Hedeflerimizin olması önemlidir. Hedefe ulaşmak için çabalarken sabırlı olup hedefe yoğunlaşmamız gerekir. Yoğunlaşmamız gerekir çünkü dağınık zihinle hedefe odaklanmamız zordur. E odaklanmak içinde hedefimizin bizi heyecanlandırması gerekir.
Bunun için endişe ve korkularımızdan arınıp ruhumuzu rahatlık içinde anda bırakmalıyız. Bizi engelleyen değişimimizi zorlaştıran eski ve işe yaramayan alışkanlıklarımızdan kurtulmalıyız. Elbette tüm bunlar için zaman ve sabır gereklidir. Acele edip vazgeçersek sürekli huzursuzluk yaşarız. Bir çiçek yetiştirirken bile suyunu kararında verip isteğine göre güneşlendirmek gerekir. Sabırsız davranıp çok sularsak çabuk büyütmez öldürürüz!
Zihnimizde bahçemiz gibidir. Zaman zaman ayrık otlarını, dikenleri, çalıları temizlemeliyiz. Bahçemize bir şeyler ekmediğimiz zamanlar olmuştur. En kötüsü de korkularla, endişelerle ektiğimiz şeyler de olmuştur.
İşte bunun farkına varmalı ve hayatı sevmeliyiz. Sevelim ki o çalılar bitsin gitsin, bahçemiz gülistan olsun. Of olmuyor ki demeyin. Küçük veya büyük hiç fark etmez. Mutlaka bir hedefimiz olsun.
Zihnimizdeki çatışma, kargaşa ve çözümsüzlük dış dünyamızı oluşturuyor. Enerjimiz ve yaydığımız titreşim aynı enerji ve titreşimleri kendine çekiyor. Yani ruhumuzu hangi duygu ve düşüncelerle beslersek aynı titreşimle hayatımıza artarak dönüyor.
Hani ağrımız olduğunda ağrı kesici kullanırız ya işte bu sadece ağrımızı dindirir. Yani tedavi etemz. En kötüsü de her defasında dozunu artırmak zorunda kalırız. Daha da kötüsü artık o ağrı kesicinin bir faydası olmaz. O nedenle ağrı dindirmek gibi geçici çözümlerden hemen sonra tedavi etmeliyiz. Aksi halde tedavi süreci uzar da uzar.
Mutluluk mu huzur mu daha güzeldir?
Huzur ve mutluluk aynı şey midir, yoksa birbirini mi besler?
Mutluluk her zaman dış faktörlere mi bağlıdır?
Huzur sürekli hale gelirse mutluluk hayatımıza mesken kurar. İşte o zaman dünyamız değişir biz de değişiriz!
Samimi ve içten bir biçimde bir dostla, bir sevgiliyle konuşur gibi konuşmalıyız kendimizle. Bizi üzenleri, kıranları, mutsuz anlarımızı, hepsini gelin unutalım. En çok da haksızlık ettiğimiz, kızdığımız, eleştirdiğimiz her fırsatta suçladığımız kişiyi, yani kendimizi affedelim. Barışalım kendimizle. Bir geceyi kendimize ayıralım. Sabaha kadar dertleşelim. Sabaha yeni bir hayata yeniden doğalım.