere indi. Sanki plajın tüm kumları havada idi.. Dehşete kapılan çocuklar patlamanın etkisi ile plaja saçıldılar. Plaja bakan Gazzeliler, çocuklara kaçmaları için tam seslenirlerken...
Kaçın çocuklar, kaçııııııın....
Bir patlama sesi daha geldi. Çocuklar ağlayarak kaçmaya devam etse de dördü geride kalmıştı. Kuzen oldukları açıklanan Ahed Atef Bakr (10), Zekeriya Ahed Bakr (10), Muhammed Ramez Bakr (9) ve İsmail Muhammed Bakr (11) adlı çocuklar plajda hayatlarını....
........
Anneeee.
Anneeeeee
Nerdesin anneeee.
Ne oldu anne.
Yoksa biz öldük mü anne?
Hani çocuklara dokunmayacalardı?
Hani çocuklar savaştan uzak büyüyeceklerdi?
Hani bizi mermilerden koruyacaktınız?
Haa, ne oldu anne?
Biz öldük mü anneeeee?
Bugün...
Şu saatte...
Şu dakikalarda...
Yaşamak ve yaşatmak üzere söz verdiğimiz onlarca kundaktaki bebekleri ve onlardan biraz daha büyük olan abilerini ve ablalarını; emperyalist devletlerin, sömürgeci zihniyetlerin; kin, nefret, işkence, zulüm, kölelik üzerine inşa etmeye çalıştıkları dünyaya feda ediyoruz.
Söz verdiğimiz halde; elimizin altından kayan onbinlerce masum,
yüzbinlerce sabi;
aynı soruyu
Bana,
Sana,
Ona,
Bize,
Size,
herkese,
dünyaya bir tek cümlede bu soruyu soruyorlar.
BEN ÖLDÜM MÜ ANNEEEEE?
Anne...
Anne...
Anne..
Selâm ve dua ile